Post

Yasak Tanımadılar

Kocaeli’de, Birleşik Metal İş Sendikası üyesi, İsveçli firma Bekaert’da çalışan 1000 işçi, grev kararı aldı, Cumhurbaşkanı tarafından grev yasaklandı. İşçiler yasak kararını tanımayarak, 18 gün boyunca grevlerine devam etti ve hedeflerindeki zam oranını kazandı. Grevin yasal olmadığını öne süren, tazminatsız işten atmakla tehdit eden patron istenen zam oranını işçi çıkarmadan vermek durumunda kaldı. Yasak tanımayan, hedefini elde eden grevlerin ilki değildi, AKP iktidarda kaldığı sürece sonuncusu da olmayacak. 

Ekonomik kriz koşulları ağırlaştıkça, değişik düzeylerde, sendikalı sendikasız pek çok grev ve eyleme imza atılıyor. Gebze’deki Schneider’deki işçiler de cumhurbaşkanının 20. grev yasağını tanımadı ve hedefindeki ücreti kazandı.

“Grev erteleme” adı altındaki yasağın işleyişi iktidar açısından uygulanamaz, sürdürülemez, kendini ayağına dolanan hale gelmiş bulunuyor. İşçiler, Erdoğan’ın Anayasa’yı çiğneyen kararını tanımıyor, grev kazanana kadar devam ediyor. Üretim duruyor, satış duruyor, müşteri kaçıyor, patronun karı eksilere yürüyor. Çember inceldiği yerden değil işçilerin iradesiyle bir yerinden kopup onarılmaz hale geliyor. Velhasıl ne kadar sakınanlar çok olursa olsun, en iyi işçiler biliyor; karşımızda fabrikanın çarkları değil iktidarın da çarkları var. Grev, kapitalist üretim ilişkilerinin patrona meydan okuması olduğu kadar AKP’li kapitalist devlete de nasıl meydan okuma imkanının yolunun açılabileceğini dosta düşmana gösteriyor.

Grev yasaklarında başlık genelde “20 yıllık AKP döneminde yasaklanan 20 grev var” şeklinde atılıyor. Pek çok yasak tanımayan işçi grevi ve grev etkisi yaratan işçi eylemleri manşete taşınmıyor. Gene sadece “ne çok gadre uğradık” olarak geçiyor kayıtlara, aslında “ne çok gadre uğradık ama ne çok direndik, kazandık da” olarak geçecek irade depolanmış bulunuyor.

Hatta AKP, sendikalı işçiler tarafından grev yasağı nedeniyle mahkum edildi. Anayasa Mahkemesi defalarca erteleme kararını hukuka uygun bulmayarak ceza verdi. Açıklamasında “Erteleme kararıyla anayasal bir hak olan grev ve toplu sözleşme hakkının kullanılması fiilen anlamsız hale gelmiştir” vurgusu yaptı. Erdoğan istediği kadar tanımadığını ilan etsin kayıtlara girdi, hayata geçirebilmenin dayanakları oluştu.

Sermaye sınıfının güvencesizliğe ve örgütsüzlüğe mahkum ettiği işçiler yaptıkları eylemlerle de çarkları zorlayan bir grev etkisi yarattı. Bu eylemlerde sendikal bürokrasiye tutum alan, mevcut konfederasyonlardan bağımsız ve işçilerin karar alma mekanizmalarını var eden sendikaların, mücadele örgütlerinin, birliklerin varlığı kritiktir. Türkiye’de 2022’de sendikaların durumunu özetleyen verili rapora göre (Alpkan Birelma) bürokratik eğilimlere bağlı olan konfederasyonların bu fiili eylem veya grevlerin yarısına bile dahli olmadığını görüyoruz.

AKP yönetiminin otoriter anlayışı işçi sınıfı karşısında köklü bir şekilde patrondan yana her türlü uygulamaya imza atma eğiliminden geliyor. Yalnızca kadınlara, Kürtlere, LGBTİQ’lara düşman bir yönetimle karşı karşıya değiliz. İşçi emekçi düşmanı AKP kendi namına yarattığı ekonomik kriz yetmezmiş gibi işçinin emekçinin itirazını keyfi uygulamalarla engellemek istiyor. Ne diyordu Erdoğan, “Bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Şimdi böyle bir şey var mı? Tam aksine. Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL'den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız". Erdoğan’ın ve patronların açık ki her grevde ve eylemde durumları sarsılıyor, bir ayağı çukurda olan iktidar…

Grevlerin ve fiili grevlerin asıl en çok korkulan kısmı toplumsallaşması, iktidarı gönderecek siyasal mücadele ile buluşmasıdır. Böylesi bir görüntüyü Fransa’daki grev ve büyük eylemlerde gördük. Fransa’da Macron’un emeklilik yaşını 62’den 64’e çekmeye çalışması üzerine çığ gibi büyüyen bir toplumsal harekete dönüştüğünü görüyoruz. Şalter iniyor metrolar çalışmaz hale geliyor, okullar çalışamaz oluyor.

Kazanımla sonuçlanan direnişler bir saman alevi değil. 20 yıllık grev yasakçısı AKP’ye karşı yerleşik hal alma çabasında olan düzen karşıtı sınıf mücadelesi var. Konuştuğumuz veya konuşulmaya muhtaç olan bu direnişler maaşlara zam hedefli, yani ekonomik, yani kısmi görünse de, gördüğümüz gibi kapsamlı bir ele alışı gerektiriyor ve kapsamlı bir siyasi sonucu kaçınılmaz kılıyor. 

Önümüzde kapsamlı bir süreç var, seçim süreci hepimizi bekliyor olacak, hayati siyasi kararlara ve sonuçlarına varabiliriz. Gün bugündür, sınıf mücadelesinin dinamik güçlerinin önüne, elde etmiş olduğu bu kazanımları da arkasına alarak pek çok ihtimal ve imkan gündeme gelecek. Enflasyonu çığ gibi büyüterek grev hakkını kuşa çevirdiğini sanan iktidara gününü, asıl işçi sınıfının göstermesi için de imkanlar gelmiş olacak. Grevlerine devam etme imkanını ıskalamayan işçiler bu imkanları da ıskalamayacak. 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Atatürk Havalimanı’nın Talanı ve Sermaye Transferi

Post

Geleceği Hazırlayan Gerçek Tarihimiz

Post

Köşe Taşları

Post

Kapitalizm Varsa Savaş da Var

Post

Düzen Diplomasisinden Ne Çıkar?

Post

Halkların Barışının Daim Olması İçin

Post

Müzakere Diyorlar Ateşi Kesemiyorlar

Post

Sokakta Dünya Gündemi

Post

Liberalizmin Vaadsizliği

Post

Batan Geminin Konutları

Post

Göz Göre Göre

Post

Yasak Tanımadılar