
“Aile” Örtmez
Birleşmiş Milletler, 1993 yılında aldığı kararla her yıl 15 Mayıs’ı “Aile Günü” olarak ilan etti.
Türkiye açısından yakın geçmişimizi özetlemek gerekirse:
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2023’te 81 ilde Aile Çalıştayları düzenledi. 1 Kasım 2023’te yürürlüğe giren On İkinci Kalkınma Planı’nda temel amaç şöyle ifade edilmişti:
“Kadın ve erkeğin evlilik bağıyla kurulan, milli ve manevi değerlerin taşıyıcısı olan ailenin her türlü zararlı eğilimden korunması, sağlıklı nesillerin yetişmesi, dinamik nüfus yapısının ve kalkınmanın istikrarlı bir biçimde sürdürülmesini teminen aile kurumunun güçlendirilmesi.”
15 Mayıs 2024’te “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı” tanıtıldı. 2025 yılı ise Cumhurbaşkanı tarafından “Aile Yılı” ilan edildi.
Süreç bununla kalmadı; Nüfus Politikaları Koordinasyon Kurulu, Aile Enstitüsü, doğumun vajinal olması gerekliliği, hatta trafik ışıklarındaki görsellerin bile aile vurgusuyla yenilenmesi gibi adımlar süratle hayata geçiriliyor.
Ancak ekonomik kriz gençlerin evlenmeyi tercih edenler için bu imkanları zora sokarken, bu gerçeklerin üzeri “ahlaki” söylemlerle örtülüyor. Yetmiyor, suni bir tehdit icat ediliyor: Onların tabiriyle “Cinsiyetsizleştirme.”
Manşet hazır: “Aile elden gidiyor!”, “Ahlaksızlık kol geziyor!”
Muhafazakâr siyasete göre aile, “toplumsal ahlakın ve düzenin temeli.” Ahlak ve düzen beka söylemiyle tamamlanıyor. Cumhurbaşkanı’nın 18 Nisan’daki şu sözleri, tam da bu anlayışı özetliyor:
“Türkiye, nüfus artış hızı bakımından kritik bir kavşağa gelmiştir. Ancak nüfus meselesi, milletimiz açısından giderek bir beka sorununa dönüşmektedir.”
Ucuz iş gücüne ihtiyaç var, askere gidecek genç kalmayacak… Felaket çanları çalıyor.
15 Mayıs Aile Günü kapsamında 81 ilde yürüyüşler, şenlikler, festivaller düzenlendi. Ama birçok ilde bu etkinlikler sembolik kaldı. Ailemiz çok önemli diyen bakanlık, Samsun’da çocuğuna mama alamadığı için intihar eden 24 yaşındaki işsiz genci görmezden geldi. Aydın’da itfaiyeci Turgay Gezgin’in ailesini planlayarak yaktığı vahşetin üstü aylarca örtüldü. Ahlak, bu iki olayda da gerçeği örtemedi, onunla yüzleşmekten kaçamadı.
Bakan Mahinur Özdemir Göktaş, Uluslararası Aile Günü’nde Memur-Sen’in düzenlediği etkinlikte şu cümleyi kurdu:
“Televizyon ve internet yoluyla yayılan şiddet içerikleriyle mahremiyet ihlalleri ailelerde endişelere neden oluyor.”
Şiddetle birlikte mahremiyet ihlalini aynı cümlede kullanmak, tehlikeli bir zihniyetin işareti. Çünkü bugün kadınlar ve gençler, uğradıkları şiddeti videoya çekip yayınlamak zorunda kalıyorsa, bunun sebebi güvenemedikleri kurumlardır. Bu gerçeğin üzeri “mahremiyet” bahanesiyle örtülmek isteniyor. Muhafazakâr anlayışta ahlak ve mahremiyet her zaman kardeş olmuştur. “Elaleme rezil ettin” kültürünün ruhunu canlandırma çabası içerisindeler ama artık elalem şiddete sessiz kalmıyor. Eğer şiddeti değil de, onun görünür olmasını sorun olarak görüyorlarsa; vay halimize.
Bu noktada akla Nurettin Yıldız geliyor. “Kadın evde oturmalı”, “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir”, “kadınların çalışması fuhuşa hazırlık” diyen Yıldız’ın yıllardır savunduğu zihniyetle, bugün bakanlığın dile getirdiği endişeler ne yazık ki örtüşüyor. Aileyi koruyoruz diyenler, aslında kadını, genci, lgbtiq+’yı denetim altında tutmak istiyor. Konu aile kurmaksa soralım: “6 yaşındaki çocukla evlenilebilir” mi sayın Bakan?
Bugün Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 'mahremiyet', 'zararlı akımlar', 'ailenin korunması' gibi kavramlarla inşa etmeye çalıştığı söylem, aslında yıllardır Nurettin Yıldız gibi isimlerin sahiplendiği anlayışın kurumsallaşmış versiyonu.
Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, Nurettin Yıldız’ın kampüse gelişini protesto etmişti. Çünkü mesele Nurettin Yıldızla birlikte temsil ettiği zihniyet, özgürlükleri, kadınların ve gençlerin yaşam tarzını tehdit ediyordu. O gün Boğaziçi’nde yükselen ses, bugün Türkiye’nin dört bir yanında ahlak, aile ve mahremiyet adı altında çeşitli toplumsal kesimlerin yaşamına müdahale edilmesine karşı yükseliyor. Gençlerin o günkü 'biz böyle yaşamak istemiyoruz' isyanı, bugün Aile Yılı ilanlarının, mahremiyet söylemlerinin arkasında gizlenen denetimci zihniyete verilmiş en net cevaptı.
Aileyi kutsallaştıranların derdi ne ailedir ne de ahlak; mesele, itaat etmeyen yurttaşı hizaya sokmak, özgürlük isteyen gençlerin sesini kısmaktır. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, gerçek hayat o 'mahremiyet perdelerini' bir gün mutlaka yırtar.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.