Post

Yönetememe Krizi Derinleşiyor

AKP’nin, MHP ve tarikatlarla oluşturduğu ortaklığı; bilindik, sıradan bir iktidar biçimi olarak ele almak Türkiye toplumunu büyük yanılgılara sürükledi. Bugün Türkiye’nin ciddi bir rejim sorunu ve etik sorunla karşı karşıya olduğunu bilmemiz gerekiyor. Sınırları olmayan bir hadsizlik toplumsal hayatın tümüne yön vermeye kalkıyor.

Her gün hayatımızda o kadar çok değişen şey oluyor ki, hangisiyle bağ kurup üzerine düşüneceğimizi anlamadan meselenin hızla değiştiğinin farkına çoğu zaman varamıyoruz bile. Bu, insanların kusuruyla açıklanabilir bir konu olmaktan uzak. Yaratılmış toplumsal, düşünsel yoksulluğun var etiği körlüğün etkilerini, tüm sonuçlarıyla hep birlikte toplumca yaşıyoruz.

Siyasal İslam’ın hayatlarımızı her gün dönüştürdüğünü, bu yoğunluk içinde fark etmediğimiz aşikar. İslam esaslarına göre bazı şeyleri şekillendirmeye çalıştıkları kendini o kadar belli ediyor ki, ağır aksak yürüyen cumhuriyetin artık felç olduğunu bugünün aktüel siyasetindeki tuhaflıklardan anlıyoruz. 

21. yüzyılda, gericiliğin tarikatlarla ve mafyayla bu kadar beslendiği başka bir iktidar zamanı olmamıştır. Adı “İslam Emirliği” olmayan bir ülkenin, İslam esaslarına göre dizayn edilmesini hayatın “normali” yaptılar. Utangaç cumhuriyetçi muhalefetin, iktidarın peşinden sürüklenerek yoluna devam etmesi, günümüzün konjonktürel siyaset sorunlarının başında geliyor.

Eğer becerebilirlerse, erken seçim tartışmalarıyla, toplumu bir süre daha başka meselelerle oyalayıp iktidarda kalmak için hedeflerine ulaşmayı düşünüyorlar. Bunun için rejimin tamamen değişmesi şart. Bu şartın kilit noktasını anayasa değişikliği oluşturmakta.

Bu değişimin olması için, bunların bir toplumsal projeye sahip olmaları gerekiyor. Ne yazık ki yeryüzündeki tüm siyasal İslamcı sistemler, yaşadıkları yüzyılı anlamaktan hayli uzak fikirlere sahip oldukları için, her daim körlük, öncelikli toplumsal sistem tercihleri olmuştur.

Esasen bir toplum projesine sahip olmak; bir ülkenin olmazsa olmazlarının başında gelen tarımın, hayvancılığın, sanayinin, sağlık, hukuk ve eğitimin yaşadığı çağın esaslarına göre gelişmişlik içermesini gerektirir. Bütün bu saydığımız başlıklar, AKP ve ortaklarının çağ dışılığıyla, bugün yok edilen devlet kurumları olarak tartışma başlıklarımızı oluşturuyor.

22 yıl içerisinde yapabildikleri ve oldukça “başarılı” sayılabilecek faaliyet alanları bir ülkenin kamuya ait neyi varsa onu yağmalamak ve talan edilmesini sağlamak için gösterdikleri gayretin gözardı edilmeyecek kadar gerçekçi bir yerde durduğunu görebiliyoruz. Bu konularda kimsenin bunların eline su dökemez olduğu, kesinlik kazanmıştır.

AKP ve suç ortakları, muhalefetin bu aymazlık halinin oluşturduğu psikolojiyi iyi biliyor. Bunu kendilerine göre bir avantaja çevirmek için, art arda geliştirdikleri siyasal ataklarla meselenin üstesinden gelecek hamleleri şimdiden hayata geçirmeye başladılar.

Siyasal İslamcı iktidar, yönetme erkinden vazgeçmemek için tüm “meşru” ve gayrimeşru yolları deneyecektir. Zira, iktidarı kaybettiğinde başına nelerin geleceğini çok iyi bildiğinden bugün tüm sorunlu meselelerle cebelleşmeyi ölümüne göze almış durumda. 

1 Ekim’de açılan TBMM yeni yasama dönemindeki ayağa kalkmalar, tokalaşmaların yarattığı tartışma başlıklarının baş aktörü Devlet Bahçeli’nin “Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” sözlerinin etkisi bir süre daha devam edecektir. Türkiye’de derin bir “aklın” yeni bir siyasi hamleyi, meclisin açılmasıyla sahnelediği aşikar. Bu durum bize AKP ve ortaklarıyla, sadece utangaç bir meclis muhalefetiyle sınırlı bir siyaset biçimiyle başa çıkmanın pek mümkün olmayacağını gösteriyor.

Yaşadığımız tüm siyasal toplumsal gelişmeler bize, Türkiye’nin derin bir uçurumun içine doğru sürüklenmekte olduğuna dair veriler sunuyor. Zira, söz konusu olan yalnızca siyasal iktisadi bir “kriz“ değil. 22 yılın yarattığı toplumsal bir çürümenin, vicdanı ve aklını kaybetmiş, derin sağlık sorunları yaşayan toplumsal çöküşün etikten uzak sarsıcı hikayelerine maruz bırakılıyoruz.

Tüm bu toplumsal problemlerin yarattığı  yaşamsal fonksiyonların farkında olan ve buna karşı güçlü politik bir iddianın sahibi olarak alanları aktif olarak dolduran kadınların, yaşanan toplumsal çürümeye karşı direniş ve mücadelesi önemli dinamik olarak yol açmaya devam ediyor.

Bugün Türkiye’de yaşanmakta olan kriz biçimleri, beka sorunuyla eşitlenerek tarif ediliyor. Bu kadar gerçekçi ve can yakan sorunlarının başında gelen kadın cinayetleri, münferit olmaktan oldukça uzak, düşük yoğunluklu bir savaş kadar gerçekçi bir yerde durarak yaşanıyor. Kadın Meclisleri ve Genç Feministler Federasyonu’nun buna karşı mücadelesinin toplumsallaşarak devam etmesi, unutulmuş olan toplumsal vicdanla yeniden bağ kurulmasını sağlamaya dönük mücadele çağrısının geniş kesimlerce karşılık bulması, umutsuz zamanların umudu olmaya devam ediyor. 

Bu gelişmeler bize 22 yıllık AKP iktidarının oluşturduğu verili zemin üzerinde yol almanın pek de mümkün olmadığını gösterdi. Yaşadığımız çağın gerçeklerinin farkına varmamızı sağlamış oldu. Siyasal İslamcı rejim, toplumun çoğunluğunun temel yaşamsal ihtiyacı olan beslenme, barınma, sağlık, eğitim, güvenlik, ulaşım, gibi asgari temel gereksinimleri karşılayamaz duruma geldi… Krizin bir toplumsal karakter kazandığı zamanlardaki sürdürülemezlik durumunun ancak radikal bir değişimle sağlanabileceği esasına göre mücadelenin farkında olmak oldukça önemli.

Günümüz Türkiye’sinde siyaset, halka ait olanın çalınması yağmalanması özelleştirilmesi üzerine kurulu. Öncelikli şey AKP’nin toplumdan çalarak oluşturduğu yeni zenginler kulübünden her şeyi alarak kamuya ait hale getirmektir. Bu mücadele günümüzün hayati meselesi olmaya devam ediyorken, sorundan kurtulmak ancak bunları göndermek ve sistemi değiştirmekle mümkün olacaktır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Tarihsel Çelişki

Post

Bir Çöküş Hikayesi

Post

Halkların Mücadelesi

Post

Sağlık Kamusal Bir Haktır

Post

Yönetememe Krizi Derinleşiyor

Post

Karanlıktan Çıkışın Yolu

Post

Bölgesel Savaşlar Denklemi

Post

Yönetememe Krizinin Sonucu: Anayasa Tartışması

Post

Kapitalizmin Yolu Savaşlara Çıkıyor

Post

Basın Özgürlüğünü Savunalım

Post

Savaşların Karşısındaki Gençlik

Post

Gezi’nin Gücü, İktidarın Korkusu

Post

Avrupa’da Faşizm Hayaleti mi Dolaşıyor?

Post

İktidarın Krizi, Milliyetçilerin Saldırıları

Post

Yoksulluğun Karşısında Somut Politik Program

Post

İddiasını Yitirmiş Sosyalist Hareket

Post

Ortadoğu'nun Felaketi, İsrail

Post

Faşist Hareketi Besleyen Politikalar

Post

Bir AKP Politikası: Sorunu Çözme, Ortadan Kaldır

Post

Gemisini Kurtaran Kaptan Olamayız

Post

Devrimin Güncelliği

Post

Kapitalizmin Gıda Krizi

Post

Yıkıma Karşı Birlikte Mücadele

Post

Krizi Ancak Mücadele Aşabilir

Post

Kapitalizmin Krizleri

Post

Kapitalizmin İçinden Bir Olgu: Faşizm

Post

İnsanlığın Seçimi

Post

Yeni Bir Yüzyıl

Post

Emperyalizmin Savaştan Başka Planı Yok

Post

Tespit ve Çözüm

Post

Emperyalizmin Göçmen Planı

Post

Koşullar Mükemmel, Ya Biz?

Post

İnsanlığın Ortak Mirası

Post

Eğitimde Uçurumun Kıyısında

Post

Karanlığı Biz Durdurabiliriz

Post

Ülkenin Sorunlarıyla Uğraşmak Zorundayız

Post

Tek Yumruk Olalım

Post

Fransa'da Maske Düştü

Post

Bay Başkan

Post

Gereğini Yapacağız

Post

Siyasi İktidarın Enkazı

Post

Kavşaktayız

Post

Amok Koşucusu Nereye Koşuyor?

Post

Fişi Çekmeye Hazır mıyız?

Post

Masalın Sonunu Getireceğiz

Post

İtalya’da Sandıktan Ne Çıktı?

Post

‘Kral Çıplak’ Diyelim Kralı Gönderelim

Post

Bu Kış Avrupa’da Bir Hayalet Dolaşır mı?

Post

Kapitalizm İçin İşler Yolunda Gitmiyor