“Direniş” Üzerine
Direniş yüce bir olgu. Belki de en görkemli insan emeği direniştir. Büyük fedakarlıklar ve kararlılıklar ister. Emperyalist güçlerin yoğun etkisi altındaki Orta Doğu halkları, çağımızdaki en önemli direniş örneklerini gösterdi. Göstermeye de devam ediyor.
Ancak direniş tek başına, sönmemek için sürekli harlanması gereken bir ateşe benzer. Harlanmadan kasıt az evvel sözünü ettiğim fedakârlıklardır. Fedakârlık ebediyete mal olabilen bir insan erdemi olsa da kaynakları sınırlı değildir. Kaynakları insan bedenleri, insan zihinleri, insan emekleridir. Bunların hepsi tıpkı doğal kaynaklar gibi sınırlı.
Suriye’de yaşanan son gelişmelerden sonra ne görüyoruz? 7 Ekim 2023’te HAMAS önderliğindeki Filistin direnişinin başlattığı Aksa Tufanı operasyonu direnişçiler adına başarısızlıkla sonuçlandı. Bölgede İran’ın başını çektiği “Direniş Ekseni” güçleri tüm cephelerde gerileme yaşadı. Hizbullah’ın Hasan Nasrallah gibi tecrübeli yöneticileri İsrail tarafından öldürüldü. Lübnan’da kan dondurucu “yeni nesil savaş” yöntemleri İsrail tarafından tatbik edildi. Suriye’de 60 yıllık Esad rejimi devrildi. Bu devrilmeyle Arap milliyetçisi BAAS hareketinin son iktidarı da sona ermiş oldu.
Ve elbette, Gazze’de on binlerce Filistin gözü dönmüş bir zorbalıkla soykırıma uğratıldı. Filistinlilerle birlikte sözde özgür dünyanın benimsediği “evrensel değerler” de öldü. Nitekim, her şey Birleşmiş Milletler kurullarının, koca kapitalist devletlerinin gözleri önünde oldu.
Demek istediğim, bu yolların boşuna çiğnendiği veya direnmenin nafile olduğu değildir. Emperyalist devletler Orta Doğu’yu kendi tarlaları gibi sürmeye çalıştıkça da bu halkların evlatları her şeylerini ortaya koyup direnmeye devam edecektir. Bu insanlar arası ilişkilerin ötesinde maddenin, işleyişin, fiziğin kanunlarıdır. Etki, tepki yaratır. Etki baskı, sömürü, katliam ise tepki ise roketler, mayınlar, patlayıcılar olacaktır.
Ancak dediğim gibi. Direniş tek başına, sönmemek için sürekli harlanması gereken bir ateşe benzer ve kaynakları sınırlıdır. Asla sönmeyecek olsa bile yalnızca kendini sürdürebilen bir ateş dev bir yangın yaratmaya kabil değildir.
Suriye’de rejimin devrilmesiyle uzun soluklu bir tarih sekansı geride kaldı ve şimdi güç ilişkileri yeniden belirleniyor. Moda tabirle “kartlar yeniden karılıyor”. Bu zamana değin Orta Doğu’da ABD-İsrail sömürgeciliğine karşı mücadelenin pratik ve askeri öncüsü İran idi. Ancak artık değil. Lübnan’da, Suriye’de kolları kesilmiş durumda. Irak’ta da denklem dışına itilmesi söz konusu. Tufan’ın başından beri Kızıldeniz’i ABD, İngiltere ve İsrail’e dar eden Yemenli direnişçiler de bu karşı saldırıdan nasibini alacaktır.
Sonuçları ele aldığımızda “Direniş Ekseni”nin kırılganlığını bariz biçimde görebiliyoruz. Çok güçlü bir devletiniz olabilir, nükleer programınız olabilir, on yılları aşan gayri nizami harp deneyiminiz olabilir ancak sürekli harladığınız kitlesel direniş ateşine giydirebileceğiniz bir kaftan yoksa aldığınız ilk büyük darbede yere serilirsiniz. Ki İran’da iktidar sahibi olan Molla rejimi, kendi sınırları içerisinde bile kendi ülkesine ve toplumuna uyumlu siyasi bir kaftan giydirebilmiş değildi.
Aynı şey Suriye’deki Esad yönetimi için de geçerliydi. Rusya’nın 2015’te ülkeye girmesi Esad’ın devrilmemesinin belirleyici askeri dayanağı oldu. Suriye halkı ise, Emperyalist işgal ile devletsiz bırakılmanın nasıl bir şey olduğunu yanıbaşındaki Irak örneğinden biliyordu. Baskıcı ve katliamcılığıyla bilinen rejim büyük bir toplumsal desteğe sahip olmasa da, tarihsel çıkarlarının farkında olan halkın önemli bir kesimi de, o süreçte çöküşü önleyecek tutum aldı.
Tüm bunlar Esad’a birkaç yıl daha kazandırdı. Ancak birkaç yıl, politik ve tarihsel dönüşümler söz konusu olduğunda hiçbir şeydir. Rejim bu süreyi Suriye’de yeni bir siyasi dönüşümün yoluna girerek, ülkeyi demokratikleştirerek, çeşitliliğine uygun bir toplumsal sözleşmeyi farklı kesimlerle geliştirerek kullanabilir ve belki de çöküşten kurtulabilirdi.
Ancak yapmadı. Çünkü yapamazdı da. Arap milliyetçiliğini temel eksene alan BAAS çizgisi, kendini reddetmeden çeşitliliklerle malul Orta Doğu coğrafyasında dönüşüm yaratabilecek bir kurucu akıl değil.
Eğer öyle olsaydı, cihatçıların köşeye sıkıştırıldığı 2018 - 2024 arasındaki süreçte Suriye’nin çeşitliliğini tanır, iç savaşa neden olan sorunların çözümü için siyasi adımlar atar, adımlarını kararlılıkla sonuçlandırırdı. Ancak Rusya Federasyonu sözcülerinin sitemli açıklamalarından rejimin gerekli askeri reformları dahi yapmadığını öğreniyoruz.
Emperyalist güçlerin baskılarının etkisini göz ardı ediyor veya hafifletiyor değilim. Ancak biz sosyalistlerin Sovyetlerin dağılmasına yönelik olarak bile yanlış olan bir yorumlama tarzı yaygın: O da tüm başarısızlıklarımızdan “dış güçler” öcüsünü veya “dış güçler” öcüsünün işbirlikçilerini sorumlu tutmamızdır. Sosyalist yazının çoğunluğu benzer bir hatayı Orta Doğu’da da yapıyor. Bu sebepten dolayı da sürekli olarak yanlış yorumlar yapılıyor, zoraki tutumlar alınıyor.
BAAS çöktü, çünkü koca bir Orta Doğu coğrafyasını “Arap” kimliğine indirgemiş ve tekçiliği sebebiyle halkları ikna edememişti. Direniş ekseni çöktü, çünkü İsrail’i yok etmenin dışında İslamcılık yapmak dışında gerçek ve kapsayıcı bir siyasi çözümü de yoktu. Karşılarındaki emperyalistler güçlü ve kurnaz olsalar bile. Bizim de sorunların temellerini dış müdahalelerde değil, ilgili coğrafyalarının sınırlarının içinde aramamız gerekir.
Emperyalistler ve bölge devletleri, halkları arasında büyük çelişkiler var. Ama “temel çelişki” Orta Doğu’daki otokrasilerin emperyalist güçlerle aralarındaki çelişkilede aranmamalı. Ki bu otokrasilerin üzerine direniş ekseni kurulamayacağı da kanıtlanmış durumda.
Temel çelişkiler, emperyalistlerin müdahale ettiği bu ülkelerin kendi sınıf mücadelelerinde kendi toplumsallıklarında aranmalı. Oradaki çelişkileri çözücü öneriler getirilmeli, çözücü pratikler uygulanmalı, halkların yaşam damarlarında politik nüfuz elde edilmeli.
Ki çöküşe uğramayanlar arasında bulunan ama sömürgeci güçlerden de biri olmayan Kürt Özgürlük Hareketi, diğerlerinden farklı olarak bunu yapabilmiştir. Yaygın ulusalcı kanının aksine de sadece Amerikan imkanlarına dayanarak değil, bunu yapabildiği, kendine özgü modern bir toplum projesi önerebildiği, bütün Suriye için bir kaftan dikmeye yöneldiği için ayakta durabilmektedir. Çünkü kendilerini yalnızca büyük fedakârlıklarla harlanmak zorunda olan bir ateşe dayandırmış durumda değiller. Bir planları, programları, toplumsal bir doğrultuları var.
“Anti emperyalist çizgi” olarak çoğunlukla 20. yüzyılın veya Direniş Ekseni’nin argümanlarını ezberlemiş olan Türkiye sosyalist hareketinin Orta Doğu’yu yorumlamaktaki yetersizliğinin temel sebebi de budur.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.