“Sıradan Adamlar.Korkunç Suçlar” Karşısında Kalabalık Kolektivizm
Dünyada Gisele, Türkiye’de Genç Feministler Federasyonu, bu senenin tüm kadınlara cesaret veren mücadele örnekleri oldular. Tüm kadınlar için utancın ve gücün taraf değiştirmesini sağladılar, tebrikler ve teşekkürler…
İki farklı ülkede, iki farklı kuşaktılar ama aynı şeyi; “evlilik birliği”, “ailenin kutsallığı” denilerek örtülen gerçekleri ortaya çıkardılar. Gisèle ileri yaşlarında Fransa’nın bir kasabasında sıradan bir hayat yaşarken, polis telefonuyla kocasının onu gizlice uyuşturup tecavüz ettiğini ve internette tanıştığı erkekleri yatak odalarına davet edip tecavüzleri videoya da çektiğini öğrendi. Bu korkunç suça bulaşanların çoğu, aynı kasabanın sıradan adamlarıydı. Gisele, başlarken kendi seçmediği haysiyet ve adalet mücadelesinin bir aşamasında çok cesur bir seçim yaptı; davanın açık ilerlemesini ve videoların paylaşılmasını istedi. İşte böylece utancı kaldırıp asıl olması gereken yere o sıradan adamların suratına fırlattı. Bazı sanıkların tanınmamak için yüzüne maske takıp geldiği toplu tecavüz davasında bütün maskeler düştü, gerçekler ortaya çıktı.
Ortaya çıkan cinsel saldırı davalarında hep kadınlara yüklenmeye çalışılan utancın kime ait olması gerektiği değildi sadece. Neredeyse elli yıl evli kaldığı adamın kendisine, kızına ve başka kadınlara karşı işlediği suçlar ve bunu kendine neredeyse hak olarak görmesi de değildi. Bunların hepsi de berbattı ama daha da berbat olan şey; diğer sanıkların Gisele baygın ve rıza veremez olduğu halde, sırf evlilik bağları var diye kocasının onun adına izin verme hakkı olduğunu, bunun “normal” olduğunu sanmalarıydı.
Şiddet kadar hatta ondan daha öte tehlikeli olan şey; şiddetin normalleştirilmesi ve “aile”, “gelenek”, “evlilik”, “annelik”, “babalık” ve dahi kan bağına yani modern öncesi döneme; feodalizme dayanan ne kadar kutsal hale varsa onunla kaplanarak örtülmesidir.
Ne iyi ki, ne Fransa’da ne Türkiye’de ne de dünyanın dört bir yanında kadınlar buna izin vermiyor.
Dünyanın ve Fransa’nın tüm kadınları, utancı cinsel saldırı faili erkeklerin tarafına fırlatan Gisele’in tarafında oldular. Mücadele “Me Too”da olduğu gibi bireysel bir seviyede kalmadı, kolektif karakter kazandı. Gisele kadar cesur olamayacak ve destek alamayacak kadınlar için, tüm kadınlar için, eşit biçimde haklarına kavuşması da ancak böyle mümkün olabilirdi.
Fransız kadın hareketi davaya desteğin yanında duvarları yazılarla bezedi, işte bu yazılardan biri de “Sıradan adamlar. Korkunç suçlar” diyordu. Anlatılan tıpkı bizim hikâyemizdi; ülkemizde kadın cinayeti faillerinin hasta, cani ya da incel değil en çok ailedeki “sıradan” adamlar olması gibi. Narin’i aramızdan alanlar gibi… Narin’in babasının “normal bir aileydik” demesi gibi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 yılı raporunu paylaştığı basın toplantısında açıkladığı gibi. Son yılların en yüksek kadın cinayeti ve kadın şüpheli ölümünü açıklamak zorunda kalmış platformun, on beş yıldır kamuoyu ile paylaştığı raporlardaki değişmeyen gerçek gibi; kadınlar en çok evlerinde ve yakınları tarafından öldürülüyorlar.
Neden böyle?
İşte bu sorunun cevabını da değişen bir şeyler de var, onlar veriyor. Genç Feministler Federasyonu diyor ki; “ Hayatta her şey sebep sonuç ilişkisine dayanır. Aile odaklı politikalar ve 6284’ün uygulanmaması sebeptir, kadın cinayetleri sonuçtur”.
Basın toplantısı sadece verileri değil, içinde bulunduğumuz yılı kadınlar bakımından tüm boyutlarıyla değerlendiren, katılan kurumların çok önemli katkılar sunduğu kapsamlı bir eğitim çalışması gibiydi, emek veren herkesin ellerine sağlık.(izlemek isteyenler için: https://x.com/ankahabera/status/1875093556819374294)
Bu yüzden ben buraya tekrar “yılın en”lerini yazmayacağım. Paris Komünü yaşamış Fransa’da nasıl erkekler hala bu kadar kadın düşmanı olabiliyor? Türkiye’de neden bu yıl, en çok öldürüldüğümüz yıl oluyor? Bu sorular ve içinde bulunduğumuz bu toplumsal durum; sebepler ve sonuçlar üzerinde duracağım.
Çünkü Trump’ın seçim kazanabildiği bir yıldayız. Kendisi de kadına karşı suçlar işlemiş ve karşısında hak aramak isteyen ama Gisele kadar olanağa sahip olamayan kadınları tehdit ederek susturan adam. Dünyada kadın düşmanı bir dalga yükselirken, arkamızda hala savaşın yükünü taşıyan Filistin’li, Ukrayna’lı kadınlar, penceresiz bırakılmaya çalışılan Afgan kadınlar, İran’da cezaevlerinde idam bekleyen kadınlar var. Önümüzde Ortadoğu, Suriye ve HTŞ.
Bütün bunların 21. yüzyılda olabilmesinin sebebi, akıldan ve eşitlik idealinden uzaklaşan çağda, sağın yükselmesidir. Bu duruma son yıllarda kadınların dünya çapında siyasi temsil oranında azalma eşlik ediyor ve tabi ki bu da tesadüf değil. Bu senenin verilerine göre dünyadaki meclislerin ortalama yüzde 27’si kadınlardan oluşuyormuş. Dünyanın yarısı olduğumuz halde dörtte bir oranında temsil ediliyor olmamız yeteri kadar rezalet iken, 2020 yılından bu yana kadınların siyasi temsilinde yavaşlama görülüyor. Elbette kadınların kazanım elde ettiği ülkeler de var. Yerel seçimlerde kadınların başarısıyla biz de kendimizle gurur duyabiliriz. Ama genel prensip şöyle işliyor; meclisler sağa kaydıkça kadın temsili azalıyor, sola kaydıkça yükseliyor.
Dünya böyle iken Türkiye’de şiddetin yükselmesine sebep olanlara gelirsek; birincisi 2024 Cinsiyet Uçurumu raporuna göre; Avrupa bölgesinde en üst sıradaki İzlanda, en altta Türkiye yer alıyor. Bölgedeki 40 ekonomiden yalnızca biri, Türkiye (%49,2) işgücü katılım oranında cinsiyet eşitliğini %50'nin altında gösterirken, 27'sinde bu göstergede %80'in üzerinde eşitlik var.
İkincisi Özlem Zengin, her şeyi paraya bağlamayalım istiyor ama maalesef;
-Türkiye’de bir kadına yıllık yaklaşık 139.3 TL, günlük 38 kuruşluk bütçe düştüğü,
-Kadın işsizliği oranında OECD birincisi olduğumuz,
-Enflasyonda OECD ve Avrupa ve Asya şampiyonu olup, dünya ortalamasını 10’a katladığımız için iktisattan söz etmek durumundayız.
Çünkü Türkiye’de 12 milyon kadın işgücü bile sayılmayıp hiç çalışamıyor, çalışabilen kadınların büyük bölümü asgari ücret ya da daha düşük ücretle çalışıyor. Ücret düzeyi kadınların bakım ve yeniden üretimle ilgili iş yükünü belirleyen temel faktör ve kadınlar bu işlere erkeklerin en az üç katı zaman ayırmak zorunda kalıyor.
Ve didinip durdukları bu evlerde öldürülüyorlar. Ve bütün bunların hiçbiri iktidar için sorun değil, tek dert: “aile yerinde duruyor mu”?
2024 yılının hemen her günü, yeni bir aile bir şeysi kurdukları halde yetmezmiş gibi 2025 yılı da “Aile Yılı” ilan edilecekmiş ya, görecekler işte bu yıl o içinde kadınların, çocukların öldürüldüğü aile yerinde duruyor mu durmuyor mu? Çünkü yepyeni türde bir toplumsal hareket; Genç Feministler Federasyonu doludizgin alanları dolduruyor. Bu içinde yaşadığımız toplumsal durumdan doğan bir tutkuyla…
Bu yılın bir diğer güzel haberi yükseköğrenimde kadın oranının artmasıdır. Çoğalan üniversiteli kadınlar, Aile Bakanlığının birkaç yüzyıl geride kalan ev idaresi eğitimlerini; gerçekte az parayla evi çekip çevirmelerini sağlamak için uydurulan işleri değil, özgürlüklerini istiyorlar.
Kesinlikle alacaklar.
Çünkü yılın sözcüğü de, TDK’nın uydurduğu gibi “kalabalık yalnızlık” değil “kalabalık kolektivizm”dir.
*Gülsüm Kav'ın bu yazısı ilk olarak 5 Ocak Pazar günü gazetepencere.com’de yayınlanmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.