
Eğitim Parasız Olmalıdır
Gençler de ekonomik sorunlardan muaf değildir. Ne güzel söz, ne ihtişamlı tespit. Herkes der bunu sonuçta, alim olmaya gerek yok.
Eğer böyle düşünüyorsanız ricam olsun arayınız tarayınız. Memleketin bu vahim günlerinde, ama herkesler politikamıza bir gözünü açmışken, bizi dinlemeye gönül indirmişken; bir kişi bulunuz ki iktisadi konuyu irdelesin, eğitim parasız olmalıdır diyegelsin.
Zaten daha önce demiştikle olmaz, günceli konuşuyorum.
Demiyorum ki siyasal özgürlüklerimiz önemsiz. Aksini diyorum, önemlidir. Aman küfre düşmeyeyim diye de değil. Çeyrek asırdır memlekette seçim kazanabilecek bir tane vatan evladı yetişmiş. Diplomasını mı iptal etmediler, tutsak mı etmediler. Seçme ve seçilme hakkı gitti gidecek, manzara bu.
Manzara bu ama insanın bir de derinlik algısı olsa gerek. Her şey rüya gibi, ağaç dağdan büyük duruyor kimse de acep ne iştir demiyor.
Gibi dizisinde dendiği gibi; badana yapmak cesurların işidir. Politik program cepte ve kolay gözükür, badana yapmak gibi. Ama güncel, somut ve öncelikler sıralaması olan bir çözüm planı önermek cesurların işidir ve onu sadede getirmek iki dünya iştir.
Bazı postulatları reddederek başlayabiliriz, bir yerden başlayalım. Derdini demeyen derman bulamaz derler. Bir derdimizi diyelim. İspatlamaya çalışalım.
Memlekette 209 üniversite var, 78’i özel ya da vakıf. Demektir ki üçte biri kapıdan giriş için para istiyor. Az buz değil, yıl için milyon liraları aşan fiyatlar bunlar. Hatırlayalım ki sene başında özel üniversitelerdeki arkadaşlarım %100 fiyat artışına karşı cesur eylemler gerçekleştirdiler.
Ne vahimdir eğitim hakkından “fiyatlar” diye konuşmak zorunda olmak.
Hep denir ki bir politik tartışmada, mücadelenin kararı masada alınmaz, yönü masada tayin edilmez. Hatta eski köye yeni adet gelmiş, masada bantlanmaz deniyor. Anla anlayabilirsen.
1- Bu sefer sokağın ve meydanların sesini dinleyerek diyorum: Madem arkadaşlarım yemekhane fiyatlarının artmasına karşı eylemler düzenliyorlar, madem özel üniversitelerin zamlarına karşı korkmadan basın açıklamaları okuyabiliyorlar, madem Espressolab’ları cesurca boykot ediyorlar; kulak verelim. Onlar gibi diyelim ki, eğitim parasız olmalıdır. Eğitim bir kamu hizmeti olarak karşılanmalıdır ve bu Türkiye dahil pek çok medeni ülke anayasasında güvence altına alınmıştır.
Eğitimin paralı olabilmesinin ihtimalinin dahi açıldığı senaryoda önümüze çıkan sorunları düşünelim.
Kamuya ait araziler rant elde etmek amacıyla büyük şirketlere devrediliyor. Bu AKP’nin halihazırda bütün kamu arazilerine ve kaynaklarına saldırmasıyla aynı konu. Daha önce kamuya ait bir hastane, bir park, bir tren garı varsa orası hedef alınıyor, özel sermayeye devrediliyor. Nokta atışı ihalelerle o arazi bir AVM gibi tasarlanıyor, genelde yemekhanenin bile olmadığı bir üniversite olarak işletmeye açılıyor.
Bu çeşit üniversitelerde nitelikli, bilimsel eğitim daha yaygın olabiliyor. Dolayısıyla tercih edilmeleri çok olağan bir durum. Nitelikli eğitimin paraya bağlı kılınması demek eğitimde fırsat eşitsizliğinin ortaya çıkması demek. Eğer bir kere o üniversite kazanıldıysa, herkes biliyor ki sene başlarında %100’e yakın zamlar kapıda.
Diyelim ki o arazi halihazırda bir üniversite yerleşkesi. Diyelim ki o arazi İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi veya Boğaziçi Üniversitesi örneklerinde olduğu gibi şehir merkezlerinde, dolayısıyla rantı çok yüksek.
Bu sefer bu yerleşkelerin şehir merkezinden daha uzak semtlere taşınmaları gündeme geliyor, veya daha direkt bir adımla kampüsler içerisinde Espressolab gibi çeşitli özel işletmelere izinler çıkmaya başlıyor.
Salt üniversiteler bazında değil, konuyu ilk ve ortaöğretimi de dahil ederek düşünürsek; dershaneler ve özel okullar başta olmak üzere eğitimde fırsat eşitliği ilkesini ihlal eden ne kadar çok durumun yaşandığını saptayabiliriz. Devlet okullarında dahi bağış adı altında, yüz bin liraları bulan kayıt paralarının alındığını görüyoruz.
Eğitimin paralılaşması ve üniversitelerin AVM’leştirilmesine karşı, fırsat eşitliği için, eğitim parasız olmalıdır.
Yılda ortalama 71 milyar dolar vergi affı yapılacağına büyük şirketlere, bu bütçeyi eğitime aktarırız.
2- Özel üniversitelerin pek çoğunda bir yemekhane bile yok ama diyelim ki bir kamu üniversitesinde yemekhane zammı yapılıyor. Bir üçkağıt bulmuşlar. Bir tanesi ilk dönem ve bir tanesi ikinci dönem başında tam da enflasyon oranında yapıyorlar zammı. Diyecekler ki biz bu zamları geri alamayız, çünkü zaten maliyet artışı oranında yaptık.
Madem ki bu zamlar yapılabiliyor, ve hatta yılda iki kez yapılabiliyor. O zaman KYK burslarına da aynı oranda zam yapılmalı. Hem de artık geçen sene belirlenen dişin kovuğuna gitmeyen 3000 lira üzerine değil.
İstanbul Planlama Ajansı’nın 2024 verisidir; İstanbul’daki bir öğrencinin ulaşım ve barınma hariç aylık gideri 9432 lira. Kapıyı buradan açıyorum. Güncel oluyorum ve yıllık enflasyonu bunun üzerine ekliyorum. Aynı onların yemekhane zammındaki formül. Her öğrenciye koşulsuz 12.000 lira burs verilmelidir..
Sendikal mücadele gibi, eğer vermezseniz grev yaparız, kampüslerde boykot ederiz, esasen mücadeleyi meydanlara taşırız. Kur Korumalı Mevduat ile 25 milyar dolar kamu kaynağını hortumlayacağınıza, öğrenciye burs verin.
Çok para istiyorsunuz, bu memlekette para yok. Gönül indirelim ve tartışalım, bakalım böyle miymiş. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2024 sonu için kişi başına düşen yıllık gelirin 15.000 doları aştığı iddiasında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan diyor ki, kişi başına düşen milli gelirin 2025’te 17.000 doları aşacağını öngörüyoruz.
Yıllarca anlatılan hikaye demek ki sonuçlanmış, pasta büyümüş. Dünyanın en büyük ekonomilerini sıralamış 2024 yılında IMF, Türkiye 17. sırada.
Görüldüğü üzere “para yok” sorunu yok, paylaşım sorunu var.
Diyelim ki para var ama, sizin gibi hayırsızlara mı harcayacağız bunu; eyvallah. Bir konuya daha dikkatinizi çekmek isterim.
3- 2025 yılı Mart ayında açıklanan TÜİK verilerine göre, Türkiye’deki genç işsizlik oranı %15,1. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise %28,2. Ayrıca ne istihdamda olan ne de eğitim hayatına devam eden “Ev gençlerinin” sayısı tahmin ediliyor ki 4 milyonun üzerinde. Bu da demektir ki kabaca dört gençten biri ne eğitimde ne de işte.
Diyelim ki hayırsız bunlar, diyelim ki tembel. O zaman görev yönetme iradesi gösterenlere düşer. Açlık sınırının altında bir asgari ücreti artırmalı, uzun iş saatlerini düşürmeli. Eğer iş günü 6 saate düşerse, vardiyalı olarak herkese iş bulabiliriz.
4- Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan yeni bir karar geçti; belediyelerin yurt açma yetkisi kaldırılacak. Ucundan kıyısından iyi bir belediyecilik gördük, ferah birkaç tane yurt açtı İBB. Bu ne düzeyde bir kamu düşmanlığıdır ki, AKP ona da gözünü dikti.
Burs rakamını tespit ederken İstanbul Planlama Ajansı, ulaşım ve barınma giderlerini hesaba katmamıştı. Barınmaysa barınma, sağlıksa sağlık, ulaşımsa ulaşım; bütün temel ihtiyaçlar kamu kaynaklarıyla, kamu hizmeti olarak karşılanmalı. Toplumsal refaha ancak böyle ulaşabiliriz. Bu iyi belediyecilik örneğinin bize emarelerini gösterdiği gibi, her öğrenciye koşulsuz yurt sağlanırsa, barınma problemini çözmeye başlayabiliriz.
Eğer özel üniversiteler yemekhane açmıyorsa, kamu üniversiteleri yemekhanelere yüksek zamlar yapıyorsa; belediyeler eliyle yani kamu mülkiyeti ve kaynaklarıyla üniversite çevrelerine Kent Lokantaları açılabilir. Buradan bile başlayabiliriz ki, iyi örnekleri yaratalım.
Planlı programlı demek yetmez, somut ve güncel program öne sürmek gerekir. Ne istiyoruz, belirleyebiliriz. Sorunları nasıl çözeceğimizi saptayabiliriz. Ve memleketteki sorunlarla alakalı her anketin sonuçlarında, esas problemin ekonomi, eğitim ve demokrasi olduğu ortaya çıkıyorsa; halkımızın sesine kulak verelim. Dertleri biliyoruz ve çözmeye vakıfız.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.