Post

Buyurun Taş Devrine…

Okumuş, çalışmış, evini arabasını almış, modern yaşamın içine yerleşmiş kişilerle, ne zaman iklim değişikliğinden, çevre kirliliğinden, kentin, sanayinin ve sermayenin insan yaşamını katlanılmaz hale getiren belirleyiciliğinden bahsedip, doğaya, kırsala dönüşe ilişkin yeşil muhabbetler açsak, hemen daima şu tepkiyle karşılaşırız: Ne yani kardeşim, taş devrine mi dönelim?

Ukrayna savaşında sıkışan Putin bekleneni yaptı, vanaları kapattı ve gaz medeniyetinin ipini çekti. Avrupa'da  yaşayan insanlar kara kara düşünmeye başladılar.

Rusya'ya boyun eğmemek için, bırakın "yeni yeşil düzen" diye dünyaya öncülük eden Avrupa Yeşillerini, hemen her siyasi düşünceden politikacı, akademisyen, bürokrat, akla hayale gelmez bir çok öneri ürettiler enerji tasarrufuna dair ve hemen uygulamaya koydular.

Ancak bunların çoğu ana sorunun çözümüne yönelmeyen, çoğu gündelik yaşamda söz ya da göz boyamadan öteye geçmeyen uygulamalar olarak kalacak. Gerek kırsal alanda gerekse kentsel alanda sanayiye dayalı üretimden herhangi bir taviz verilmiyor. Daha az enerji, daha çok emeğe ilişkin hizmet sektöründen, üretim sektörlerine bir geçiş öngörülmüyor. Genel olarak tüketimin kısılmasına ilişkin sesler, iklim değişikliğini bir parça da olsa etkileyecek derecede yükselemiyor. Rusya'ya bağımlılık dert edilirken, hidrokarbonlara bağımlılık es geçiliyor. Harıl harıl Rusya dışındaki hidrokarbon kaynaklarının nasıl Avrupa'ya getirileceğine kafa yoruluyor.

Ülkemizde ise olayın vahametine dair yeterince bir algılama yok. Kızılordu Korosu, önceleri Mehteran takımıyla, geçtiğimiz yıl da Haluk Levent ile, gerek dindar gerekse laik kesimle birlikte marşlar söylediğinden olsa gerek, Rusya'nın Türkiye'nin gazını keseceğine dair bir beklenti yok. Putin de Kuzey Akım’ı kapatmadan önce Türkiye üzerinden gaz sevkiyatının süreceğine ilişkin Avrupa'ya gazın, Türkiye'ye de "aklın" yolunu göstermişti.

Yeri gelmişken ifade edecek olursak genel olarak Anadolu'nun bir boru hattına dönüşmesi, üzerindeki çekişme ve çatışmaları artırmasının yanı sıra, dünya üzerindeki sanayi toplumunun süresinin uzamasına yol açması açısından da yeşil düşünce açısından kabul edilemez niteliktedir. Türkiye'nin siyasi kararlarının, dünyanın geleceğine dair iki önemli sorun olarak iklim değişikliğinin durdurulması ve dünya barışının korunması açısından son derece önem kazandığının altını çizmek gerekir.   

Öte yandan kabul etmek gerekir ki, dünya artık eski dünya olmayacak. Medeniyeti elinden alınan Avrupa'nın barışa doğru mu, savaşa doğru mu harekete edeceği temel sorun olarak durmakta. Serbest dolaşıma dayalı piyasa ekonomisinin, sınırlara tahammülü yok. Dolayısıyla Batı sermayesinin savaştan yana tavır koyması son derece beklenen bir durum ki, şu ana kadar gördüğümüz de bu. Batı’nın finansal hegemonya araçlarına meydan okuyan Doğu sermayesinin de, çok kutuplu bir uzlaşı olana kadar savaşa hazır olduğunu görüyoruz.
Peki ya halklar? Onlar ne yapacak?

Bir yandan demokrasi hala varken onlar da kimi seçeceklerine dikkat etmek durumundalar. Geçmişte örnekleri bolca bulunan diktatörleri, gerek doğuda gerekse batıda, dünyanın her yerinde iktidara getirebilirler. Öte yandan batıda tüketimlerini ve doğuda üremelerini kısmadan insanlığın ortak bir geleceğinin olamayacağının da farkına varılması gerekiyor.

Ortada kalan Türkiye'deki insanların ise bir yandan barışın değerini bilmesi, barıştan yana olanları seçmesi, her iki dünya savaşında yaşadıklarını dikkate alarak ve coğrafyasının bir gereği olarak büyük çekişmelerde taraf olunmaması gerektiğini aklından çıkarmaması gerekiyor. Öte yandan bir gün vanaların kendisi için de kapatılabileceğini öngörerek ve bir ölçüde barış ekonomisinin temel direği olarak, gerek kentsel alanda gerekse kırsal alanda, sanayiden uzaklaşarak yaşamını yenilebilir kaynaklarla sürdürecek bir biçime dönüştürmesi gerekiyor.

Kısaca insanlık için yeniden taş devri yaşamı artık o kadar uzak değil ve eğer yaşadığı her yerde sanayi dışında bir üretim dönüşümünü başlatamazsa o kadar kaçınılabilir de değil.

 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

12 Eylül'de Genel Greve!

Post

Ada Karası: Şarap Kültürü Olmadan Ekonomi Olabilir mi?

Post

Buyurun Taş Devrine…

Post

Çatı Partisinden, Çatı İttifakına…

Post

Türkiye'nin Ekolojik Gerçekleri ve Yeni Devlet Düzeni 1 - Güçler Ayrılığı