Post

Baba, Oğul ve Yeni Barış

İlk anda herkesin mutabık kaldığı konu Ekrem İmamoğlu'nun hükümet tarafından siyasi mağdur haline getirildiğidir.
Fakat çok güzel bir söz vardır. Dereyi görmeden paçayı sıvama. Hatta Türkiye'nin siyasi atmosferini göz önünde bulundurarak söylersek, Altılı Masa’yı görmeden paçayı sıvama.
Neden? Çünkü en sonu elimizde ve aklımızda kalan kesin bilgi Ekrem İmamoğlu'nun değil de sanki daha çok Meral Akşener'in siyasi mağdur haline gelmiş olmasıdır.

Kıssa hepinizin malumu.
Kılıçdaroğlu Almanya seyahatindeyken İmamoğlu'na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası çıkmış, bu yasak sonucu İmamoğlu herkesi Saraçhane’ye çağırmış ve kelimenin tam anlamıyla Akşener Kılıçdaroğlu'nun yokluğunu aratmamıştır. Otobüsün üzerinde şovlarıyla ve mimikleriyle tüm dikkatleri üzerine çekti. CHP'nin kurmayları (bu ne demekse artık) toplumun "Kılıçdaroğlu'nun ne işi var Almanya'da" sitemlerini bertaraf etmek için Akşener'in bu siyasi şovlarına karşı çıkanları sakinleştirmeye yanaşmadılar.

Peki ya sonuç ne oldu?
Altılı Masa ha çatladı ha çatlayacak diye herkes gözünü bu siyasi çekişmelere yöneltti. Akşener'in İmamoğlu'na "Meral ablan burada, sen merak etme" çıkışına karşılık, Kılıçdaroğlu'nun İmamoğlu'nu kastederek baba oğul benzetmesi yapması ve Erdoğan'ın "Dikkat et senin oğlan yeni ebeveyn arıyor kendine" demesiyle siyaset epey bir alevlendi denebilir.
Ve herkes şaşkın bir şekilde Altılı Masa nasıl olur da siyasi mağdur haline getirilmiş olan İmamoğlu olayını bile ellerine yüzlerine bulaştırdı kötümserliğine kapıldı.

Burada siyasi ilkelerin ve bir siyasi program çerçevesinde birleşemeyen toplulukların nasıl vahim tablolarla karşılaşabildikleri sorusunun cevabı ayan beyan ortada duruyor.
Görmeyi bilen gözler için, görülmeye değer şeyler.
Fakat burada en çarpıcı şeyi atlamayalım.
Siyaset üstü siyasetin tablosunu çizmene gerek kalmadı Abidin…
Siyaset yapmak ne zamandan beridir günah sayılıyor emin değilim ama bildiğim şey Altılı Masa siyaseti bir günahmış gibi ele alıp bir siyasetsizlik yelpazesinde dolanmak istiyor.
Görüldüğü üzere bu pek mümkün görünmüyor.

Halk işyerinde zaman zaman 12 saat çalışmak zorunda olmasına rağmen siyaset yapacak yeni alanlar keşfetmek ve o alanları etkin bir şekilde kullanmak istiyor.
Oysa siyaseti meslek haline getirmiş olan siyasi figürler siyaset yapmaktan kaçınıyorlar.
Saraçhane’ye toplanan kitleye "Kışkırtmalara gelmeyin, sandığı bekleyin" çağrısını yinelediler.
Seçmenlerini apolitik bir girdaba sürüklemekten hiçbir zaman geri durmuyorlar.
Kitlelerin apolitik olması düşünülemez.
Apolitik olsunlar diye bazı manevralar inşa edilmesi geçersizdir.
Sebebi, bir alana toplanma çağrısına uyacak olanlar sadece politik insanlardır.
Ve alana toplanmış olan politik kitleye apolitik olmaları için çağrıda bulunmak deyim yerindeyse lafügüzaftır.

Altılı Masa kendi kitlesini seçim sandığına hapsetmekle günü kurtarmak ve olası bir iktidar kazanımı durumunda aynı kitleye "Evlerinize dönün, gerisi bizde" diyerek tüm sorunları siyasi elitlerle çözmek istiyorlar.
Fakat bu istek artık eskisi kadar mümkün görünmüyor.
Çünkü Emek ve Özgürlük İttifakı Türkiye'nin sorunlarını bizatihi sorunları yaşayanlarla çözmek istiyor.

Herkesin emin olduğu şeylerden biri de şu, ne Cumhur İttifakı’nın ne de Altılı Masa’nın seçimleri kendi başlarına kazanmaları mümkün görünmüyor.
O zaman hangi şemsiyenin altında toplanılmalı sorusunun cevabını tekrardan verelim. Türkiye'nin sorunlarını çözmek için bu sorunları yaşayanlarla konuşulmalı ve sorunların çözümünde birer aktör haline gelmelerinin önünü açacak bir siyasi program izlenmelidir.

***

Yeni savaşa yeniden barış mı?

Harari'nin The Atlantic haber sitesinde yayınlanan bir yazısına denk geldim.
Harari bir liberal olduğunu söylüyor ve dünyanın tek gerçekçi çıkış yolunun liberalizm olduğunu savunuyor. Eğer savunduğu şeyler sadece onun hayatı için geçerli olsaydı belki de gülüp geçerdik sadece. Fakat bu liberalizm savunusu hepimizin hayatını etkiliyor.

Rusya'nın Ukrayna ile savaşını Putin'in aptallığı olarak yorumlamaktan kendini alamıyor. Putin'i ve ona benzeyen tüm aktörleri kapitalizm için birer tehdit olarak görüyor.

Ve "hazır elime kalemi almışken neden Bolşevik devrimini de kötülemiyorum" diye düşünmüş olacak ki barış çağı olarak sadece 2010'dan sonrasına methiyeler diziyor. Taki Putin'in Ukrayna'yı işgal etmek istemesiyle birlikte bu barış çağının büyüsü bozuluvermiş. Oysa savaşlar hiç bir zaman son bulmamıştır. Ortadoğu'nun, Afrika'nın ve Latin Amerika'nın birçok bölgesinde savaşlar neredeyse durmaksızın devam ediyor.

Kapitalizmi güzellemek ve onun alternatifi olan şeyleri kötülemek için mantıklı şeyler aramanıza gerek kalmıyor.

Neden mi? Çünkü zatı şahsına münhasır Harari, o bulunmaz hint kumaşı sayfalar dolusu sözcükler yazarak sizi bu dertten kurtarıyor. Kendisi bir İsrail'li olmasına rağmen savaşların yeni başladığını söylüyor. Oysa İsrail Filistin'i yıllardır haritadan silmeye çalışıyor.

Yeni savaşa karşılık yeni bir barış önerisi safça ve çocukçadır.
Kapitalizm bir ağaçtır. Ve bu ağaçta yetişen çürük meyveleri kötülemek ya da onları birer haydut olarak tanımlamak yersiz ve yetersizdir.
Biz sosyalistlerin tüm çabası bu çürük meyveler üreten ağacı söküp yerine sosyalizm ağacını dikmektir.
Bu iddiayı ütopya olarak görenlerin bir distopyada yaşadığımız gerçeğini görmeleri gerekiyor.

Tarihi yorumlamak isteyenler, toplumu saf dışı bıraktıkça yanılmaya ve gerçekleri göz ardı etmeye devam edecektir.
Harari de tam olarak bunu yapıyor işte.
Ona göre tarihi yapanlar burjuvalardır.
Oysa tarih toplumun iki kutbunun yani burjuvazi ve proletaryanın çıkarlarını koruma kavgasıdır. Zaman zaman burjuvazinin çıkarları güçleniyor zaman zaman da proletaryanın.
O yüzden bizlere lazım olan şey yeni bir barış değil yeni bir düzendir. Çünkü insan bir savaşta vahşice katledilip ölmek üzere hareket etmez. İnsan, yaşamını olabilecek en konforlu hale getirmek için tarih boyunca durmadan çalışmıştır. Savaş sadece barışın olmadığı zaman dilimi anlamına gelmiyor. Aynı zamanda toplumsal travmaların yerleşik hale geldiği ve kalıcı hasarlar bırakabilir anlamına da geliyor.

Yeni barış değil yeni düzen gerekiyor. Çünkü daha önce de yeni barış deneyimlerimiz oldu. Fakat en sonunda kendimizi ya namlunun ucunda ya da arkasında bulduk.

Kapitalizmin ve onun savunucularının insan hayatını önemsiz hale getirmiş olması tesadüf değildir. Özel mülkiyetin korunması, nesiller boyu korunup kollanarak aktarılmaya çalışılması bir dünyayı yorumlama ve yönetme yöntemidir. İnsanın insanı sömürmesi akıl ile izah edilmeye çalışıldığında kuşanılan bilim burjuvazinin bilimidir. Ve bu yelpazeye Harari'yi de dahil edebiliriz.

Onu okurken veya dinlerken aklımızda tutmamız gereken burjuvazinin sadece sermayeye değil, sermaye ile birlikte geriye kalan her şeye sahip olduğudur. Şunu açıkça belirtelim o halde. İnsan için çalışmayan bir düzeni nasıl ortadan kaldırmamız gerekiyorsa aynı şekilde insan için çalışmayan bir bilimi de ortadan kaldırmamız gerekiyor.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İndirim Var

Post

Adım Başı Trampet

Post

Sağdan Sola Bilinç Aktarımı

Post

Sağdan Sola Bilinç Aktarımı (2)

Post

İngiltere’de Seçimsizlik

Post

Ülkenin Sorunlarını Paranteze Almak

Post

AKP Sonrası Senaryolar

Post

Siyaset Üstü Siyasetin Aleyhine

Post

Siyaset ve Komplolar

Post

Baba, Oğul ve Yeni Barış

Post

İnsanın İnsan Arayışı

Post

İktidarın Kara Defteri

Post

Güneşi Tutabilen Var mı?