Post

Sansür Yasası Hayatımızdan Ne Götürüyor?

Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Filozof İoanna Kuçuradi “Niçin Felsefe?” teması ile ikinci kez düzenlenen Efesli Herakleitos Felsefe Günleri’nin açılış oturumunu “…Felsefe bir şeyin ne olduğunu sorar. İnsan nedir? İnsan hakları nedir? Bir şeyi benzerinden ayıran özelliklerini sorar. Bir şeyin ne olduğuna doğru bir cevap verilmeden, örneğin bilginin ne olduğuna , devletin ne olduğuna cevap verilmeden onun hakkında sorulacak başka herhangi bir soruya bilgisel bir cevap vermek pek mümkün değildir” diyerek açmış.

Biz de yüzyılın ülkemize bir armağan gibi bahşettiği İoanna Kuçuradi Hocamızın açtığı yolda, dezenformasyonun tanımını ve hatta “Gerçeğin” tanımını yaparak başlayalım.

Vikipedi, özgür ansiklopedi; “Gerçek veya hakiki, felsefi bir kavram olarak, genel anlamda, düşüncede var olan şeylere karşıt anlamda var olan, düşünülmüşün dışında olan anlamındadır.” şeklinde tanımlamakta. Bu durumda gerçeğe uymayan da dezenformasyondur, diyebiliriz.

Felsefi tartışma açmak gerekmeden artık işimiz kolay, çünkü tanımı bize sunan bir  “dezenformasyon yasamız” var. 'Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi' olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu yasaya göre dezenformasyon, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili yalan haberi kasıtlı olarak üretme ve yayma eylemi olarak tanımlanıyor. Bu eylemin suç olması için de eylemin sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla ve kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen gerçekleştirilmesi şartları aranıyor.

Tehlikeli olan, gerek eylemin tanımı gerekse kanunda düzenlenen ifadelerin oldukça muğlak olması. Kanunun lafzında da gerekçesinde de bir haberin yalan olup olmadığının neye göre belirleneceği, bir haberin hangi durumda yalan sayılıp sayılmayacağı, haberi yayınlayanların amacının ne olduğunun belirlenmesi ile hangi haberin kamu barışını bozmaya elverişli sayılacağına dair kriterlerin ne olacağı belirsiz durumda.

Yani işin başında “tanım” belirsiz olursa, hayatın akışında tanımlamayı güç olan “iktidar” yapar. Bu belirsizlik hatalı veya keyfi kararlar alınmasına neden olur. 

“Dünyada da böyledir” diyerek çıkarılan yasa malum medya ve yasayı yapanlar tarafından savunuluyor. Evet, diğer ülkelerde de kanun koyucular bu tür kavramları tanımlamaktan özellikle kaçınırlar. Olayın özelliğine göre yargının değerlendirmesine bırakırlar. Yine de bizdeki Sansür Yasası kadar muğlak kanunlar yapılmaz. Kaldı ki ülkemizde yargının durumu, halkın güven oranı ortada iken bizler, daha da doğrusu “gerçekler” nasıl güvende olabilir?

Sansür yasası dediğimiz kanunda “dezenformasyon” tanımlaması o kadar muğlak durumda ki “hukukun öngörülebilirliği” ilkesinin tamamen  göz ardı edildiği çok açık. Seçime giderken içine her şeyin doldurulabileceği bir canavar kazanı yaratılmış durumda.

Kamu düzeni, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu barışı, ülkenin genel sağlığı gibi soyut genel geçer ifadelerin hepsi bu kanunun içine yerleştirilmiş.
 
Böyle bir yasaya ihtiyaç var mıydı?

Sorulması gereken soru tam da budur. Elimizdeki kanunlarda “Kamu Barışına Karşı Suçlar”, yine Türk Ceza Kanununda, konu ile ilgili özel kanunlarda “kamu düzeni ve genel sağlık” konularında birçok düzenleme mevcut. Kişilerin yalan haber yayınlaması halinde kanunlara göre tazminatı gerektirir bir eylem olduğu gibi içeriğine göre TCK veya diğer kanunlardaki suçlar kapsamında değerlendiriliyor.

Malum medya istediği her şeyi yazıyor. Mahkemeler tarafından “yalan haberlerin” kaldırılması taleplerimizden hiçbiri kabul edilmezken, iktidar bir dakikada istediği gerçeğe karşı hemen yayın yasağı getirebiliyor.

Üstelik şu an birçok gazeteci sadece işlerini yaptıkları için kanunen bir suç olmadığı halde haksız yargılama ile hapiste. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları söylüyor.

Kamu barışı ve kamu düzeni gibi geniş ve soyut kavramların içi güne ve lazım olana göre düzenlenip yargı kararı olarak karşımıza getirilip, gerçeklerin üstü örtülüyor.

Gerçek, tarihin hiçbir anında sevilmedi.

Deniliyor ki yayılan haber gerçek olmalıdır. Eğer gerçek olmazsa yasanın radarına girecektir. Yasaya göre, “gerçek olmayan bu haber!” halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşımalıdır. Kanunundaki bu halk, kaç kişiden oluşmaktadır? Şarkıcı Gülşen olayında troller aylar önce gerçekleşen bir şakayı yayarak, tutuklama için gerekli “halkın tahrik olması” şartını örgütlü şekilde gerçekleştirdiler. Troller “panik, korku ve endişe” kriterini gerçekleştirdiğinde herkes için tehlike çanları çalacak demektir.

Yalan haberi ve dezenformasyonu kim denetleyecek? Hemen cevaplayalım, Dezenformasyonla mücadele için bir Dezenformasyonla Mücadele Merkezi kuruldu. Bu merkeze Koordinatör olarak A Haber yazarı olan ve esasen bürokrat geçmişi olmayan İdris Kardaş atandı.

Muhalifler, gazeteciler haber ve içeriklerin soruşturulma tehlikesi altında nasıl üretecekler ve en önemlisi otosansüre nasıl engel olacaklar?  İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğü nasıl korunacak?

TGS de bilgi edinme hakkı çerçevesinde Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’ne sorularını yöneltmiş. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın haklı sorularının çoğu yanıtlanmamış, ender verilen cevaplardan birinde,

“Merkez, Türkiye aleyhine yürütülen psikolojik harekat, propaganda, algı operasyonu, iç ve dış dezenformasyon faaliyetlerini takip ederek ülkemize yönelik manipülasyon ve dezenformasyona karşı faaliyet göstermektedir.” denilmiş.

A Haber’de görev yapan birinin Merkez’in başına getirilmesi aklıma Mısır seyahatimi getirdi. 30 yıllık hayalimi gerçekleştirmek için 2017 yılında Mısır’a gittiğimde gördüklerim tarih ve sanat evrenine geçmek gibiydi.
 
Hukukçu olduğumu öğrenen, aynı zamanda tarih hocası olan mihmandarımız, Eski Mısır’daki “Ma’at”ı yani hakikat, doğruluk ve adaleti temsil eden tanrıçayı anlattı. Başında devekuşu tüyü taşıyan bir tanrıçaydı “Ma’at”. Başındaki tüy ile ölülerin ruhlarını, yaşayanların ise adalet ve hakikatini ölçermiş.

21.yüzyılda bizim bahtımıza ise “hakikat, doğruluk ve adaleti” ölçmek için A Haber’den transfer edilen İdris Kardaş düştü.

Bizler “gerçeğin” peşinde olmaya devam edeceğiz. Geriye ise şu replik kalıyor:
Hayat sizi yenecek!*

*1984- George Orwell

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Biz Kazandık!

Post

Türkiye Bir Hukuk Devleti midir? (I)

Post

Türkiye Bir Hukuk Devleti Midir? (II): Kavala’dan Gülşen’e Hukukun Hükümranlığı

Post

Yaşatmak için Buradayız!

Post

Sansür Yasası Hayatımızdan Ne Götürüyor?

Post

Bağır, Duyulsun Sesin!

Post

Tam Yetkili, Sıfır Sorumlu

Post

Cumhur İttifakı’nın Hedefi: Kadınlar