
Devrimci Örgütlenme ve Kurucu Strateji
Hegemonya Krizi ve Devrimci Örgütün Tarihsel Rolü
Devrimci örgütlenme, tarih boyunca ezilenlerin siyasal özneleşme süreçlerinin temel taşı olmuştur. Örgüt, sadece teknik bir yapı değil; tarihsel-toplumsal olana müdahale eden, siyasal iradeyi ve toplumsal özneyi örgütlü bir güç olarak temsil eden bir mekanizmadır. Bu nedenle, devrimci örgütlenme sorunu salt teknik değil, kapitalist-emperyalist sistemin krizlerine yanıt verecek stratejik, politik ve tarihsel bir sorun haline gelir.
21. yüzyılın başından beri kapitalist-emperyalist sistem çok katmanlı, eşzamanlı ve derinleşmiş bir kriz yaşamaktadır. Bu kriz yalnızca ekonomik daralma değil; siyasal meşruiyetin aşınması, ideolojik hegemonya boşluğu, kültürel ve toplumsal çözülmeler biçimindedir. Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramıyla anlattığı üzere, egemen sınıfların toplumsal rıza üretme kapasitesi zayıflamış, neoliberalizmin ideolojik üstünlüğü sarsılmıştır. Yerine otoriter, teknokratik ve baskıcı yönetimler geçmiştir.
Türkiye özelinde ise bu süreç, İslamcı-milliyetçi restorasyon, hukuk dışı uygulamalar, sistematik baskı ve ekonomik güvencesizlik biçiminde somutlaşmaktadır. Sınıfsal çözülme, siyasal baskı ve kültürel çürüme eşliğinde derinleşmektedir.
Bu çok katmanlı hegemonya krizinde devrimci örgüt, krizleri analiz etmekle kalmamalı; halkçı, eşitlikçi, özgürlükçü ve kapsayıcı bir toplumsal projenin taşıyıcısı olmalıdır. Hegemonya boşluğunu, örgütlü ve siyasal olarak anlamlı bir toplumsal alternatif inşa ederek doldurmak zorundadır. Bu, halkın gündelik yaşamından toplumsal ilişkilerine kadar geniş bir dönüşümün örgütlenmesini gerektirir.
Lenin’in öncü parti modeli, Mahir Çayan’ın devrimci süreklilik anlayışı, Rosa Luxemburg’un kitle hareketine verdiği önem ve Ernesto Che Guevara’nın “yeni insan” ve militan enternasyonalizm vizyonu; günümüzün dijitalleşen, parçalanan ve heterojenleşen sınıf yapısı karşısında yeniden ele alınmalı, güncellenmeli ve pratikte uygulanmalıdır. Örgüt, sadece geçmişin tekrarı değil; çağın özgün ihtiyaçlarına cevap veren dinamik bir siyasal hattın yaratımına dayanmalıdır.
Yeni Sınıfsal Dinamikler ve Örgütsel Yenilenme
Devrimci hareketlerin tarihsel birikimi, günümüzün ihtiyaçlarına ışık tutan zengin deneyimler barındırır. Lenin’in öncü parti modeli, Rosa Luxemburg’un kitlesel demokratik devrim vurgusu, Gramsci’nin hegemonya ve organik entelektüel anlayışı, Mahir Çayan’ın devrimci süreklilik kavrayışı, Ernesto Che Guevara’nın halk savaşı ve sınıfsal dayanışmaya dair pratik entelektüel yaklaşımı; salt tekrar edilmesi gereken modeller değil, güncel koşullara özgü yaratıcı ve stratejik yorumlamalar gerektiren miraslardır.
21. yüzyılın merkezi parti modeli, dijitalleşen, hızlı değişen ve çok katmanlı toplumsal dinamikler karşısında yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle devrimci örgüt, yatay, esnek, çok katmanlı ve kolektif özyönetim biçimleriyle biçimlenmeli; kolektif irade, demokratik merkeziyetçilik çerçevesinde yeniden yorumlanmalıdır. (Demokratik merkeziyetçilik, örgütte merkezi karar alma ile tabanın demokratik katılımının dengelenmesidir.) Gelenek ile yenilik arasında kurulacak denge, devrimci örgütün tarihsel görevini etkin biçimde yerine getirmesinin ön koşuludur.
Kapitalist sistemin ekonomik çelişkileri, sınıf mücadelesi için nesnel bir zemin sağlar; ancak bu zemin kendiliğinden devrimci bilinç üretmez. Günümüz sınıf yapısı; güvencesiz işçilerden dijital platform emekçilerine, bakım emeği yürüten kadınlardan genç prekaryaya kadar derin bir parçalanmışlık içindedir. Platform emekçileri (örneğin kuryeler, çevrimiçi içerik üreticileri, algoritmik işçiler), sendikasız, görünmez ve parçalara ayrılmış bir emek rejiminin taşıyıcılarıdır. Bakım emeği yürüten kadınlar, yalnızca ev içi görünmez emeğin değil; aynı zamanda neoliberal ekonominin yeniden üretim aygıtlarının da omurgasıdır. Bu emek biçimleriyle işçi sınıfının tarihsel öznesi arasında bağ kurmak, hem sınıfın yeniden tanımlanmasını hem de örgütlenmesini zorunlu kılar.
Benzer şekilde, genç prekarya — yani güvencesiz, geleceksiz, ağır borç yükü altında ezilen yeni kuşaklar — eğitimli olsalar da üretim ilişkilerinin dışına itilmiş, dijitalleşme ile bağımlılaştırılmış bir sınıf fraksiyonudur. Bu kesimler, yalnızca mağduriyetleriyle değil; kültürel üretim, ağ kurma ve kolektif eylem potansiyelleriyle de devrimci bir dinamiğin taşıyıcısıdır.
Bu bağlamda Lenin’in “dışarıdan bilinç taşıma” anlayışı, bugünün koşullarında yeniden ele alınmalıdır. Sınıfla birlikte karşılıklı dönüşüme ve bilinç inşasına dayanan, vesayetçi olmayan, halkın sezgilerini ve pratik potansiyelini açığa çıkaran bir yönlendiricilik biçimi olmalıdır. Sınıf bilinci, ancak maddi ilişkilerin devrimci dönüşümü ve örgütlü mücadele içinde oluşur. Devrimciler, bu sürecin katalizörü ve taşıyıcısıdır.
Devrimci örgüt, mücadele biçimlerinden bağımsız düşünülemez. Örgütsel form, içinde bulunulan toplumsal hareketlerin dinamiklerinden doğmalıdır. Araç ve amaç ilişkisi burada kritik bir diyalektik anlam kazanır; örgüt bir mücadele aracıdır ve amacını gerçekleştirmek için vardır. Araç amaca dönüşürse işlevini yitirir, bürokrasi ve dogmatik merkeziyetçilikle yozlaşır.
Bu nedenle devrimci örgüt, yaşamın ve pratiğin öğreticiliğinden öğrenmeli; meclisleşme, yerel kolektifler, dijital ağlar gibi yeni biçimleri sürekli geliştirerek kendini yenilemelidir. Bu biçimler, stratejik birlik ve süreklilik içinde devrimci iradeyi taşımalıdır.
Kadro, Kolektivizm ve Demokratik Yeniden Yapılanma
Kadrolar, devrimci örgütün omurgasını oluşturur. Günümüzün karmaşık siyasal atmosferinde kadro; teknik donanımlı, ideolojik netlik, politik kararlılık, yaratıcı entelektüel kapasite ve pratik esnekliğe sahip olmalıdır. Demokratik merkeziyetçilik, dijital katılım, şeffaf karar alma ve sürekli geri bildirimle desteklenmeli; emredici hiyerarşiden uzak kolektif yönlendirme mekanizmasına dönüşmelidir. Böylece kadro, halkın sezgileriyle bütünleşmiş diyalektik önderlik işlevini yerine getirir.
Devrimci örgüt, kadrolarının politik eğitimini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yaratıcı entelektüel özneler yetiştirir ve siyasi üretkenliği devam ettirir. İnançlı politik özneler, örgütün ideolojik ve politik yoğunluğunun garantisidir.
Kitle örgütleri — sendikalar, öğrenci kolektifleri, kadın platformları, halk meclisleri — devrimci örgütün alternatifi değil; onunla birlikte toplumsal direnişi örgütleyen temel bileşenlerdir. Bu ilişkiler, taktik değil, stratejik temellere dayanmalıdır. Devrimci örgüt, bu yapılardaki öz örgütlenmelerin taşıyıcısı olmalı; bürokrasi ve sisteme entegrasyon risklerine karşı güçlü denetim ve yönlendirme kapasitesi geliştirmelidir.
Toplumsal Mücadelelerin Bileşenleri ve Ortak Direniş
2023 Fransa emeklilik direnişleri ve 19 Mart 2025 Türkiye öğrenci-gençlik direnişi, devrimci örgütün müdahale kapasitesini sınayan deneyim laboratuvarlarıdır. 19 Mart, yalnızca üniversitelerdeki hak gasplarına karşı bir tepki değil; gençliğin adaletsizliğe, güvencesizliğe, geleceksizliğe ve otoriter tahakküme karşı kolektif öfkesinin patladığı bir eşiktir. Bu isyan, üniversiteyle sınırlı kalmamış; işçi sınıfının genç kuşaklarının, kent yoksullarının ve dijital prekaryanın talepleriyle kesişen, toplumsal adalet arayışını ifade eden bir hareket olarak şekillenmiştir. Bu deneyimler, yeni örgütlenme biçimleri, taktik çeşitliliği ve kitlelerle etkileşim yöntemleri açısından devrimci öznenin sürekli öğrenme, köklenme ve kendini yenileme ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Kadınların, LGBTİQ+ bireylerin, Kürt halkının ve göçmen emekçilerin yaşadığı eşitsizlikler yalnızca kültürel farklara değil; aynı zamanda sınıfsal tahakküm ilişkilerine dayanmaktadır. Kadın emeği güvencesizliğin, şiddetin ve görünmezliğin kesiştiği bir sınıf meselesidir. Kürt halkının sistematik dışlanması, aynı zamanda sermaye birikiminin iç savaş ve güvenlik stratejileri üzerinden sürdürülmesinin bir sonucudur. Göçmen emekçiler, sermaye için ucuz işgücü kaynağı olarak kullanılırken, ırkçılık ve ayrımcılıkla iki kat baskı altına alınmaktadır. Devrimci örgüt, bu kesimlerin öfkesini yalnızca desteklemekle kalmamalı; bu mücadeleleri sınıf mücadelesinin içsel bileşenleri olarak örgütlemelidir.
Barınma hakkı, güvenceli istihdam, nitelikli ve kamusal eğitim-sağlık hizmetleri, sendikalaşma ve toplu pazarlık hakkı gibi başlıklar; hem sınıfın yeniden inşası hem de hegemonya mücadelesi açısından stratejik önemdedir. Barınma krizine karşı mahalle meclisleri, genç işsizliğe karşı kampüs komiteleri, sendikal baskılara karşı taban inisiyatifleri örülmeli; her mücadele hattı, devrimci programın taşıyıcısı olan örgütle bağ kurmalıdır.
Dijital Tahakküm, Kurucu Program ve Enternasyonal Strateji
19 Mart 2025 gençlik isyanı, yalnızca Türkiye’ye özgü değil; dünyanın birçok yerinde eşzamanlı olarak patlak veren adaletsizlik karşıtı direnişlerle aynı tarihsel momentin parçasıdır. Şili’de anayasa isyanı, Fransa’da emeklilik reformuna karşı grev dalgaları, Lübnan’da halk ayaklanması, Kolombiya’da yoksul mahallelerin direnişi; küresel kapitalizmin krizine karşı halkların ortak öfkesinin ifadesidir. Bu eşzamanlılık, enternasyonal dayanışmayı salt retorik bir ideal olmaktan çıkarıp; mücadele biçimlerinin, deneyimlerin ve örgütlenme modellerinin ortaklaştırıldığı bir stratejik sürece dönüştürmelidir. Devrimci örgüt, bu ortak mücadelenin yerel taşıyıcısı ve küresel bileşeni olmakla yükümlüdür.
21. yüzyılın yeni otoriterlik biçimleri, fiziksel baskının ötesine geçerek dijital gözetim, algoritmik yönlendirme, yapay zekâ temelli denetim ve dezenformasyonla yaygınlaşmaktadır. Çin’in sosyal kredi sistemi, İsrail’in gözetim teknolojileri ve Palantir gibi veri şirketleri, bu yeni tahakküm biçimlerinin örnekleridir. Lenin’in devletin sınıf karakterini teşhir etme çağrısı, bugün dijital egemenlik aygıtlarının teşhiri ve karşı teknolojik direnişle devam etmelidir. Özgür yazılım hareketleri, dijital kooperatifler, enternasyonal medya ağları ve şifreli iletişim platformları, bu mücadelenin temel araçlarıdır. Devrimci siyaset, sadece baskıya direnmekle kalmamalı; dijital alanda özgür bilgi, dayanışma ve yaşam alanları yaratmalıdır. Yeni teknolojik koşullar, örgütlenme biçimlerinde esnekliğe, hızlanmaya ve çoğulculuğa olanak tanır. Ancak dijitalleşme, aynı zamanda yeni tahakküm biçimlerinin ve psikolojik savaşın alanıdır. Devrimci örgüt, bu alanın teknik güvenliğini ve ideolojik-etik saflığını sürekli korumalıdır.
Devrimci program, geçmişe sadakat değil, bugünün tarihsel olanaklarını kavrama ve geleceği inşa etme cesaretidir. Marx’ın tarihsel materyalizmi, Luxemburg’un kitle hareketi vurgusu, Gramsci’nin hegemonya anlayışı, Lenin ile Mahir Çayan’ın militan stratejileri ve Ernesto Che Guevara’nın uluslararası dayanışma, partizan savaş ve insanın dönüştürülmesi vurgusu, günümüz ihtiyaçlarına göre yeniden harmanlanmalıdır. Program; yeni sınıfsal bileşimleri tanımalı, dijital tahakküme karşı özgür yaşam alanları kurmalı, kimlik mücadeleleri ile sınıf mücadelesini bütünleştirmeli, yerel öznelliklerle enternasyonal dayanışmayı birleştirmelidir. Militan kadro inşası, halkın mücadele deneyimiyle iç içe geçmelidir. Program, neye karşı olduğumuzu değil; neyi, nasıl birlikte kuracağımızı da somutlaştıran stratejik bir pusuladır.
Devrimci siyaset tarzı, yalnızca direnişi değil; kuruluşu da kapsayan bütünlüklü mücadeledir. Görevimiz, halkların özgür geleceğini savunmak değil; onu bugünden örmeye cesaret etmektir. Bu cesaret, doğru analizlerden, militan pratikten, örgütlü kolektif iradeden ve devrimci kararlılıktan doğar. Ezilenlerin tarihini yeniden yazacak olan, bu tarihsel anda sergilenecek kurucu inisiyatif ve enternasyonal dayanışmadır. Devrimci siyaset, halkın iktidar yürüyüşünün adıdır. Şimdi söz, karar ve iktidar hakkını halkın eline geri vermenin zamanıdır. Noktayı koyma zamanı değil; örgütlü bir virgülün ardından yeni bir tarihi yazmanın zamanıdır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.