Post

Tarihsel Kırılma ve Devrimci Yeniden İnşa

Türkiye'de Kriz Rejimi Karşısında Kurucu Müdahale Zamanı

Türkiye, çoklu krizlerin giderek derinleştiği ve rejimin yapısal çözülme anına girdiği bir tarihsel eşiğe ulaşmış durumda. Bu yazı, çöküşün karanlığında devrimci bir yeniden kuruluş olanağını arayanlara sesleniyor. Kurucu öznenin müdahalesi, yalnızca yıkıma karşı direnmek değil; eşitlikçi, özgürlükçü ve halkçı bir toplumun temel taşlarını bugünden örmeye başlamak demektir. Aşağıdaki değerlendirme, bu tarihsel müdahalenin stratejik çerçevesini ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Eşik Anı

Tarih, kendini tekrar eden döngülerden değil; çelişkilerin, direnişlerin ve devrimci müdahalelerin iç içe geçtiği sıçramalı anlardan oluşur. Bu anlar yalnızca bir dönemin kapanışı değil; aynı zamanda yeni bir toplumsal düzenin olanaklarını bağrında taşıyan kurucu çatallanmalardır. Bugün Türkiye tam da böyle bir tarihsel eşiğin kıyısındadır. Otoriter kapitalizmin inşa ettiği kriz rejimi, artık yalnızca ekonomik çöküş, siyasal yozlaşma ya da kurumsal çözülme anlamına gelmemekte; aynı zamanda yeni bir toplumsal tahayyülün sancılı doğumunu da yansıtmaktadır.

Egemen sınıfların yönetme kapasitesi zayıflarken, halk sınıflarının öfkesi, direnci ve sezgisel arayışı giderek kolektif bir çıkış eğilimine dönüşmektedir. Son yıllarda yaşanan işçi grev ve direnişleri, kadın mücadelesinin pratik ayağını oluşturan sokak eylemlerindeki kararlılığı, gençliğin kampüs direnişleriyle sokağa taşan biçimi, Kürt halkının yerel yönetim iradesine sahip çıkışı, bu çıkışın somut halkalarıdır. Ancak bu potansiyelin gerçek bir kurucu güce evrilebilmesi, devrimci öznenin tarihsel sorumluluğunu üstlenmesine bağlıdır. Kriz yalnızca bir yıkım değil; aynı zamanda örgütlü müdahalenin koşullarını olgunlaştıran bir tarihsellik biçimidir. Bu nedenle tarihsel an, edilgen bir bekleyişle değil; devrimci kadroların kolektif aklı, örgütlü cesareti ve kurucu tahayyülüyle karşılanmalıdır.

Eski rejim biçimleri çözülürken doğan toplumsal boşluk, ya faşizan yeniden yapılandırmalarla doldurulacak ya da halkçı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzenin inşasına olanak tanıyacaktır. Bu tarihsel belirsizlik yalnızca bir tehdit değil; aynı zamanda devrimci bir imkândır. Görev, bu imkânı yakalayıp kolektif bir kurucu iradeye dönüştürmektir.

Kurucu Güç

Bu yeni doğuş, yalnızca eski düzenin çöküşünden değil; devrimci bir yeniden kurma iradesinden doğacaktır. Önceki dönemlerin klasik örgüt modellerinin tekrarı, bugünün çok katmanlı krizine yanıt olamaz. Aksine bu doğuş; yataylıkla, dikeyliği ve derinliği; yerellikle, evrenselliği harmanlayan yaratıcı bir programa, yani yeni bir praksise ihtiyaç duyar. Türkiye’deki kriz rejimi, toplumsal yaşamı yalnızca baskıyla değil, aynı zamanda atomizasyon ve yalnızlaştırma yoluyla parçalayarak tahakkümünü sürdürmektedir. Ancak bu bölünmüşlük yalnızca bir zayıflık değil; farklı toplumsal mücadele odaklarının kendi sınırlarını aşmak, birbirini tamamlamak ve ortak bir kurucu güce dönüşmek zorunda olduğu bir zorunluluk alanıdır. İstanbul’daki direnişle Hakkâri’deki protestonun, İzmir’deki kadın eylemiyle Eskişehir’deki öğrenci forumunun birleştiği yer tam da burasıdır.

Devrimci müdahale, bu parçalanmışlığı kavrayarak yalnızca dayanışmayı değil; stratejik koordinasyon ve programatik birlik zeminini inşa etmeyi de kapsamalıdır. Bugünün devrimci öznesi, yalnızca geçmişin deneyimlerinden öğrenen değil, aynı zamanda bugünün mücadele biçimlerine nüfuz edebilen bir özne olmalıdır.

Birlik Zorunluluğu

Bugün Türkiye’de sermayenin neoliberal talanının neden olduğu toplumsal yarılmalar yalnızca ücretli emek sömürüsüyle sınırlı değildir. Kadınların, gençliğin, ekolojik tahribatla mücadele edenlerin ve dijital emekçilerin yaşadıkları çok yönlü ezilme biçimleri, birlikte ele alınmadıkça gerçek bir dönüşüm mümkün olmayacaktır. Bu nedenle sosyalizm yalnızca ekonomik bir program değil; yaşamın tüm alanlarını kapsayan, politik, kültürel ve ekolojik boyutlarıyla yeniden kurgulanmış kurucu bir toplumsal projedir.

Bu kurucu ufuk, sınıf mücadelesini merkezine alarak, diğer tüm ezilme biçimlerini onunla ilişkili olarak ele almalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği, barınma hakkı, kamusal eğitim, doğa ile uyumlu yaşam ve müşterek değerlerin savunusu bu yeni sosyalist ufkun temel taşlarıdır. Genç kuşaklar, tarihin ağır yükü altında yalnız bırakılmış, ancak bu yük aynı zamanda özgürlük arayışlarının mayasını da içinde taşımaktadır. Borçluluk, işsizlik ve güvencesizlikle kuşatılan gençlik, klasik politik kalıpları aşarak yatay dayanışma, estetik ifade ve yaratıcı kolektif biçimlerle kendi devrimci varlığını inşa etmektedir.

Bu yeni özne, merkeziyetçi örgüt anlayışlarından farklı olarak, dijital kültürle harmanlanmış esnek ve çok sesli bir örgütlenme modelini ortaya koymaktadır. Devrimci kadrolar, bu dinamikleri yalnızca gözlemlememeli; onlarla birlikte yeni mücadele biçimlerini üretmeli, birlikte öğrenmeli, birlikte kurmalıdır.

Dijital ve Ekolojik Cepheler

Türkiye’nin dijitalleşme süreci, yalnızca teknolojik bir dönüşüm değil; aynı zamanda iktidarın toplumsal denetimi pekiştirme aracı haline gelmiştir. Sosyal medya platformlarının yönlendirilmesi, bireylerin dijital izleme yoluyla denetim altına alınması ve emek süreçlerinin dijitalleştirilerek güvencesiz hale getirilmesi, egemen sınıfların yeni tahakküm biçimlerini tanımlamaktadır. Ancak bu dijital alan, aynı zamanda toplumun doğrudan katılımına dayalı, merkeziyetçi olmayan ve kolektif karar alma süreçlerini temel alan yeni bir halk egemenliği biçiminin olanaklarını da içinde barındırmaktadır.

Katılımcı dijital mecralar, şifreli ağlar, platform tabanlı sendikalaşma deneyimleri ve açık kaynaklı kolektif üretim girişimleri; toplumsal muhalefetin teknik donanım ile birleşerek yeni mücadele zeminleri kurmasına olanak tanımaktadır. Devrimci özne, bu alandaki teknolojik yetkinliği politik stratejiyle harmanlamadıkça dijital çağın karşı hegemonik imkânlarından yararlanamaz.

Benzer şekilde ekolojik yıkım da Türkiye’nin sınıfsal ve yapısal çelişkilerinin giderek daha çıplak biçimde görünür olduğu bir başka cepheyi işaret ediyor. İklim krizinden su kaynaklarının tükenişine, ormansızlaşmadan mega projelerle yaratılan betonlaşmaya kadar çok boyutlu bir çevresel felaketle karşı karşıyayız. Bu kriz yalnızca doğaya yönelik bir tehdit değil; yaşamın toplumsal, sınıfsal ve mekânsal yeniden örgütlenmesini de zorunlu kılmaktadır.

Kırsal alanda müştereklerin korunması, kentlerde kolektif yaşam alanlarının inşası, üretimin ekolojik temelde yeniden düzenlenmesi ve enerji rejiminin adil dönüşümü; yalnızca çevreyi değil, toplumu da dönüştürecek mücadele başlıklarıdır. Ekososyalist bir müdahale, bu mücadelelerin ayrı ayrı değil, bütünlüklü bir devrimci stratejinin parçası olarak ele alınmasını şart koşar.

Strateji ve Özne

Kadın hareketi, Kürt halkının eşit yurttaşlık mücadelesi, işçi ve öğrenci direnişleri, göçmen kolektifleri ve dijital ağlar; Türkiye'de çoklu cephelerden gelişen ama birbirinden kopuk toplumsal mücadeleleri temsil etmektedir. Bu mücadeleler, kendiliğinden bir birleşik harekete dönüşmez. Devrimci strateji, bu kopukluğu giderecek olan politik koordinasyonu kurmak ve müşterek hedefler etrafında programatik bir zemin inşa etmek zorundadır. Aksi halde direnç noktaları bastırılacak, enerjiler dağılacaktır.

Kurucu özne, ancak bu parçaları stratejik bir bütünlük içinde birleştirebildiği ölçüde gerçek bir müdahale gücüne dönüşebilir. Özneleşme, bilinçlenme sürecinin ötesinde, mücadele içinde şekillenen somut bir politik dönüşümdür. Türkiye’de halk sınıflarının yaşadığı parçalanma ve bastırılmışlık, yalnızca teorik çağrılarla değil; mahallelerde, kampüslerde, işyerlerinde ve müşterek platformlarda kurulan kolektif örgütlenmelerle aşılabilir.

Devrimci kadro, halkın sezgilerini, gündelik direncini ve pratik yaratıcılığını politik ufka taşıyan; birlikte öğrenen, yön bulan ve önderliği kolektif akılla sürekli yeniden kuran bir kurucu öğedir. Bu kadro, halktan kopuk değil; halkla birlikte, halkın içinde hareket eden bir öncülüğün taşıyıcısıdır.

Etik ve Cesaret

Zaman, edilgen biçimde akıp giden bir süreç değil; tarihsel müdahale anlarının yaratıldığı bir alandır. Türkiye’nin içinde bulunduğu yapısal kriz, toplumsal patlamaların eşiğindeki anları çoğaltmakta; devrimci zamanın koşullarını olgunlaştırmaktadır. Ancak bu koşullar, yalnızca öngörü ve fikirle değil; stratejik kolektif müdahale kapasitesiyle gerçek bir kırılmaya dönüşebilir.

Devrimci strateji, doğru fikirlerin ötesinde, doğru anı yaratma ve onu kolektif olarak inşa etme becerisidir. Türkiye’de devrimci politika, salt muhalefet alanında konumlanan değil; yeni bir toplumun kurucu tahayyülünü bugünden örmeye başlayan bir çizgi olmak zorundadır. Bu tahayyül yıkıcı değil, yapıcıdır.

Kurucu etik; halkın sezgisine güven, kolektif karar kültürü, sorumluluğun paylaşımı ve cesaretin sürekliliğiyle örülmelidir. Bu etik olmadan ne örgütler kalıcı olabilir ne de mücadeleler halkın yüreğinde karşılık bulabilir. Devrimci irade, değişimi istemekle kalmayıp, onu kuracak ahlaki, politik ve örgütsel bütünlüğü bugünden inşa etme iradesidir.

Kırılma ve Kuruluş

Bugün Türkiye’de egemen olan şey yalnızca bir çöküş rejimi değil; aynı zamanda bu çöküşün içinden doğabilecek bir kurucu sürecin imkânıdır. Siyasal kriz, ekonomik yıkım ve toplumsal parçalanma; sadece yıkım değil, aynı zamanda yeniden inşa için eşsiz bir zemin yaratmaktadır. Bu an, yalnızca sonun değil; başlangıcın da zamanıdır.

Görev bugünü örgütlemektir. Mahalle komitelerinde, işçi meclislerinde, öğrenci forumlarında, kadın meclislerinin oluşturduğu kollektiflerde ve dijital platformlarda başlayan bu yeni kurucu hamleyi örgütlü bir halk seferberliğine dönüştürmek, tarihin çağrısına verilecek en anlamlı yanıttır.

Ufuk, birlikte inşa edeceğimiz eşitlikçi, özgürlükçü ve dayanışmacı bir toplumdur. Zaman, kurulmayı bekleyen bir gelecek değil; birlikte kuracağımız bugündür.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Tarihsel Kırılma ve Devrimci Yeniden İnşa

Post

Doğa Yanıyor, Rejim Susuyor

Post

Yeni Müesses Nizamın Krizi, Direnişin Praksisi

Post

Geçmişten Geleceğe Kürt Mücadelesi Tarihi

Post

Devrimci Örgütlenme ve Kurucu Strateji

Post

Ortadoğu’da Emperyalist Kaosun Anatomisi

Post

Kürt Sorunu Silahlı Mücadeleden Siyasal Yeniden Kuruluşa

Post

Direnişi Susturamazsınız Gazze, Halkların Ortak İsyanıdır

Post

CHP’ye Operasyonlar, Rejimin Krizi ve Emek Cephesi İhtiyacı

Post

Kriz Rejimi ve Direnişin Toplumsal Zemini

Post

Avrupa’da Militarist Restorasyon ve Sınıf Savaşı

Post

Zihinleri Teslim Alamazsınız

Post

Ortadoğu’da Dönüşüm ve Yeni Paradigmalar

Post

Ortadoğu’da Yeni Oyun, Eski Hesaplar

Post

Yaşamak İçin Direnmek Zorundayız

Post

Yeni Egemenlik Rejimi

Post

Yıkılmayan Kentler İçin Rant Düzenini Yıkmalıyız

Post

Kilitlenme

Post

Gelişen Direnişlerin Dönüştürücü Potansiyeli

Post

Trump’ın Avrupa’sı: Faşizm, Savaş ve Yeni Düzen

Post

Krizin Derinliğinde Yaşayanlar, Direnişin Ucunda Yürüyenler

Post

Kapitalizmin Yolu Savaşlara Çıkıyor

Post

Basın Özgürlüğünü Savunalım

Post

Savaşların Karşısındaki Gençlik

Post

Gezi’nin Gücü, İktidarın Korkusu

Post

Avrupa’da Faşizm Hayaleti mi Dolaşıyor?

Post

İktidarın Krizi, Milliyetçilerin Saldırıları

Post

Yoksulluğun Karşısında Somut Politik Program

Post

İddiasını Yitirmiş Sosyalist Hareket

Post

Ortadoğu'nun Felaketi, İsrail

Post

Faşist Hareketi Besleyen Politikalar

Post

Bir AKP Politikası: Sorunu Çözme, Ortadan Kaldır

Post

Gemisini Kurtaran Kaptan Olamayız

Post

Devrimin Güncelliği

Post

Karanlıktan Çıkışın Yolu

Post

Yönetememe Krizinin Sonucu: Anayasa Tartışması

Post

Bölgesel Savaşlar Denklemi

Post

Yönetememe Krizi Derinleşiyor

Post

Sağlık Kamusal Bir Haktır

Post

Halkların Mücadelesi

Post

Bir Çöküş Hikayesi

Post

Tarihsel Çelişki

Post

Zor Zamanlar Devrimci Eylemi Gerektirir

Post

Suriye’deki Senaryolar

Post

İdeolojik Manipülasyonlarla Mücadelenin Yolu

Post

Gezi Güncelliğini Koruyor

Post

Yargı Bağımsızlığı Ayaklar Altında

Post

Gözde Sermayedarlar Devri

Post

“Güler Yüzlü Kapitalizm” Maskesi

Post

Farklı Mücadeleleri Kesiştirmek İçin

Post

Otoriterleşen Rejimlere Bakış

Post

Sosyalist Bir Alternatif İçin

Post

Gençlik Bu Düzene Direniyor

Post

Trump’ın Küresel Göçmen Politikalarıyla Faşizme Giden Yolu

Post

1968’den Bugüne Mücadelenin Sürekliliği

Post

Türkiye: Kriz, Direniş ve Gelecek

Post

Kapitalizmin Dijital Ağlarında Bir Heyula Dolaşıyor

Post

Ortadoğu’daki Çatışmaların Jeopolitik Sonuçları

Post

Kapitalizmin Çöküşüne Karşı Radikal Bir Yol Arayışı

Post

Filistin Direniyor, Dünya Suça Ortak Oluyor

Post

Kapitalizmin Gıda Krizi

Post

Yıkıma Karşı Birlikte Mücadele

Post

Krizi Ancak Mücadele Aşabilir

Post

Kapitalizmin Krizleri

Post

Kapitalizmin İçinden Bir Olgu: Faşizm

Post

İnsanlığın Seçimi

Post

Yeni Bir Yüzyıl

Post

Emperyalizmin Savaştan Başka Planı Yok

Post

Tespit ve Çözüm

Post

Emperyalizmin Göçmen Planı

Post

Koşullar Mükemmel, Ya Biz?

Post

İnsanlığın Ortak Mirası

Post

Eğitimde Uçurumun Kıyısında

Post

Karanlığı Biz Durdurabiliriz

Post

Ülkenin Sorunlarıyla Uğraşmak Zorundayız

Post

Tek Yumruk Olalım

Post

Fransa'da Maske Düştü

Post

Bay Başkan

Post

Gereğini Yapacağız

Post

Siyasi İktidarın Enkazı

Post

Kavşaktayız

Post

Amok Koşucusu Nereye Koşuyor?

Post

Fişi Çekmeye Hazır mıyız?

Post

Masalın Sonunu Getireceğiz

Post

İtalya’da Sandıktan Ne Çıktı?

Post

‘Kral Çıplak’ Diyelim Kralı Gönderelim

Post

Bu Kış Avrupa’da Bir Hayalet Dolaşır mı?

Post

Kapitalizm İçin İşler Yolunda Gitmiyor