Türkiye Bir Hukuk Devleti Midir? (II): Kavala’dan Gülşen’e Hukukun Hükümranlığı
“Yaptırımlar arasında denge ne demektir?
Şu demektir: Sanık sağcı ise cezası bir yıldan beş yıla, solcu ise beş yıldan on yıla… Solcunun cezası beş yıldan başlıyor; sağcıya verilecek en çok ceza ise beş yıl. Solcuya en az verilecek ceza ile sağcıya en çok verilecek birbirine eşit!” (1)
Helin Palandöken adını hatırlar mısınız? Ülkemizde her gün öldürülen kadınlardan, çocuklardan biridir. Henüz 17 yaşında Pendik’te okul dönüşünde, bir erkek tarafından internetten alınan otomatik bir silahla öldürüldü.
Babası Nihat Palandöken, o gün bugündür sadece kızı için değil ateşli silahlarla öldürülen tüm kadınlar ve çocuklar için mücadele ediyor. Bireysel silahlanmanın önlenmesi için bir kampanya da başlattı. Helin için bir kütüphane kurmak için didindi ve bugünlerde desteklerle o kütüphane açıldı. Ben de evin her yerinde sakladığım kitapları karıştırıyorum Helin’e hediye etmek için.
Uzun süredir sakladığım Uğur Mumcu'nun bütün yazılarının olduğu kitap serisi de bağışlayacaklarım arasında. Elime aldığım 19. kitabın rastgele açtığım 309. sayfasında karşıma çıktı girişe aldığım ve 40 yıl önce 1982’de yazılan bu satırlar. Yıl 2022, değişen hiçbir şey yok!
Öyle ki, suç örgütü liderinin kendisine “barolar birliği başkanı” yakıştırması yapabildiği günlerden geçiyoruz.
Sevgili meslektaşım Can Atalay’ın da tutsak edildiği Gezi direnişi davasında, Osman Kavala'ya, TCK'nin 312/1 maddesi gereğince "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Ayşe Mücella Yapıcı, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden'e ise 18'er yıl. Silivri ve Bakırköy cezaevlerini her ziyaret ettiğimde hukuk adına utanarak çıkıyorum.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi, 11 Temmuz 2022’de verdiği ihlal kararı ile AİHM’İN Osman Kavala’nın derhal tahliyesini talep ettiği 10 Aralık 2019 tarihli kararının Türkiye tarafından uygulanmadığı gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46/1 maddesini ihlal ettiğine hükmetti.
AİHM’in 2019 yılındaki kararında Kavala'nın tutuklanmasının kendisini susturmak ve insan hakları savunucularına gözdağı vermek gibi siyasal nedenlerden kaynaklandığı tespiti açıktı. Bu nedenlerle AİHM, özgürlükten yoksun bırakılmaya ilişkin 5. Madde ile Sözleşme'nin kötüye kullanılmasına ilişkin 18. Maddenin ihlal edildiği sonucuna varmış ve Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılmasını talep etmişti.
Bu yazımdan önceki Türkiye Bir Hukuk Devleti Midir? (I) ile devamı olan bu yazı arasına adli tatil girdi
Bu kısacık sürede Türkiye’deki belli kesimler için yaratılan Hukuk Hükümranlığı ise tatil arası vermedi ve şarkıcı Gülşen, konserinde çalışma arkadaşları ile şakalaşırken sarf ettiği "İmam Hatip mezunu, sapıklığı oradan geliyor herhalde" sözleri nedeniyle TCK madde 216 "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" iddiasıyla “toplumda yarattığı infial” nedeniyle tutuklandı!
Gülşen yargılanacağı maddeden en üst sınırdan ceza alsa bile aslında cezaevine girmeyeceği bir suçtan apar topar tutuklanmış oldu.
Bu sözlerden gerçekten rencide olduğunu iddia edenler varsa, o da belki “hakaret” olarak değerlendirebilecek bir söz TCK Madde 216 ile ilişkilendirildi.
Bu maddenin gerekçesinde bile “…Suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail subjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir ret veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarfetme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir.” yazılıdır.
Gülşen’in uzun süredir ‘kendi’ olma kararlılığı nedeniyle hedefte olduğunu hepimiz biliyorduk. Her ne kadar şarkıcının itirazı üzerine tutuklama kararı kaldırılıp karar “ev hapsine” çevrilmiş ise de şimdilik amaçlarına ulaşmış durumdalar.
Bir kadın şarkıcı olarak kendin olma, dizini kır evde çocuğuna bak yani evde kal cezası uygun görülmüştür.
Hukuk Sosyolojisi kitabında Hüseyin Bal şöyle yazmış; “Durkheim için ceza, ‘her şeyden önce tutkulu bir tepkiden oluşur. Toplumlar ne ölçüde az kültürlü iseler, bu özellik de o ölçüde çok belirginleşir. Cezanın niteliği temelde değişmemiştir. Söylenebilecek tek şey, bugün öç alma gereksiniminin eski dönemlere göre daha iyi düzenlenip yürütüldüğüdür.’ Suç ve ceza arasında bir denge toplumun o sırada önemsediği değerleriyle ilişkilidir. Değerler değiştiği zaman cezaların niteliği hatta suçun tanımı bile değişmektedir.”(2)
Gülşen’e verilen evde kal emri de, Kavala’ya verilen gözdağı da Saray tarafından yıllar içinde oluşturulan hukuk hükümranlığının geldiği son noktadır.
Mesele ise, bu son noktadan başlayacak yeni bir hikaye yazabilme gücümüzün olup olmadığıdır.
(1) UĞUR MUMCU, 19-Bütün Yazıları, “24 Ocak Anayasası”, Umag Yayınları.
(2) HÜSEYİN BAL, Hukuk Sosyolojisi, Sentez Yayınları.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.