
Cezaevlerinde Sağlık Hakkı ve Mandela Kuralları
“Kural 1: Bütün mahpuslar, doğuştan sahip oldukları insanlık onuru ve değeri gözetilerek saygı ile muamele görecektir. Gerekçesi ne olursa olsun hiçbir mahpus işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye veya cezaya maruz bırakılamaz ve tüm mahpuslar bu tür muamelelerden ve cezalardan korunur. Mahpusların, personelin, hizmet sağlayıcıların ve ziyaretçilerin emniyeti ve selameti her zaman sağlanır.
Kural 2: Kurallar tarafsız olarak uygulanacaktır. Kuralların uygulanmasında ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya başka bir görüş, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, nesep veya başka bir duruma dayanılarak ayrımcılık yapılamaz. Mahpusların dini inançları ve ahlaki değerlerine saygı gösterilecektir”.
Okuduğunuz bu kuralların insan haklarıyla ilgili evrensel düzenlemeler olduğunu tahmin edebilirsiniz. Muhtemelen son dönemde gündeme gelen cezaevlerindeki hak ihlallerine karşı mücadele eden kurum ve kişilerden alıntıladığımı düşüneceksiniz. Evet bu kurallar evrensel ve kaynağı da hak örgütleri değil, hükümete bağlı resmi bir kuruluş olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu sayfasında da yer alan Mandela Kuralları (https://www.tihek.gov.tr/kategori/pages/pdf/5ov6wq.pdf).
Eh, adı insan haklarıyla ilgili bir kurum olduğuna göre olması gerekirdi diyebilirsiniz.
Peki uyması da gerekmez mi?
Bir bakalım ne kadar uyabilmişiz.
İlk kez, 1955 yılında- tam 70 sene önce "Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları” düzenlenmesi, dünya cezaevi sistemleri için bir dönüm noktasıydı. Yıllar içinde hem insan hakları anlayışında hem de cezaevi uygulamalarında köklü değişiklikler yaşandı ve bu belgenin de güncellenmesi ihtiyacı doğdu. Nitekim 2015 yılında BM Genel Kurulu tarafından kurallar güncellendi ve hayatının 27 yılını cezaevinde geçirmiş olan Nelson Mandela’nın adını aldı. Belge bir anlamda Mandela’nın savunduğu insan onuruna uygun muamele ilkelerine bir saygı duruşu niteliği taşıyor. Gözden geçirme sürecinde ise beş temel alanda köklü reformlar yapıldı:
- Mahpusların sağlık hizmetlerine erişimi,
- Tutuklu ölümlerinin bağımsız şekilde soruşturulması,
- Disiplin uygulamalarında şeffaflık ve insan onuruna saygı,
- Cezaevi personelinin eğitim ve profesyonelleşmesi,
- Bağımsız denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi.
Ayrıca, tecrit uygulamalarının sınırlandırılması ve onur kırıcı arama yöntemlerinin yasaklanması gibi insan haklarını merkeze alan yeni düzenlemelerle, ceza sistemlerinde evrensel bir standart geliştirildi.
Bu anlattıklarım hikâye değil, resmen uyulması gereken kurallar ve biz bugün her birinin her gün ihlal edildiği haberleri görüyoruz. Kuşkusuz hepsinin de ayrı ayrı üzerine gidilmeli ancak baş sırayı alan sağlık hizmetlerine odaklanmak istiyorum. Hakları ihlal edilen birçok hasta tutuklu olduğunu biliyoruz ama son günlerde M. Murat Çalık isminde sembolleşen durumun acilen ele alınmasının sorumluluk olduğunu düşünerek…
Mart ayından bu yana tutuklu olan ve daha önce kanser tanısı almış olan seçilmiş belediye başkanının tutuklanabilmesi ayrı bir hak ihlali elbette ama bir de sağlık durumunun giderek kötüleşmesiyle gündeme gelmesi bambaşka bir tablo yaratıyor. En az yirmi kilo kaybettiği ve hastalığının kötüleştiği tıbbi olarak belgelendiği halde Adli Tıp Kurumu’nun süreci uzatan ve çelişkili raporları nedeniyle, Çalık olması gereken tahliyeden mahrum bırakılıyor. Her seferinde yeniden yıprandığı açıkça görülen hastane sevklerinde annesiyle bile görüştürülmemesi, yoğun bakım ortamından elleri kelepçeli biçimde cezaevine geri gönderilmesi ilk kural olan “insanlık onuruna uygun muameleyi” göstere göstere hiçe sayıyor.
İkinci ana kural “ayrımcılık yasağına” gelince; geçende Gökçer Tahircioğlu eski Keskin Belediye Başkanı Dede Yıldırım’ın 6 Ocak’ta zimmet suçundan tutuklandığını, 1 ay sonra yeni vekâlet verdiği avukatlarının başvurusuyla, başvurudan hemen bir gün sonra tahliye edildiğini yazmış. Üstelik tıbbı tanısı çok daha az riskli iken…Ben de çalıştığım hastanede yıllar içinde, daha az ciddi sağlık sorunları olan örneğin spor kulübü başkanlarının, tüm cezasını özel olarak düzenlenmiş hastane odasında geçirdiğini biliyorum. Konu kimsenin hakkı olan sağlık hizmetine ulaşmasına laf söylemek değil elbette. Konu hangi ölçüye göre, kime, nasıl davranıldığı. Çünkü yıllar içinde öyle can yakan örnekler de gördük ki, bu son olsun dedik, bir daha tekrarlanmasın dedik.
İşte son günlerde en sık aklıma gelen örnek de Kuddusi Okkır. 2008 yılında Ergenekon davasında tutuklanan Okkır’ın hapishanede tutuklu iken kansere yakalanmış, bir türlü tahliye edilmemiş ve nihayetinde dışarı çıktıktan beş gün sonra da vefat etmişti. İstanbul Tabip Odası’nda bir araştırma komisyonu kurarak o süreçteki ihlalleri raporlayıp bir kez daha tekrarlanmasını önlemek istemiştik. Sonra TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve Adalet Bakanlığı da konu hakkında araştırma başlatmıştı. Eğer bütün bunlar boşuna yapılmadıysa, bu sefer iş işten geçmeden Murat Çalık, Ayşe Barım ve tüm hasta tutuklular serbest bırakılmalıdır. Madem Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu sayfasında Mandela Kuralları koymuş, o halde Sağlık Hizmetine Erişim ve Tıbbi Gerekliliklerin Engellenmesi (Madde 24–27), Tedaviye Ulaşımın Sistematik Geciktirilmesi (Madde 26), Özgürlüğün Yoksunluğu Dışında Ek Cezalandırmaya Dönüşen İnfaz (Madde 3–4) derhal son bulmalıdır.
Bunlar lütuf değil, mahpusların temel haklarıdır. Ve o haklar kolay kazanılmadı.
Geçen akşam televizyonda nasıl oluyorsa yine “İftarlık Gazoz” filmi vardı. Orada çocuk yaşta oruç tutmak isteyen oğluna annesi tekne orucu(öğlene kadar) tutturur. “Büyüyünce tam tutarsın oğlum” der. Büyünce öyle bir tam oruç tutar ki o gencecik çocuk, işte tam o sahne sinema tarihine geçmeli. Sadece sinemanın değil, bu ülkenin cezaevleri ve mücadele tarihi de unutmaz. Gencecik insanların tüm hücrelerini feda ettiği açlık grevlerini, hepimiz için can verenleri asla unutmadık.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.