Post

Ataletten Sıyrılırken Bazen Fire Vermeyi de Bilmek Gerek!

Türkiye, tarihsel bir dönemecin eşiğinde... Şu artık ağızlara sakız olan lafı tekrar etmeyeceğim, “Köprüden önce son çıkış” demeyeceğim, zira bunun Marksist külliyatı okumuş insanlar için abes bir tekerleme olduğu fikrindeyim. Mesele, nesnel koşullarla öznel koşulların diyalektiği meselesi, ve burada öznel koşulların bir parçası olarak sosyalist partiler ve o partiler arasındaki ilişkilere yaklaşımın önemli bir rolü var. Bugün farklı farklı ittifak, cephe, birlik arayışları da biraz bununla bağlantılı... 

Küresel ölçekte woke kültürün hemen her sosyalist yapıyı etkilediği, ideolojik bir karmaşa yarattığı, bunun yanı sıra bizim gibi ulusal sorun yaşanan ülkelerde buna bir de etnik meselenin eklemlendiği bir ortamda işler biraz karışık ilerliyor. Kitle bağlarının ve sınıf bakışının silikleştiği bir düşünce iklimini de eklersek hikaye Gordion Düğümü’ne dönüşüyor. Zira ‘farkındalık’ adı altında varoluşsal ve ereksel bağlamda kendinizi anlamsız kılmanız ve yok etmeniz pek mümkün. 1980’lerden bugüne kadar sosyalist hareketin yaşadığı da biraz budur. 

Açayım... Sosyalist partilerin varoluş sebepleri sınıf mücadelesine ve nihai hedef olarak kapitalizmin yıkılıp üretim ilişkilerinin eşitlikçi ve bazen de özgürlükçü biçimde yeniden kurulmasına dayanır. Bakın, evrimle mi olacak devrimle mi olacak, bu tartışmaya girmiyorum bile... Hedef yok ki bunu tartışayım! Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, hak arama mücadeleleri ve etnik, kültürel meseleler bu ana hedefle sentezlenir, yoksa nihai hedef bu yan meseleleri ana hedefe dönüştürüp sosyalizmi bir ambalaj gibi kullanmaya dönüşmüşse bu başka bir şey olur. Ya da tersi, her gündelik soruna yanıt olarak devrimden sonrayı işaret etmek de bir o kadar kitlesel olamamanın, bir aydınlar arası devrimcilik oyununun sonucudur. Kendi aranızda birbirinize orak-çekiç, çark-çekiç rozetleri takarsınız, bu da kırmızı balo gibi garip bir şey olur. Ve bu her türlü ittifak girişimini zehirleyen, mücadeleyi paralize eden hastalıkları doğurur. İşte bu sebeple Gordion Düğümü benzetmesini yapıyorum. Galiba çözümü de biraz cesaretle ve dürüstçe masa başında tartışmayı elden bırakmadan, gerektiğinde düğümü bir kılıçla kesivermek!

İKTİDARA DİLEKÇE YAZMAKLA OLMAZ

Doğrudur tarihin ilerleyişi düz bir hatta gerçekleşmez, döngüsel ve bazen geriye saran bir yapısı vardır. Ama sürekli ‘deja vu’ler yaşamak gibi bir mecburiyetimiz de yok sanırım. Bunu yaşıyorsak, o zaman ciddi bir sorun var demektir. Neden bunları yazıyorum? Şu sebeplerle; bir ittifak arayışında yaşananlar, iki her seçim öncesinde bir klasik haline gelen ‘başı kesilmiş kesik tavuk’ sendromu sebebiyle!..  

Bildiğiniz üzere HDP ve altı sosyalist parti ve oluşumun bir araya geldiği, adı henüz konmamış bir ittifak arayışı sürüyor. Başta biraz patinaj yapsa da görüşmeler yoluna girmiş gibi, ya da en azından bu masadaki çoğunluk için bu böyle. Kat edilen aşama çok önemli zira görüşmelerin başlangıcında bir kısa ve orta vadeli programı bile gereksiz gören katılımcılar varken!.. Süreç içerisinde, bildik bir otelde basın açıklamaları ittifakı formatından ulusal ölçekte ve sahada siyaset yapmanın gerekliliğine doğru yaşanan bir gelişmeden söz ediyorum. Diyeceksiniz ki, “Bunu bilmeyen de mi var?” E var tabii, çok uzun bir geçmişe değil, daha düne dönüp bakın, görürsünüz bu öğrenilmiş acizliği... 

YENİ BİR ÇAĞRI AMA SANKİ BİLDİK BİR ÇAĞRI

Şimdi bunu buraya bırakalım; gelelim daha önce bu ittifak girişimi görüşmelerine davet edilmiş, biri bir kez katılmış, diğeri ise daveti gerekçeleri pek anlaşılmamış olsa da kibarca reddetmiş iki partinin başını çektiği bir çağrıya... Aklıma ilk gelen Birleşik Haziran Hareketi’nin (BHH) kuruluşundan önce Vişnelik Toplantıları oldu. Çağrı biçimiyle ise Sol Cephe’nin oluşumunu anımsattı biraz. Bildiğiniz üzere BHH, SİP kökenli partinin bölünmesiyle ve devamında seçim sürecinde HDP eksenli tartışmalar nedeniyle likide olmuş, ardından bir partinin kitle örgütü olması için denenmiş ve tarihe karışmıştı. İkincisi yani Sol Cephe ise TKP ve çeperindeki aydınların bir girişimiydi, yani bir tür CHP ile Atatürkçü Düşünce Derneği’nin simbiyosisi gibi bir şey... İlki etik temelli sorunlar ve programsızlık sebebiyle bir ittifak ya da birlik olamadı, ki Gezi Direnişi’nin rüzgarı hala destek vermekteyken, diğeri ise zaten adı cephe, kendisi ‘parti çevresi’ gibi bir şeydi. Her neyse, şimdi umarım bu çağrıdan sonra bir aksiyon alabilecek hale gelir bu girişim. En azından bir hareket olur. 

KEŞKE ÖNCE MASAYA OTURUP GEREKİRSE KALKILSAYDI

Ancak yine de şu soruyu sormadan edemeyeceğim: Peki HDP ve altı sosyalist parti ve oluşumun kurduğu masada en azından programatik bir sonuç çıkana kadar kalınamaz mıydı? Bu sorunun bende bir yanıtı yok. Eğer ki çağrı bildirgesindeki talepler ise mevzu bahis olan, e onların çoğunda anlaşılabilirdi. Anti-emperyalizm ve laiklik vurgusu da tartışılabilir, en azından bir netleşme olur, “Kardeşim biz şu şu konularda anlaşamadık. Bize eyvallah” denir olur biterdi. Bu daha sağlıklı olmaz mıydı? Zira beğeneyim beğenmeyeyim, bu iki sosyalist parti ve çevresinin bu ülkede bir karşılığı var, hatta Üçüncü İttifak girişimindeki parti ve oluşumları tek tek ele alırsanız hepsinden nicel açıdan daha fazla... Bu sebeple bile dahil olunması iyi olurdu gibime geliyor. Yine de başarılar dileyelim... Umarım Sol Cephe ve BHH deneyiminden bazı dersler çıkarılmıştır. Ve umarım ki, ‘onlar bir ittifak kurdu, biz de kuralım’ gibi kısır bir hesap ortada yoktur!

ATALETTENSE BAZISI HATALI DA OLSA ADIM ATMAK YEĞDİR

Sonuçta sosyalistler bir yol ayrımında ve bu yol ayrımı uzun süredir kendine güvensizlik, sahada olamamak ve daha kötüsü bunu alışkanlık haline getirmiş bir sürecin son bulması açısından çok önemli. ‘Küçük olsun benim olsun’dan ‘siyasette etkili ve ilkeli bir ittifak’a geçişin, nesnel koşulların bir yıl öncesine göre çok daha uygun olduğu bir dönemde hayat geçmesi bir sıçrama yaratacaktır. Hayal kurmak için erken ama şu anda atılacak her adım hatalar barındırsa bile atalete göre yeğdir. Siz “İktidar şöyle yapmalı, böyle yapmalı” ile başlayıp, tüm etnik grupları, sosyal ve demografik grupları, çevreci talepleri sıralayıp, sonra kafe-barlarda dertlenilen bir hayattan bıkmadınız mı? Artık “Hedefimiz ekonomide, siyasette, sosyal hayatta bunlar. Bu konuda ittifak içinde mücadele edeceğiz” cümleleriyle başlayan bir bildirgeyi eylem yol haritasıyla birlikte paylaşan bir açıklamayı özlemediniz mi hala?

Dünya Atletizm Şampiyonası’nı baştan sona izlemiş biri olarak örneği 3000 metre engelli yarışından vereyim. En zorlu koşu kategorisidir. Sonuna doğru pek çok atlet ‘duvara çarpar’ kesilir. Bazıları ise engele takılır, hele ki su engeliyse önündeki hayatta kazanma şansı kalmaz. Son turda ise aynı ulusal takımdan olsa da su engeline takılan kimse onu kaldırmaz, kendisi kaybeder yoksa.. . O noktada düşünecek bir şey yoktur artık, finişe odaklanmak gerekir. Finişe odaklanalım, zaten yarış çok engelliydi!

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Gulaş Çorbası ile Kuru Fasulye Kıyaslanmaz ki!

Post

Türkü, Şiir, Aforizma, Deyim, Motto Falan Filan…

Post

Bir Şey Yapmalı da Nasıl Yapmalı?

Post

Birlikten Kuvvet Doğar da, İçselleştirirseniz Doğar!

Post

Bol İmzalı Basın Açıklaması mı, Hedef ve Saha Odaklı Eylemlilik mi?

Post

Farklı Örgütlenme Biçimlerinde Aynı Siyasi Hataları Tekrarlamak

Post

Çuvaldızı Kendimize Batıracak Cesareti Bulursak Demokratik Bir Cephenin de Yolu Açılmış Olacak

Post

Rotaryen Kıvamında Sosyalistçilik de Olur Akademisyen Kulübünde Bolşevikçilik de!

Post

Ataletten Sıyrılırken Bazen Fire Vermeyi de Bilmek Gerek!

Post

İttifak ve Güç Birlikleriyle Bir Atılımın Eşiğinde...

Post

Farkındalıktan Bağlamsızlığa ‘Woke Kültürü’

Post

Öyle Bir 102 Yıl ki, 102 Farklı Biçimde Anlatılabilir