Bir Çöküş Hikayesi
Kapitalizmin yaşamakta olduğu kriz biçimlerini göz önüne aldığımızda, buna yol açan gelişmelerin incelikli analizlerinde genelde hiçbir eksiklik olmadığını görürüz. Ancak konu yapısallık içeren bu krizlere alternatif politik önermelere geldiginde sıklıkla 20. yüzyılın siyaset mutfağından tariflerle meseleyi açıklamaya çalışma halimizin 21. yüzyılın değişmiş gelişmiş koşullarına uygunluk içermediği gerçeğiyle yüz yüze kalabiliyoruz.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına dair yapılan güzellemelerin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığını biliyoruz. İktidar erkini elinde tutmuş olan siyasal islamcı parti ve ortaklarının yönettiği ülkede herkesin olanın talan edilerek yaratılmış olan sosyo, ekonomik, kültürel, yabancılaşmanın büyüttüğü çürümenin toplumun iliklerine kadar işlemiş olmasının varettiği çöküşün tüm hızıyla devam etmekte olduğunu görüyor.
Toplumsal “efsane” haline dönmüş olan AKP iktidarının hızla çökmekte olduğu gerçeği artık gizlenmeyecek kadar sahicilik içermekte.
Türkiye'nin toplumsal düzeni ve politik sistemi çoğunluğun temel insani gereksinimlerini karşılayamaz bir duruma gelmişse ortada bir krizden daha fazlasının olduğunu söylemeliyiz.
Kapitalizmin neoliberal politikalarının sadık bir uygulayıcısı olarak sistematik sömürü biçimlerinin insan havsalasını zorlar boyutlarda oluşturduğu toplumsal eşitsizlik düzeninin yarattığı uçurumun derinlik kazanarak devam etmesi, gelir ve bölüşüm adaletsizliğinin yarattığı çelişki görülmemiş derecede keskinlik kazanmıştır.
Siyasal islamcı faşist iktidar “meşruiyetini” tamamen yitirdiği bir pozisyona gelmiştir. İşçi sınıfı ve emekçi halk katmanlarının yüksek enflasyon karşısındaki yoksullukları artan işsizlikle devam ederken, onlar son atımlık barutlarını yalan, dolan baskıyı elde tuttukları devlet erkiyle bütünleştirerek terör estirmeye devam ediyorlar. Bu durumun yarattığı eşitsizliğin, toplumsal yaşam biçimine dönüşerek devam etmesinin var ettiği kötü koşullar artarak devam etmekte.
Toplumsal yabancılaşmanın etik değerlerde yaratmış olduğu erozyondan ötürü ortaya çıkmış olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadın cinayetleriyle karşımıza çıkması, iktidarın sosyal yaşam dışına ittiği kadınların evlere kapatılarak sorunun büyümesine sebep politikaları farklı kimlik etnisite ve inançlar üzerinde de devam ediyor.
Bölgemizde siyasal islam ve milliyetçiliğin beslenebileceği olgular oldukça fazla. Militarizmin ve bölgesel savaşların kazandığı yoğunluktan ötürü ortaya çıkardığı göçmen sorunu karşısındaki ırkçılığın artması günümüzün toplumsal sorunlarından birinin önemli sacayaklarından birini oluşturmakta.
Kapitalist emperyalist sistemin küresel çapta yaşadığı krizlerden ötürü burjuva demokrasisiyle olan ilişkisinde ciddi sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Bazı “gelişmiş” ülkelerde faşist hareketlerin iktidar olmaları mevcut kazanılmış demokratik hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasının önünün açılmasını sağlamıştır. Her şeyin kırıntılar şeklinde var olduğu Türkiye gibi ülkelerde emekçi halk için tehlikenin büyüklüğünü kestirmek zor degil.
AKP iktidarının yarattığı toplumsal çürüme, sistemin parçalanmasını ve çöküşünü hızlandırmıştır. Bir “efsanenin” çöküş hikayesini teşhir etmek tek başına yeterli olmayacaktır. Sisteme karşı güçlü radikal direniş biçimlerini bilinçli ideolojik örgütlü partili programatik bir mücadele biçimiyle yürütmek temel siyasal görev olarak görüldüğünde gelecek için sağlam adımlar çoğaltılarak atılmış olacaktır.
Ancak bu bilinç ekseninde geliştirilmiş mücadele biçimleri toplumsal bir gerçeklik oluşturabilir. Ülkenin içinde bulunduğu toplumsal kriz ve çöküşün yarattığı sorunlar yumağına örgütlü bir güçle çözümler bulabileceğimizi ve sistemi değiştirebileceğimizi bilmeliyiz.
Çoğunlukla mevcut devlet yapısına yönelik olan bazı eski politik mutfaktan tarifler bir alternatif oluşturmaktan hayli uzak olabiliyor.
Buradaki eski politik mutfaktan alacağımız reçetelerden önemseyerek tutmamız gereken tek şey kapitalist emperyalist “devleti ortadan kaldıran bir hareketi” 21. yüzyılın değişmiş gelişmiş koşullarında yeniden inşa etme perspektifi olmalıdır.
Kapitalist emperyalist sistemin böylesine gelişmiş olduğu bir yüzyılda klasik bir örgüt biçimiyle bunu başarmak “demode” bir fikir gibi gelebilir. Ancak çoğunluğu oluşturan kitlelerin kendi kendilerini örgütleyebilecekleri radikal toplumsal bir örgütle bu durumu değiştirebilirler.
Başka bir dünyanın mümkünlüğünü hayatın her alanında örgütleyerek eşitler ilişkisinin kurulacağı bir toplumsallık bugünün değişim dinamiğinin ateşleyicisi olabilir.
Fiziksel dünyada varolan kapitalizm sonrası toplumsallığın insan emeğinin üretkenlik düzeyinin toplumsallaşma biçimi başka bir mümkünlüğü, kapitalist sömürünün ötesinde bir toplumsal düzeni mümkün kılabilir.
Dolayısıyla farklı türde eşitlenmiş bir toplumsallık bu yüzyıla dair bir tür sosyalizmin oldukça mümkün olabileceğini kapitalizmin sınırları içindeki bazı sözde gerçekçi reformlardan daha gerçekçi kılabilir.
Yani artık kendi zamanımızın geldiğinin farkında olarak özgürlükçü adil ve eşitlikçi bir toplumsal sistemin inşa edilebilmesine 21. yüzyılın gerçekçi hikayesiyle birleşik bir mücadele ile mümkünlük kazandırabiliriz.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.