Post

Kapitalizmin Gıda Krizi

21. yüzyılın çoklu krizlerinden biri üzerine bir miktar düşüneceğiz. Mesele çokça önemli bir ana başlık konusunu oluşturmakta. İklim ve ekolojik çöküşlerin dönem dönem konuşulduğu günümüzde yeryüzünde korkutucu bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu durumun böyle devam etmesi halinde yakın gelecekte gezegen üzerindeki canlıların günümüzden çok daha korkunç gerçeklerle karşı karşıya kalacağını tahmin etmek zor olmayacaktır. 

Bu meselenin anlaşılabilir olması için, içinde bir takım umut verici, direnç yükleyici sözcüklerin olduğu direniş stratejilerinin formüle edildiği bir girizgahın olmasının yaşamsal öneminin farkındayım. Ancak bu durumun günümüzün tamamen değişmiş koşullarına bağlı olarak içerdiği farklılıkların anlaşılabilir olması da bir o kadar önemli. İçinde yaşadığımız yüzyılın genç kuşaklarının ruh hallerinin de anlaşılır olması, yaşanan sürecin içsel zorluklarının atlatılmasına olanak sağlayacaktır. Bu konuda kendi mücadele deneyimlerinin oluşturulmasına ve kendi kuşağının önder kadrolarının yaratılmasına katkı sunmanın yanı sıra değişebilirlilik yasasının da gözardı edilmemiş olmasına olanak sağlayacaktır.

Yaşamımızı sürdürmekte olduğumuz gezegenin yağmacı ve istilacılar tarafından parça parça gasp edilmesinden ötürü yoksullar için ortaya çıkmış olan açlık bir sır değil. Neoliberalizmin hayatın her alanını bir pazar haline dönüştürerek her şeyi alınıp satılabilir hale getirdiği günümüzde insan duygularının da herhangi bir metanın, hızlı tüketilebilir nesnelerin arasına dahil edildiği zamanların içindeyiz.             

Bu o kadar gerçek ki gezegen üzerinde açlıkla karşı karşıya çok ciddi bir insan nüfusu olmasına rağmen durumun değişmediğini görüyoruz. Karşı karşıya kaldığımız bu gerçeğin tüm sonuçlarıyla ortadan kalkması için etkili direniş stratejilerine ihtiyacımız var. Sorunun toplumsal bir karakter taşıdığını ve bunun bir sır olmadığı gerçeğini anlamalıyız. Meselenin çözümü, güçlü devrimci hareketlerin oluşturulmasında. Meselenin bu yüzyılda insanlığın temel ihtiyaçlarının başında geliyor olduğu gerçeği toplumsal bir acillik olarak önümüzde durmakta.

Bundan dolayı küresel ölçekte yaşanmakta olan sefaletin toplumsal bir degişimin parçası haline gelebilmesini sağlayabilmek için değişeni ve gelişeni kavrayabilme becerisini göstermek gerekiyor. Kapitalizmin yeni sömürgecilik biçimlerinden birini oluşturan endüstriyel tarımın ölümcül paradigmalarının çemberinden kurtulabilmek için toplumsal gücümüzün bir kaldıraç işlevine sahip olduğunu hatırlamak zorundayız.

Bu farkındalığın yaratacağı itirazın bir direniş stratejisine dönüştüğünde ve mevcut sistemi tüm sonuçlarıyla değiştirecek nitelik ve olgunluğa ulaştığında yaşanmakta olan felaketlerin kontrol edilebilmesini mümkün kılacaktır. Tüm bu nedenlerden dolayı sürdürülebilir bir yaşamın oluşmasını sağlamak için politik bir mekanizmanın bir programın dahilinde yürütülmesi gerekiyor.

İnsanlığın yerkürede açlıktan ölme hikayesi onun toprakla olan yaşamsal göbek bağının koparılması, kapitalizmin neoliberal politikalarıyla başlıyor. Günümüzde kapitalizmin gelişmiş teknolojilerle oluşturmuş olduğu can sıkıcı sistemi endüstriyel tarım politikalarının yarattığı yıkım biçimlerinin gezegendeki etkisinin, toplumsallaşmış açlığın evrensel ölçekteki tahakkümü milyonların yaşamını mahvetmek üzerine kurgulamıştır. 

Bu durum günümüz dünyasının her köşesinde artarak sürmekte olan, açlığa karşı bazı militan mücadele biçimlerinin oluşmasını sağlamış olsa da mücadele nihai hedefine ulaşmış değil. Kapitalizmin tarihsel olarak geleneksel tarım biçimlerini yok ederek oluşturduğu endüstriyel tarım ekonomileri beraberinde tembellik, can sıkıcı zamanlar ve açlık yaratmıştır.

Buna karşı dünyanın birçok yerinde devam etmekte olan mücadelelerin yeniden bir kitleselliğe dönüşmekte olduğunu görmek umudu büyütmeye devam ediyor. Kapitalizm geleneksel tarımla endüstriyel tarım biçimleriyle  arasındaki bağı kesiyor. Günümüz tarım dünyasının ciddi bir bölümünü devasa bir fabrika haline dönüştürerek açlığın vahşi kapitalist dişliler arasında çoğalmasını sürdürüyor.

Günümüzde herkesin bildiği gördüğü ve sır olmaktan çıkan; kaygı, endişe ve korku dolu zamanların kapitalist istilacılığı her şeyde olduğu gibi tarım ve toprak alanında da büyük yağmalara dönüşerek devam etmekte. Şimdiye kadar sürmüş olan tarım tartışmalarının bu yüzyılın yeterli ve sağlıklı gıda sorunlarının çözümüne dair bir çözümün oluşmasına katki sunmasını beklemek biraz saflık olacaktır.
Kapitalizmin uluslararası tarım ticaretinden beklentileri her zaman olduğu gibi bu alandaki bütün üretim ve denetim ilişkilerini kontrol ederek ve elinde tutarak krizin giderek büyümesini sağlamak şeklinde sürüyor.

Yakin zamanda Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmış olan çiftçi protestolarının büyük bir öfkenin dışa vurumu olarak örgütlenmiş olması bize başka bir gerçekliği gösterdi. Bu öfkenin basit bir hikaye haline dönüştürülerek sönümlendirilmesi bize sorular sordurmalı.
"Yeşil Anlaşma" olarak yürürlüğe sokulmak istenen seyin tarımla bir ilişkisinin olmadigini biliyoruz. "Yeşil Anlaşma" ile kendilerini tehdit altında gören endüstriyel tarım şirketleri ve zengin sendikalar tarafından örgütlenmiş bu anlaşma gerçek açlığı ve eylem biçimlerini gizlemekte.

Özetle adında yeşil olan bu anlaşma temelde kapitalistlerin Avrupa'yı yenilenebilir enerjiye göre dizayn etme planlarının bir parçasını oluşturmakta. Daha geleneksel olan büyük ve küçük Avrupalı çiftçiler tüm bu hikayelerden nefret etmekte.      
Açlık sorununun kaynağı bir üretim şeklinden ziyade kaynakların eşitsiz dağılımı, yani toprak ve tohumun büyük sermaye sahiplerinin denetiminde olması.

Endüstriyelleştirilmiş tarımla birlikte toplumların toprak ve tohum hafızası zayıflatılarak yaratılmış olan tarım biçimlerinin yeryüzünde yalnızca 3. dünya ülkelerinde yapılıyor olmasının bir nedeni olmalı. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde tarımın halen insanlığın üçte ikisinin temel geçim kaynağı olarak varlığını sürdürmesi meselenin boyutlarını ortaya çıkarmakta.

Açlığın küresel karakter kazanmasının temelinde kapitalizmin yarattığı endüstriyel tarım biçimleri yatmakta. Her konuda olduğu gibi bu konuda da küçük tarım üreticileri geleneksel olanın dışına çıkartılıyor. Genetiği değiştirilen ticari tohumlar, sentetik gübreler ve zararlı böcek ilaçlarıyla tüm dünyada tarım kapitalist tekellere mecbur bırakılıyor. Endüstriyel tarımın korkunç sonuçlarını da insanlık hep birlikte yaşıyor.  

İnsanlık için ortaya çıkmış olan kaygının toplumsal karakterinin çok katmanlı olmasının yarattığı yabancılaşma duygusu ancak yaratılacak yeni mücadele biçimleri ve stratejik, politik ve pratik mücadelelerle aşılabilir. Önümüzde kapitalizmi aşmak gibi zorlu bir görev durmakta. Sosyal devrimin yanı sıra iklim krizi ve ekolojik yıkımı durdurmanın bir zorunluluk. İnsanlığın geleceğini kurtarmak için radikal, sosyal ve ekolojik bir devrime olan ihtiyaç uygarlık icin bir acillik içermekte.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Kapitalizmin Yolu Savaşlara Çıkıyor

Post

Kapitalizmin Gıda Krizi

Post

Yıkıma Karşı Birlikte Mücadele

Post

Krizi Ancak Mücadele Aşabilir

Post

Kapitalizmin Krizleri

Post

Kapitalizmin İçinden Bir Olgu: Faşizm

Post

İnsanlığın Seçimi

Post

Yeni Bir Yüzyıl

Post

Kapitalizm İçin İşler Yolunda Gitmiyor

Post

Bu Kış Avrupa’da Bir Hayalet Dolaşır mı?

Post

‘Kral Çıplak’ Diyelim Kralı Gönderelim

Post

İtalya’da Sandıktan Ne Çıktı?

Post

Masalın Sonunu Getireceğiz

Post

Fişi Çekmeye Hazır mıyız?

Post

Amok Koşucusu Nereye Koşuyor?

Post

Kavşaktayız

Post

Siyasi İktidarın Enkazı

Post

Gereğini Yapacağız

Post

Bay Başkan

Post

Fransa'da Maske Düştü

Post

Tek Yumruk Olalım

Post

Ülkenin Sorunlarıyla Uğraşmak Zorundayız

Post

Karanlığı Biz Durdurabiliriz

Post

Eğitimde Uçurumun Kıyısında

Post

İnsanlığın Ortak Mirası

Post

Koşullar Mükemmel, Ya Biz?

Post

Emperyalizmin Göçmen Planı

Post

Tespit ve Çözüm

Post

Emperyalizmin Savaştan Başka Planı Yok