Post

Narin Nerede?

Bugün 15. gün oldu.

Küçük Narin’imiz Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe Mahallesinde 21 Ağustos’tan beridir kayıp. Dört tarafı, girişi çıkışı mobese ile izlenen, birçok yerinde jandarma kontrol noktası olan küçücük köyde hala aranıyor Narin. Ailenin kayıp başvurusunda bulunduğu saate kadar, 3 saat içerisinde ne oldu? Diyarbakır Barosu, demokratik kitle örgütleri başta olmak üzere tüm toplum aynı soruyu soruyor: Narin nerede?

Narin’i arıyoruz. Onunla birlikte kaybolan adaleti de arıyoruz. Kayıp tüm çocukları da arıyoruz. Ailelerinin insafına terk edilen çocukları, tarikat ve cemaatlerde geleceği yok olan çocukları, depremde kaybolan çocukları arıyoruz. 3 gün sonra aranmaktan vazgeçilen, kimsesiz sanılan çocukları arıyoruz.

Narin’i ararken aslında nasıl da çürümüş bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu da gördük. Narin ile ilgili aramaların titizlikle yapıldığı sıklıkla ifade edilse de hala, “Narin nerede?” diye soruyor olmamız utanç verici. Sonra hatırlıyoruz tabii. Onca şüphe varken aydınlatılmamış olan Rabia Naz’ın ölümünü. Gülistan Doku’yu dört buçuk yıldır bulmadıklarını. Şüphelinin nüfuzlu kişilerle bağı var diye üzerine gidilmeyişini hatırlıyoruz. Asla unutmuyoruz. Şimdi de Narin mi yer yarıldı da içine girdi?

Narin’in kaybı ile ilgili çelişkili ifadelerden, bilgi kirliliğinden bahsediliyor. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin, DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü’nün, TJA’nın ve CHP Kadın Kolları Başkanı’nın köye gitmesinin ardından hızla yayın yasağı getiriliyor. Küçük bir köydeki çocuğun kaybı bu kadar büyümez sandılar ama biz hala Eylül ve Leyla’yı unutmadık ki. Yüreğimiz o köyde atıyor. Kimseyi zan altında bırakmayalım ama anlaşılamayan, ulaşılamayan o kadar çok şey var ki… Şüphelerimiz giderilebilir. Yayın yasaklarının amacı dışında siyasi saiklerle sıklıkla uygulandığı bir ülke haline geldiğimiz için her türlü şüphemiz gittikçe artıyor. “Niye spekülasyonlar oluyor, her ağzına gelen konuşuyor?” demesin yetkililer. Çünkü Adalet Bakanı çıkıp olayı düzgünce, şeffaf şekilde paylaşsaydı, bunlar olmazdı. Sorumuz yine aynı olurdu: Narin nerede? Belki de bu bile sorulmasın isteniyor.

Bir yayın yasağından bahsedilirken bu yasağın da sadece muhalif basına yönelik olduğunu görüyoruz. En son köyde amcası S.G.’nin tutuklandığını öğrendik. Tutuklama gerekçesi, “kasten öldürme” ve “kişiyi hürriyetinden kısıtlama”ymış. Yayın yasağı vardı ya hani? Bu yazdıklarımın kaynağı, A Haber.

Soru hala havada asılı. Biri kasten öldürmeden tutuklanıyor. Peki, Narin nerede?

Adalet Bakanı, “Titizlikle inceleniyor.” diye açıklama yapmış ama detaylar yine yok. Neden düşünmesin ki toplum, biraz sakinleşelim diye birini apar topar tutukladığınızı. Umarız ki gerçek bir an evvel ortaya çıkar ve Narin bulunur.

Çocukların üstün yararını, adaleti, kayıp çocukları ve geleceği kaybedilmiş çocukları nerede bulabiliriz, belki bu sefer ders olur diye yıllardır anlattığımız gibi bir de bu yazı ile anlatayım.

Çocukların üstün yararı için önleyici politikalar hayata geçmeli:

Devlet öncelikle üzerine düşen veri ve raporlama sorumluluğunu yerine getirecek. Kayıp çocuklara ilişkin TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, TÜİK verilerine göre 2008 ile 2016 yılları arasında 104 bin 531 çocuğun kaybolduğunu söylemişti. Sonrası malumunuz, veri bir daha açıklanmadı. Bu verinin yayılması üzerine, “Türkiye’de resmi rakamlara göre yılda 10 binden fazla çocuk kayboluyor” ifadelerine, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi dün bir yalanlama getirdi. TÜİK’in hiç kayıp çocuk verisi yayınlamadığını yazmışlar açıklamada. Demişler ki, “TÜİK'in açıkladığı veriler, güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri kapsamında, hakkında kayıp müracaatı yapılıp daha sonra bulunan çocukların istatistiksel verilerini içermektedir.” Herhalde okuduğumuzu da yanlış anlamıyoruzdur. “Manipüle edici bilgilere itibar etmeyin” diye de bitmiş açıklama.

Siz önce bir veri yayınlayın da o zaman size itibar etme payını ben size verebilirim. En çok çocuk kaybolan ilk üç il: Antalya, Diyarbakır, Gaziantep. Ailenin korunmasıyla meşgulsunuz biliyorum ama bu illerdeki çocukların kayıplarıyla da bir ilgilenseniz mi sorumlu bakan?

Yetkililer, Anayasayı, AYM kararlarını çiğnemeyecek. Yargı bu düzeyde siyasal olmayacak. Sonra, neden güven duyulmuyor, demeyin. Güven verisine göre, her yıl güven azalıyor. Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde, 2023 sonu itibariyle 142 ülke arasından 117. sırada.

5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu etkin uygulanacak. Sokak hayvanlarını katletmenin salık verildiği ülkede, çocukların gerçekten korunduğuna inanabilir misiniz? Kanunu okumanızı isterim. Nelerin yapılmadığını göreceksiniz. Kadın Meclisleri’nin 2018 yılından itibaren öne çıkardığı gibi her okulda “Risk Tarama Formu” uygulansa belki birçok çocuk daha fazla istismara uğramadan, daha çok şiddet görmeden, kaybedilmeden tespit edilebilecek. Biz “Risk Tarama Formu” okullarda uygulansın diye mücadele ederken Maarif Modeli ile eğitimin laiklikten uzaklaştığı, bilimden uzaklaştığı bir tablo ile karşı karşıyayız.

Lanzarote Sözleşmesi etkin uygulanacak. 2011 yılında tıpkı İstanbul Sözleşmesi’ni imzaladığımız gibi bir de çocuklar için Lanzarote Sözleşmesi’ni imzaladık. Akıbeti İstanbul Sözleşmesi gibi olmamalı. Çocuklar ateşe atılmamalı. Lanzarote Sözleşmesi’nin tam adı: Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi. Tıpkı İstanbul Sözleşmesi gibi o kadar kapsamlı ve bütünsel bir yaklaşımı var ki. Uygulamada çok iyi durumda olduğumuz söylenemez. 2011 yılında ilk Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM) kurulduğunda, “Her kente ÇİM kurulacak.” hedefini açıklayan siyasi iktidarın 2023 yılına kadar 59 ilde toplam 62 merkez kurduğunu biliyoruz. 22 ilde hala ÇİM yoktu. Güncel veri paylaşırlarsa sonraki yazılarda belirtebiliriz.

Önce Narin bir an evvel bulunmalı sonra da başka bir çocuğun isminin yanına “#... Nerede?” dememek için mücadele etmeliyiz. Çocukların korunması, eğitimi, refahı ve esenliği de dahil olmak üzere bütünsel, önleyici politikaların hayata geçirilmesi şart. Şunu da yazıyı bitirirken hatırlatmakta fayda görüyorum. Aile odaklı politikalar, çocukların da ailenin bir ‘malı’ görülmesini, ‘çocuk üzerinde ailenin her türlü hakkı vardır’ yaklaşımını güçlendiriyor. En büyük ahlak tüm çocukları, hepimizin çocukları görmektir.

*Fidan Ataselim'in bu yazısı 4 Eylül Çarşamba günü Gazete Duvar'da yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Kadınlar 6284’le Yaşar, Mücadeleyle Özgürleşir

Post

Çocukları da, Çocukların Geleceğini de Yaktınız

Post

Çocuklar Aç, Okullar Pislik İçinde

Post

Adaletimiz: 26 Suçtan Serbestlik

Post

Mahsa Amini ve Türkiye’deki Tehditler

Post

Paketinizle 6284’e Dokunamayacaksınız

Post

Katlimize Ferman: Aile Odaklı Politika

Post

Kimin için bu Kayyım?

Post

Anneler için Karanlık Paket

Post

6284 Anahtarımız

Post

İstanbul’dan Hakkari’ye Feministlerin Köprüsü

Post

Soyadı Deyip Geçme

Post

Teklifi Durdur, Canları Yaşat

Post

Köpekleri De Vuramazlar

Post

Nefreti Bulaştırmayın

Post

Güller Serpilebilir, Kadınlar Yaşayabilir

Post

En Azla Yaşama Yarışı

Post

Şiddeti Seyreden AKP, Mücadele Eden Biz

Post

Narin Nerede?

Post

Narin’i Bulduk, Adalet Nerede?

Post

Meydanı Boş Bırakmayan Kadınlar

Post

Bir Davadan Bir Mitinge Kadınlar Yürüyecek

Post

Özgürlüklerimiz Artık Ayakta!

Post

Feminizim Bir Eleştiridir

Post

İdam Değil İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

Post

Böyle Reform Olmaz

Post

Örgütleneceğiz, İstanbul Sözleşmesi'ni Uygulatacağız