Post

Sağdan Sola Bilinç Aktarımı

21. yüzyıl insanını tarif ederken nedense insanı salt olarak ele almak ve insanı çeşitlendiren etkenleri görmezden gelmeye çalışmak için ekstra çaba harcanıyor.

İnsanı bencil ve tembel olarak tanımlamak için ilk başta insanın o aşamaya varana dek yaşadığı sorunları görmezden gelmek yetmez, ayrıca söylenen ve yazılanların objektif olduğundan çokça dem vurulur.

Halbuki insanı bencil ve tembel yapan koşullar ve çevresel faktörlerdir. Yine de genel varsayımlarla insanın doğasını incelemek ve doğanın insanı olduğunu görmezden gelmek hatalı sonuçlara yol açmaya devam ediyor. Ve bu varsayımların elde çok az veri olmasından dolayı değil bilinçli olarak ortaya çıkarıldığı açık.

O halde insanı bencil ve tembel hale getiren süreci anlamak için ilk başta bu iki varsayımı tek tek ele almak gerekiyor.

İnsan tembel bir varlık mıdır?

İlk başta şunu belirtmekte fayda var. Bilim genel olarak burjuvazinin perspektifinden şekillendiği için bu varsayımları ele alırken burjuvazinin faydacı olma özelliğini göz ardı etmemeli. Ayrıca burjuva perspektifi "insan tembeldir" derken genel olarak tüm insanlardan değil emekçi sınıflardan bahsediyor. Emekçiler yeri geldiğinde 16 saat çalıştıkları halde neden hala tembel olarak yaftalanıyorlar diye düşünüyorsanız burjuvaziyi henüz tam olarak kavramamış olabilirsiniz.

Yakın zamanda başımdan geçen bir olayı aktarmak istiyorum. Patrondan zam istemek için ofise gittik. Genel olarak yaşadığımız sorunları ve bu sorunlara çözüm bulunması gerektiği ile ilgili konuşmaya başladık. Ben de durumun ne kadar vahim olduğunu anlatabilmek için ek iş yapmaya başladığımı söyledim. İlk anda bu örnek bana ne kadar can alıcı gelmiş olsa da patron için aynı şey geçerli olmadı. O şöyle dedi: "Ek iş yapmaya başladığına göre bizim işleri aksatmaya başlamışsındır. Ayrıca diğer zamanlara göre şu anda çıkan iş daha az. Zaten bir tembellik olduğunu biliyordum, demek ki sebebi buymuş".

İşte bu bakış açısıyla insanı incelediğini iddia eden bilim şövalyelerinin de aynı sonuçları elde etmesi ve sürekli bizlere enjekte edilmeye çalışılan objektif olma masalı bu kadar çürüktür.

Nasıl mı?

Şöyle ki emekçiyi ‘tembel’ yapan süreç burjuvaziyi ‘çalışkan’ yapmış, bu yüzden de çalışkan-tembel karşıtlığında çalışkan olan tembel olanı sömürmeye hak kazanmıştır.

Ayrıca "emekçi eğer tembel olmasaydı o da sermaye sahibi olabilirdi" diye gevelenen safsatalar sadece burjuvazi kendi geçmişini kendisi yazabilir konumunu kanıtlar. Burjuvazi konuşmaya devam eder: Tarihte ilk anda bir fark yoktu, zamanla kendi kendine çokça çalıştım ve kazandığım sermayeyle istediğimi yapabilme özgürlüğünü elde ettim.

Yani özetlemek gerekirse burjuvazi elinde olan sermayeden aldığı güçle kendisine bir uhrevilik yükler. Fakat emekçi için aynı şeyi söylemek yanlıştır. Burjuvazi ileri olanı temsil ederken emekçi en ilkel olanı temsil eder. Çünkü kalem sermaye sahibinin elindedir, emekçinin geçmişini irdelemek ve bazı çıkarımlar yapmak yine burjuvazinin insiyatifindedir.

 İşte bu yüzden Marks Kapital’in girişinde "Anlatılan senin hikayendir" derken o zamana kadar emekçiler hakkında anlatılan tüm hikayelerin de safsatalardan ibaret olduğunu ve asıl gerçek hikayenin Kapital’de anlatılanlar olduğunu söylemiş olur.

Gelelim diğer konuya.

İnsan bencil bir varlık mıdır?

Olağan koşullardaki insanlar için bu çıkarım özel mülkiyet ile paralel ilerler. Fakat genel olarak maruz kaldığımız analizler ne yazık ki olağandışı koşullardaki zihinlere aittir.

İlk başta insanın bencilliği genlerden gelir denir. Çürümüş düzenden çürük zihniyetler çıkar deyip yeni bir düzen inşası ihtiyacını ortaya koymak yerine distopyalar oluşturulur. Daha sonra başkası çıkar karşımıza ve sınıf çatışmalarından arındırılmış bir Homo Sapiens tarihi analizi patlak verir.

Yeterli degil. Alın size Homo deus. Yeterli değildir. Kitapları çok satılan bu yazar zamanla bir mesihe dönüşüp kendini tutamaz ve 21. yüzyıl için 21 ders nutkunu kuşanmakta gecikmez.

Ayrıca bu yazarın insanlık tarihi diye anlattığı hikayelerin, gerçeklerden değil hikayelerden ibaret olduğu okuyucuya aktarılmaz. Bu da onu masum biri olmaktan çıkarır.. Fakat yine yeterli değildir. İlber Ortaylı, Celal Şengör, Zülfü Livaneli, Elif Şafak, Yılmaz Özdil boş kalan meydanda cirit atarlar. Bu kişiler ve popülist bilim sevenler her tarafımıza sirayet ederler.

Onlar adeta bir insan olmaktan sıyrılıp bir ansiklopediye dönüşürler. Her şeyi bilirler.
Ayrıca zaten kesinkes her şey onlara sorulmakta olduğu için zamanla eklektik fikirler ortalığa saçılmaya başlar.

"Yarın nasıl bir kriz içinde olacağım" diye kaygıyla hayatlarına devam etmeye çalışan insanlara dünyayı gezmeleri gerektiğini vaaz eder ve bunda hiç bir çelişki bulmazlar, bulamazlar. Ekonomik kriz insanı insan olmaktan çıkarır hale geldiği halde bizlere kaplanın sırtında bir Abdülhamid portresi sunulur. Hegel salak, Marks ise duygusaldır. Sosyalistler hayalperest ilan edilir. E alıcı çok olunca safsata da çok oluyor malumunuz. Ne cüret ama! Hem insanları bireysel olana yönlendireceksin hem de bencil olmasından dolayı eleştireceksin.

Oysa insanlar bu kadar safsataya maruz kaldıkları halde kendilerini düşünmek yerine başkalarıyla birlikte çözümler üretebilmek için örgütlenme ihtiyacını anbean yaymaya çalışıyorlar. İnsanlara tembel ve bencil etiketini yapıştırmadan önce insanın tembel ve bencil olduğunu ileri sürenlerin kimler olduklarına bakmakta yarar var. Kaldı ki kapitalizm denilince akla ilk gelen ekonomi politik olsada kapitalizm sosyal ve kültürel kodların oluşmasında yine baş aktördür. Sermayenin birikme süreci nasıl ki bir bencillik göstergesi ile mümkünse aynı şekilde kapitalizmin var ettiği insanlar da bencil olmak zorundadır.
Konuyu biraz uzattım. Fakat kısaca anlatmak epey zor. Son olarak şunları söylemek istiyorum. Nasıl ki tarih analizi denilince feministlerin akıllarına ilk gelen erkek egemenliğinden sıyrılmamış bir tarih analizi oluyorsa, benzer bir bilinci bizim de kazanmamız gerekiyor. Tarih denildi mi burjuvazinin tarihi, siyaset denildi mi burjuvazinin siyaseti, felsefe denildi mi burjuvazinin felsefesi, bilim denilince burjuvazinin bilimi olduğunu hatırlamak zorundayız.

"Artık işçilerin zincirleri diye bir şey yoktur. Olsa da papatyalarla örülüdür" diyen herkes ya burjuvazidir ya da onun daniskasıdır. Bunu kavrayabilmek için kahin olmaya ihtiyaç kalmamalı artık.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İndirim Var

Post

Adım Başı Trampet

Post

Sağdan Sola Bilinç Aktarımı

Post

Sağdan Sola Bilinç Aktarımı (2)

Post

İngiltere’de Seçimsizlik

Post

Ülkenin Sorunlarını Paranteze Almak

Post

AKP Sonrası Senaryolar

Post

Siyaset Üstü Siyasetin Aleyhine

Post

Siyaset ve Komplolar

Post

Baba, Oğul ve Yeni Barış

Post

İnsanın İnsan Arayışı

Post

İktidarın Kara Defteri

Post

Güneşi Tutabilen Var mı?