İktidarın Kara Defteri
AKP genel başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Şubat günü yaptığı konuşmada "Bu tarihi felaketin üzerinden gelmeye çalışırken, yalan haber ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri yakından takip ediyoruz. Gün onlarla tartışma günü değildir. Fakat günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri açacağız. Savcılarımız, bu tür haberler yayanları tespit edip gerekenleri yapıyorlar." minvalinde konuştu.
İktidar tam olarak neden bu kadar öfkelendi diye düşündüm önce. Fakat daha sonra felaketin düşündüğümüzden daha vahim olabileceği geldi aklıma .Bu yüzden öncesinden oluşacak olan tepkilere önlem alma ihtiyacı hissetmiş olmalılar. Erdoğan'ın toplum nezdinde bir meşruiyete ihtiyacı olduğu için asıl söylemek istediklerini de söylemedi diye düşünüyor olabilirsiniz.
Ve yüzde yüz haklısınız.
Erdoğan 9 Şubat'ta yaptığı açıklamada "Siyasi çıkar uğruna çirkefçe siyasi kampanyalar yürütenleri şu anda hazmedemiyorum. Bunun yanında da üzerimde bulunan makamın sorumluluğu olmasa ben bugün böyle konuşmam. Çok daha farklı konuşurdum." dedi. Aynı açıklamada birkaç dakika sonra üstlendiği cumhurbaşkanlığı görevini bir kenara bırakarak şöyle söyleniyor, “Bazı haysiyetsiz ve şerefsizler, asker, polis ve jandarma göremedik diye yalan yanlış iftiralar atıyorlar".
Hani bir söz vardır ya hem suçlu hem güçlü diye. Sahnelenen bu Erdoğanvari tiyatroları ancak bu sözle özetleyebiliriz. İnsanlar enkaz altından yakınlarını çıkarmaya çalışırken bir de Erdoğan'ın tehditleriyle uğraşmak zorunda kaldılar. Fakat hiç kimse geri adım atmadı.
Erdoğan her gün tehditler savurmaya devam etti. Halkımız ise Erdoğan'ı öfkelendirecek açıklamalar yapmaya…
Türkiye toplumu eşine az rastlanır bir şekilde dayanışma gösterdi.
Kim bilir, belki de uzun zamandır iktidar tarafından düşman olarak gösterilen Türkiye halkları kardeş olduklarını böylece anlamış oldular. Zor zamanlarda Kürt, Türk, Alevi, Arap, Çerkez, Ermeni yoktu. Ya enkaz altında olanlar ya da enkazın altındakileri çıkarmaya çalışanlar vardı.
Böylece Erdoğan'ın uzun zamandır ilmek ilmek işlediği düşmanlaştırma politikası da enkaz altında kalmış oldu. Uzun zamandır düşman olarak gösterilen halklar, bir gece ansızın geldiler. Öldürmek için değil, yaşatmak için…
İktidarın çok alışık olmadığı şeyler.
Yine de Türkiye siyasi anlamda ikiye bölündü. Kimisi "Şimdi siyaset zamanı değil, dayanışma zamanı", kimisi de "hem dayanışmalıyız, hem de hesap sormalıyız." diye çokça açıklamalar yaptı.
Siyasi iktidar tabi ki kendi beceriksizliklerini gizlemek için "şimdi dayanışma zamanı" şıkkını seçti. Toplumsal muhalefette ise fikir birliği yoktu. Millet İttifakı’nın sağında olanlar " şimdi biz susacağız, devlet konuşacak." diye söylevler ürettiler. Millet İttifakı’nın solunda sayılabilecek CHP ise" hem dayanışma hem de hesap sorma zamanıdır" diye açıklamalarda bulundu.
***
Emekçi Hareket Partisi "Şimdi hesaplaşma zamanı" başlığı altında basın açıklaması yapmak istedi. Hem halkımızla dayanışmalı hem de halkımıza yaşatılan bu acının hesabı sorulmalı şiarıyla yapılmak istenen basın açıklaması için yüzlerce polis seferber edildi.
Yapılmak istenen basın açıklamasına izin verilmedi. Basın açıklamasını dinlemek için toplanan insanların polise tepkisi epey büyüktü. Çünkü günlerdir deprem bölgesi koordine edilemedi siyasi iktidar tarafından. Fakat konu siyaset yapmak olunca nasıl koordine oluyorlar herkes tarafından görülmüş oldu. Mesaj yerine ulaşmıştı…
Fakat mesajın içeriği bu kadarıyla sınırlı değildi. Erdoğan'ın "Şimdi siyaset zamanı değil, dayanışma zamanı" diyerek boşalttığı siyaset meydanında rahatça halka tehditler savuruyordu.
Uzun zamandır muhalefetin "Erdoğan her şeyi kendi lehine kullanır, dikkat edelim" korkusu herkes tarafından biliniyor.
Yapılan basın açıklamasının bir mesajı da şuydu: Erdoğan'a, zannettiği gibi siyaset meydanının boş olmadığını göstermek. Ve siyaset meydanının boş olmasından güç alarak halkımıza karşı sarfettiği tehditleri savurmasına asla müsaade etmemek.
Mesele siyasi iktidarın düzinelerce defteri olmasına rağmen halkın korkmaması. Fakat siyasi iktidarın, tek sayfalık basın açıklamasına işlenmiş siyasi gerçekleri haykırmak için toplananlardan korkması meselesi.
İşte bütün mesele bu.
Düzinelerce deftere karşı bir sayfanın galip gelmesi.
***
Son olarak şunları eklemek istiyorum.
Devlet mekanizması siyasi iktidar tarafından kullanılmak için vardır. Devletin ayrı siyasi iktidarın ayrı olması gerekliliği üzerinden safsatalar üretmekten vazgeçmek gerekiyor. Devleti bir otomobile benzetmek çoğu zaman konuyu anlamayı kolaylaştırıyor. Sürücü koltuğunda Cumhurbaşkanı oturur. Demokratik ülkelerde yan koltukta başbakan oturur. Arka koltuklar ise bakanlarındır. Türkiye'de ise tüm koltuklara tek kişi oturmuş vaziyette. Böyle olması devlet mekanizmasının doğasına aykırı olabilir. Fakat devlet mekanizmasının siyasi iktidar tarafından kullanılması için var olduğu gerçeğini değiştirmez.
O yüzden "Devlet nerede, neden yardıma gelmiyor" diye düşünmekten vazgeçmeliyiz.
Burjuvazinin devleti hükmetmek için vardır.
Halka yardım etmek devletin doğasına aykırıdır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.