Tam Yetkili, Sıfır Sorumlu
Ne yapılmaması gerekiyorsa o yapıldı, on binlerce hayat aktı…
Tutuklanan onlarca müteahhit değildir bu kayıpların tek sebebi. Yıllardır sürdürülen inşaat politikaları, 21 yıl önce gerçekleşen büyük depremler de öğretici olmadı.
İmar affı, seçim beyannamelerine girecek kadar ana politika haline getirildi. Kayıt dışı yapılaşma ödüllendirildi hatta teşvik edildi. Seçim konduları yapıldı ülkenin her yerinde. Afet toplanma alanları AVM cennetleri, çadır yerleri “otoparklar” oldu.
10 ilde yaşanan depremler sonrası afet müdahale çalışmasında da sınıfta kalındı. Ne saatlerce, günlerce ulaşılabildi enkaz altındakilere, ne de can havli ile kendilerini kurtaranlara bir tas su verilebildi. Gönüllüler ve medya emekçileri, görevi afete müdahale olanlardan daha önce ulaştı bölgeye. Üstelik afete hazırlıklarının da pek olmadığı ortaya çıktı.
Afet olmadan kısa süre önce deprem bölgesinin yeri ve büyüklüğüne kadar yetkili kişilere bildirildiği ortaya çıkıyor. Buna karşılık Belediye ve Valiliğin yaptığı ise gelecekte büyük delil niteliği olan resmi evrakların bulunduğu binaların “riskli” olduğunu söyleyip bir an önce yıktırmaktan ibaret oldu.
Depremden sonra iktidar bu yıkımdan da mağduriyet ve siyasi gelecek yaratma peşinde.
Yıllarca deprem vergileri ödedik, ödüyoruz. Geçmişte deprem vergilerinin duble yollara, havaalanlarına, demiryollarına harcandığı söyleniyordu. Deprem vergileri ile yapıldığı iddia edilen bu yerler de yerle bir oldu, gereği gibi yapılmadığı ortaya çıktı.
Afete müdahale için yeterli insan, araç ve gereç hazırlığı olmadığı gibi; bu hazırlık zamanında ulaştırılacak havaalanları ve karayolları da yok oldu. Meslek örgütleri defalarca uyardılar Hatay havaalanı için ancak dinleyecek kulak yoktu. Peki, yanlış yere ve yanlış şekilde yapılanlar için harcanan halkın emekleri ne olacak?
Şimdi Saray’dan denilir ki: Tekrar zaman, yetki ve para verin hepsini yeniden yapacağız!
Haydi geçelim emekleri, yapılacak yeni havaalanı afet hazırlığı olmadığı ve zamanında ulaşılmadığı için giden canları geri getirecek mi? Ya da insanlarımızın uzun yıllardır kuşaklar boyunca var ettiklerini?
Kimse hesap vermeyecek gibi görünüyor. Hatta safları sıklaştırıyorlar. Bu yazı yazıldığı saate kadar henüz hiç kimse istifa pardon görevden affını bile istemedi. Birkaç ölüm odaları tüccarı hapiste o kadar.
Bir süre önce yaptığı inşaatta ölen 20 insana rağmen Saray’da danışman olanların varlığı karşısında şimdi tutuklananların siyasi geleceği parlak diyebiliriz.
Neden tüm yardımlar ve bağışlar tek kişinin insiyatifine bırakılmak isteniyor?
Bütün bunların yanında yardım toplama şovu da eksik kalmadı. Halkın emekleri “bağış” adı altında esasen hesap verilmesinin neredeyse imkansız olacağı bir şekilde deprem çalışmaları için toplanıyor. Üstelik tam da seçime çeyrek kala ekonomik kriz nedeniyle birilerinin eli daralmışken.
Dayanışma tabii ki kıymetli. Ancak halkın deprem vergileri çarçur edilip yine halkın yıllarca uğraşıp biriktirdiği emeğin denetim altında olacağı Hazine ile dolayısıyla devlet kurumları aracılığıyla hizmet götürmek varken bu kaynakların tek yetkili kişinin emrine sunulması kabul edilemez.
Kaldı ki enkaz altında kalan aslında tek kişi yönetimi değil mi? Saray kendi yarattığı erozyonu düzeltemez. Bu kadar kinci ve defter tutan birinin tarafsız ve eşit davranacağı iddiasında bulunulamaz.
AFAD’ın yönetimindeki değişiklikler, iptal edilen ihaleler, emir olmadan afete rağmen harekete geçmeyen/geçemeyen birimler, kapatılan depolar vs… neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan bir sistem. AFAD’ın içler acısı hali kendi raporlarında tek tek sıralanmışken çözüm getirilmemiş. Sonunda binlerce ölümle karşı karşıyız. Tek bir istifa bile yok!
Her şeyde YETKİLİ ancak her şeyden SORUMSUZ!
Erdoğan’ın, 1999 depreminden sonra “İnsanlar olarak afetleri engellemek bizim elimizde değil fakat yıkıcı etkiyi azaltacak önlemleri almak bizim elimizde” dediği son günlerde medyada sıkça yer aldı.
Yıllar sonra “daha aktif ve derhal sorunlara müdahale” için istediği Başkanlığa kavuşmuşken sorumlusu olduğu afet sonrası yetersizlik için söylediği ise “bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” oldu.
Yaz deftere!
Hakkını yemeyelim iktidar cenahının mahir olduğu konular da var. Tehdit ve korkutma son sürat yardımdan önce aktı. Afet anında yardımın geciktiğini söyleyenlere ve depremzedelerin çığlığına duyarsız kalmayanların kısmetine şimdilik “Şerefsizler, siz kimsiniz? Not alıyoruz…” sözleri düştü.
Unuttukları ise bizlerin de “not aldığı”. Halk iflas etmiş tek adam rejimini hesap sormak için enkazın altından çıkaracak ve yargılayacak.
Binlerce ölen yurttaşa rağmen sıcak koltuklara gömülüp yaratılan mavi ekran büyülerine kapılmayı mı tercih edeceğiz?
Canım Hatay’ım yok artık. Her ayrıldığımda gözyaşlarımı tutamadığım Antakya yok artık. Göremediğim ama hayal rotamda yazılı şehirler, kasabalar yok artık. Oraları var eden halkı yok artık…
Bugünlerde giydiğim cübbemin içinde toprak altında kalan meslektaşlarımı hissederken nasıl susabilirim? Annelerine sarılarak ölen bebekleri nasıl unutabilirim?
Asla, asla unutulmalarına izin vermeyeceğiz.
Depremden rant çıkarmak için bizleri düşman kılmalarına da izin vermeyeceğiz.
Bizler biliyoruz ki zor zamanımızda birbirimize ihtiyacımız olduğu gibi tek adam rejiminden ve saraydan nasiplenenlerden de hesap sorabilmek için de birbirimize ihtiyacımız var.
Turgut Uyar’ın dizelerinde dediği gibi;
“Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk
Güneşe karşı.”
Daha gün görmeden beş on bin ölmemek için “naylondan” olanlardan korkmayacağız, yetkiyi de sorumluluğu da halka vereceğiz!
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.