Çökertemediniz Lakin Göçüyorsunuz
‘Çökertme’ iddiası muarızınızın ayakta olduğunun itirafıdır.
Bir karabasan gibi üzerlerine geliyordu aydınlık…
Emek, umut vaad eden mavi tulumlarını giymiş arz-ı endam ediyordu
fabrikalarda, işliklerde, bürolarda.
Kölelik çağını aratır çalışma ve yaşam koşullarına isyan ediyordu…
Üzerlerine dökülmüş betonları kırarak ve henüz yeniden güneşe çıkmanın şaşkınlığında gözlerini ovuştura ovuştura grev alanlarını, kent meydanlarını doldurmaya başlamışlardı. Her 1 mayıs, rejimi harab edecek fırtınanın rüzgar sesleri gibiydi. Anlamadan bilmeden önce yaşamak güdüsü fıtratıydı insanın… Yaşam arzusu bir vampirin en nefret ettiği arzu olabilirdi ancak.
Kadınlar yeter be diye haykırarak kızıl-mor isyan bayraklarını çekmiş, çatkılarını çatmış. Kol kola meydanlarda biz de varız, bizi görmezden, duymazdan gelirseniz; eşitlikten, özgürlükten mahrum bırakmaya devam eder, bizim için yuva olmaktan çıkmış, mezbahaya dönmüş viranelere hapsetmeye kalkarsanız çelikten bir duvar olur hareket edemez hale getiririz diyorlardı…
Beş bin yılın alışıldık sahte değer yargılarına itiraz eden gökkuşağının renkleri altında bir araya gelen, ayırımcılığa uğramış lanetliler, kendinizle yüzleşin çağrıları yapıp, en az sizin kadar onurluyuz; ya onurumuzu iade edin ya da iki yüzünüze ayna olur ışığımızda körelirsiniz kararlılığıyla meydanları dolduruyorlardı.
Gençler Mahirleri, Denizleri, İbrahimleri tanımaya başlamıştı yeniden. Katledildikleri yıldönümleri karanfil isyanına dönüşüyordu. Anıtları kararlılıklarının, mücadelelerinin, öğrenme arzularının, boyun eğmezliklerinin öyküsünü anlatır olmuştu. Tarihin bilinciyle bilenmeye başlamış gençlik okullarda, atölyelerde, sokaklarda kuytuluklarda boy veriyordu.
Halklar zindanına dönüşmüş siyasal egemenlik alanında güneş dağların ötesinden doğuyor, ovaları yeşertmeye başlıyordu. Mezopotamya’nın baharı Çukurova’yı, İç Anadolu'yu, Ege'yi, Trakya'yı etkisi altına alıyordu. Kimlikleri, dilleri kültürleri yok sayılmış, devlet nezdinde ‘yok hükmünde’ kabul görmüş Kürt halkının uyanışı diğer halklara da 'kötü' örnek olmaya başlamıştı. Anayasal eşitlik ve özgürlük mücadelesi gün geçtikçe güçleniyor, varlığını inkar ve imha temeli üzerine kurmuş korku şatosunun duvarlarına dayanmıştı. Newroz alanlarında milyonlarca insan kendi dillerinde özgürlük şarkıları söylüyor, ‘An azadi… An azadi’ çağrıları şatonun kalın duvarlarını aşarak ülkeyi kendi malı sanan kontları uyuyamaz hale getirmişti.
Fırtınanın kokusunu aldı kontlar kurulu… Yıllarca kanla suladıkları zulümle besledikleri, yalanla süsledikleri düzen tehlike altındaydı. Gülümseyen maskeler takmanın, rengarenk giyinip sempati yaratmaya çalışmanın, kuru kemikten elleri kadife eldivenlerle gizleyip, düşmanla tokalaşmanın gereği yoktu. Çözüm de olamazdı zaten.
Bir hayal kurdu emek sömürüsüyle, cins sömürüsüyle, tür sömürüsüyle, inanç sömürüsüyle, milliyetçilik sömürüsüyle beslenen vampirler…
Hayallerini gerçekleştirmek için yaptıklara plana bir de ad verdiler...
‘Çökertme Planı’...
Kaç kişi öldürülecek, kaç kişi yaralanacak, kaç kişi tutuklanacak, kaç kişi yerinden yuvasından edilecek. Hangi ölüm makinası nereye yerleştirilecek… Hangi ceset hangi makinanın arkasından sürüklenecek ibret-i alem için… Hangi annenin ölü bedeni sokaklarda kurda kuşa yem edilecek.
Alanlar mayın tarlasına dönecek. İki emekçi, üç kadın, dört lanetli, beş genç bir araya gelemesin. Sokaklar bizim diye haykıranlar nefes alamaz hale getirilecek.
Sesini yükselten terörist ilan edilecek, şarkı söyleyenin dili koparılacak...
Ortalık sus pus olunca öyle bir düzen kurulacak ki karanlıklar kontunun dışında herkes görünmez olacak…
İlk fırsatta bin yıllarca sürecek sarsılmaz bir düzen kurulacak…
Ama olmadı… Binbir odalı masalarda binbir gece hayalini gördüğünüz düzeniniz ayağınıza dolandı.
Savaşa verdiklerinizle insanı aç bıraktınız…
Hakaretlerinizle topluma onurunu anımsattınız…
Halka duyduğunuz düşmanlık halkları bir araya getirdi…
Kadınlardan duyduğunuz korkunun telaşıyla sümen altı ettiğiniz sözleşmeler, size alkış tutan karanlık prenseslerini bile irkiltti...
Siz çaresizce çırpındıkça korkuyu unuttu boyun eğenler…
Direne direne çelikleşenler birleşe birleşe büyüdüler...
Son bir kozunuz var… Karanlık odalarınızda bunu planlıyorsunuz.
Maskeleri tazelemenin, eldivenleri değiştirmenin, mintanları ütülemenin, üç beş kuruş sadaka verip
‘’ne olur yardın edin’’ diye dilenmenin bir faydası yok artık.
Sizden öncekiler gibi siz de tükettiniz her şeyi. Ne sizi besleyecek kan var damarlar da, ne de sizi sırtlayacak derman.
Ne yalanlarınıza inanacak inançlılar,
Ne de vaadlerinize kanacak çaresizler kaldı…
Tükettiniz herşeyi...
İmar affsız kaçak şatonuzun bile size katlanacak hali kalmadı...
Sizin göçtüğünüz yerden boy verecek gelecek.
Ve sonra hak ettiğiniz yere gideceksiniz. Adınız önemsiz ama ibretlik meseleler bölümünden anılır olacak.
Tarihin çöp sepeti kendiliğinden otuz gün içinde boşalmıyor... Çöp sepetini halklar boşaltıyor ellerine bayraklar alarak, kol kola girerek… Ve otuz gün sonra sıra sizde… Halkın elleriyle boşalacak bu sepet. Geri dönüşümünüz de olmayacak…
Muhayyel nizamınız seçim sandığında medfundur… Diyeceğiz hep bir ağızdan.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.