Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Sanki burjuva bir devletin ordusu üzerinde bir etkimiz var gibi bir ruh hali dolaşıyor. Halbuki hiçbir burjuva devletin ordusunu biz yönetmiyoruz. Sosyalistlerin etkide bulunabileceği ve yön verebileceği tek tarihsel özne işçi sınıfı. Doğası gereği, dünyayı sosyalizm yönünde değiştirebilme yeteneğine sahip olan sadece o. Bu durum opsiyonel değil. Günün birinde, işçi sınıfının yerine hiçbir etkimizin olmadığı burjuva devletlerden birinin ordusu konulamaz.

Böyle olsaydı sosyalistler burjuva devletlerin ordularını yönlendirmek için bir faaliyet içinde olurdu. Ana işi de bu kabul edilirdi. Marks “ilk hedefiniz burjuva devletlerinin ordularıdır, ileri” demiyor. “Dünyanın bütün işçileri birleşin” diyor. Yani konu ordular değil işçiler.

Ortada dünya çapında gücü hissedilen bir işçi sınıfı hareketi ve örgütü yokken, Rus ordusunu dünyayı iyileştirecek esas faktör olarak görmeye başlamak hatadır. Sosyalistler böyle bir gücün üzerinde “yetkili” değilse, kendi orduları savaşıyormuş gibi yapmaya kalkışmamalı.

İşçi sınıfının yerine, sosyalizm uğruna kimin mücadele ettiğini söylerseniz söyleyin mesnetsizdir.

Proletaryanın yapması gerekeni Rus ordusu yapamayacaktır.

Başka toplumsal katmanlar da işçilerin yapması gerekenleri yapamaz. Kaldı ki Rus ordusu bir toplumsal katman bile değil. Burjuva devletin bir aparatıdır.

Tehlikeli olan şu: İşçi sınıfının mücadelesi yerine bir burjuva devletin “ilerici” yönde jeo-stratejik hamlelerini konulursa, yanlış bir yol açılır. Bu açılan yoldan, kendi burjuva devletinin safında yer almayı uygun bulmaya başlayanlar yürüyebilir.

Olmaz mı diyorsunuz? Doğu Perinçek ve onun geleneği bu mantalitenin kusursuz örneği olarak kabul edilebilir. Burjuva devleti ordularının muhteşem taraftarı olmaya başlayanlar, kendilerini onun akıl yürütme yönteminden ayıramaz. Denemesi bedava diyemeyeceğim. Perinçek mevcut devletin emperyalist baskılar karşısında çok ilerici bir işlev gördüğünü düşünerek onun yanında yer alıyor. Hatta onu geçiniz mevcut devletin yöneticisi olarak AKP hükümetini dahi böyle görüyor.

Peki NATO’nun ve dolayısıyla ABD emperyalizminin yenilmesi gerekmez mi? Gerekli olan odur elbette. Onun yenilmesiyle Rusya’nın yenilmesi aynı değil. ABD’nin yenilmesi, hâkim emperyalist bloğun yenilmesi anlamına gelir. Bu da dünya kapitalist sisteminin dengesini bozan bir etki yaratır. Dengenin bozulması ve kırılganlığın artması işçi sınıfı ve hak mücadelesi veren halklar için olanaklar yaratır. Asıl hedef NATO’dur ve mağlup olmalıdır. Bu genel durumu İkinci Dünya Savaşı örneğiyle birlikte düşünmeliyiz. Nazizm’e karşı bir savaş verilebilir ama hemen sonrasında diğer kapitalist ülkelerle mücadele devam edecektir. Biri biter diğeri hemen başlar.

Böyle düşünmezsek nesnelliğin bizi savurduğu yere doğru savruluruz sadece ama nesnelliğin yarattığı olanaklardan yararlanamayız. Birinci Dünya Savaşı’nda Rusya’nın yenilmesini isteyebilirsiniz. Ama bu durum üzerinde fazlaca bir hükmünüz yoktur. Hükmünüzün geçtiği alan, işçi sınıfının devrim yönünde hazırlık yapmasıdır. Rus devrimcileri bir parti ve örgütlü bir işçi sınıfı yaratabildikleri için tarihi değiştirebildiler. Rusya yenilmeseydi ve sapasağlam dursaydı işçi sınıfı iktidarının zemini oluşamazdı. Çünkü Rus ordusunu önce Alman orduları yendi. Bolşevikler iktidarı alabilmesi ancak böyle mümkündü.

Perinçek gibi olmamak için; işçi sınıfını esas alarak, mülkiyet ilişkilerini değiştirmeyi hedefleyen bir mücadele verilmesi gerekir. Zamlara ve işsizliğe rağmen mevcut hükümete destek verilmemeli. Kürt halkının uğradığı haksızlıklar kabul edilmemeli. Bütün bunlar yapılabilirse Perinçek olunmaz. Meselenin kritik noktası solcu olmayı NATO’nun yenilmesini istemeye indirgememektir. NATO yenilince her şey düze çıkmaz, görece fark eder yalnızca.

Kendi dışınızdaki nesnel koşulları belirleyebilir gibi davranmanız sonuçsuzdur. Sizin etki alanınız dışındaki koşullar yürür gider, siz kendi vazifelerinizi yapmaya çalışırsınız. Kendi davanıza bağlıysanız tabii ki. Perinçek kendi davasına bağlı değil. Sorsanız belki emekçilerin iktidarını istiyordur bir sandalyede otururken. Bunun ötesinde sıradan bir milliyetçi. Diğer ulusların haklarını yok sayar. Bu eğilimde birçok “solcu” grup sayılabilir. Hepsinin klasik özelliği sosyalizme doğru ilerlemek için, işçi sınıfının yerine bir başka bir toplumsal gücü koyuyor olmaları. Perinçek için neredeyse tarihsel özne Türk ulusu, işçi sınıfı değil. Güya işçi sınıfının konusu daha sonra ele alınacak. Buraya nasıl varmıştır? İşçi sınıfının sosyalizme yürüme yeteneğinin pek de olmadığını düşünerek. 2. Enternasyonal partilerinin çoğunluğu için de bu usulde bir aşamalandırma söz konusuydu. Birinci Dünya Savaşı çıktıysa, işçiler önce kendi burjuva ülkesini savunmalıydı. İşçi sınıfının iktidarı daha sonraki “aşamalarda” gündeme alınabilir diye düşünüyorlardı. Aslında ufak bir aşamalandırma sorunu gibi gözüküyor ama treni rayından çıkaran bu düşme yöntemi. Bolşevikler ise önce vatan savunması demedi. Onlar işçi sınıfını örgütlemeye devam ettiler ve onu esas aldılar. Öncelik işçi ve köylülerin iktidarıydı. Önce çarlığın ya da Geçici Hükümet’in bir feraha çıkmasını öne almadılar.

Rus devrimcileri iktidarı aldıkları zaman bile önemli olan vatan savunmasıdır demedi ve Almanya ile savaşmadı. Çünkü önem verdikleri boyut, işçi ve köylülerin iktidarıydı. Bunu hayata geçirmek ve korumaktı.

İşçi sınıfı iktidarı hedeflemeyen bir sol liberal olsanız ABD’nin lütfettiği ölçüde bir “liberal” dünya nizamından yana olamaz mısınız? Olabilirsiniz. Sol liberal için bir ferahlama yaşayacağımız “liberalizmi” ya da “demokrasiyi” kazanmak önceliklidir. Hatta onlar için bir emekçi iktidarı konusu değildir. Onlar özel mülkiyetin bir sorun yarattığına hiç emin olamaz. Bunlardan hareketle NATO’nun galip gelmesini isteyebilirler. Dikkat edilirse emekçilerin iktidarı ana hedef değilse herkes raydan çıkabiliyor.

NATO’yu yenilgiye uğratma ihtimali olan ordunun taraftarı olmak talidir. İşçi emekçi hükümetini hayata geçirebilmek üzere mücadele etmektir esas olan.

Peki Ukrayna’nın varlığı inkâr edilirken, ulusların kendi kaderini savunmayacak mıyız? Putin babamızın oğlu değil, tabii ki savunacağız. Zaten biz sosyalist bir ülke olarak NATO’yla mücadele etseydik de ulusların hakkını savunacaktık. Tıpkı Ekim devrimini yapanlar gibi. Onlar ulusların özgürlüğünü savundu, köylülere toprak verilmesini savundu ve bunların hepsi devrimin başarılabilmesi içindi. Hayat Putin’in kafasındakiler gibi değil.

Proletaryanın mücadelesinden umudu kesmişseniz yeni gözdeleriniz olur elbette.

Kuvvetli ordulardan etkilenenler, aslında bahsi geçen ordunun sahibi durumundaki ulusu esas alır. Ezilen bir kimlik, sol bir kimlik, çokluklar ve fazla önem atfedilmiş şahsiyetler…

İşçi sınıfının yerine sayılabilecek “gizli öznelerin” hiçbirisi onun varlığının ve onun politik programının yerini dolduramaz.

Başka bir toplumsal kategoriyi, işçi sınıfının tahtına oturmaya kalkışmak tarihte hep komik kaçar.

İlgili Yazılar

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider