Post

Tabutta Röveşata

Bir atak da Meral Akşener’den oldu.

Neymiş, "İyi Parti aynı Türk milleti gibi kuşatılmış". Ya tarih olacaklarmış ya da tarih yazacaklarmış. Bundan azı kurtarmıyor. Hamasetin doruklarında dolaşıyor. Türkiye sağı standardı.

Neyi istemezmiş? Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmasını. Neden istemiyor? Çünkü kazanacak aday değilmiş. Yahu daha nasıl kazanacak aday olsun? Zaten Erdoğan’ı yapılan kamuoyu araştırmalarında geçiyordu. Üstüne deprem felaketi mevcut iktidarın gerçek yüzünü tam anlamıyla ortaya çıkardı. Ne kadar rantçı, talancı ve halkının korumayan bir şebeke oldukları her yönüyle görüldü.

Buna bağlı olarak muhalefetin ortak adayının kazanması olanağı ve olasılığı en yüksek seviyesine geldi. Bu şartlarda “Adayımız da kazanacak aday değil” diyerek cinnet geçirmenin hiçbir temeli yok. Bu hareket olsa olsa tasarlanmış bir sabotaj olarak yapılabilir.

Neden bu sabotaj noktasına geliyorlar bu kadar?

Çünkü olağan ve demokratik yollardan AKP rejimine Kemal Kılıçdaroğlu tarafından son verilmiş olmasını istemiyorlar. Dolayısıyla bunu CHP’nin yapabilmiş olmasını da istemiyorlar. Kılıçdaroğlu bile onlara göre fazla solda. 418 milyar doları alacağım diyor. Onlara göre yenilir yutulur değil. O yiyici takımla kol kolalar.

AKP’yi konumundan uzaklaştırmış olmanın şanı CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na yazmasın. İyi güzel de en başından itibaren AKP çizgisine muhalefet eden o, en çok oyu alan o. Nasıl olacak da bu başarı puanı ona verilmeyecek? İyi Parti yüzde 10’un biraz üzerindeki oyuyla bu rolü nasıl üstlenecek? Seçimlere girme hakkı bulunmadığında milletvekili desteği sunmuş olan CHP iken. Her konunun bir ölçüsü var, boy ölçüsü var.

Üstelik CHP kendine göre iyi ilişkiler yaratmış ve bir ittifak masası kurmuş ve bunu sürdürmüş. Meral Akşener’in herkesi azarlayan tarzıyla olabilir miydi bu acaba? Hiç sanmıyorum.

Manevra çok kötü bir manevraydı. Bu manevra, muhalefeti tamamen akamete uğratıp bir Bahçeli tarzında AKP’nin desteklenmesine varabilirdi ancak ve ancak. Bunun dışında, Derviş Zaim’in güzel bir filmi vardı, onun adı gibi, tam bir “tabutta röveşata”ydı. Olmaz mıydı? Olabilirdi ama bahsettiğim sonuca varması gerekirdi. Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş aday olmadı diye, tarih yazmıyorum derdine düşüp masaları dağıtmanın başka hiçbir anlamı yok.

Yok seçilecek adaymış. Bir tur önce İmamoğlu çok mu seçilecek adaydı? Adını bile kimse doğru dürüst bilmiyordu. Çıktı sahneye, yaklaşımını anlattı, tarzını ortaya koydu ve seçildi. Siyaset yaparak seçildi ve siyaset yaparak güçlendi. Bizim bazı arkadaşlar bu örneği de pek görmek istemez, konu geçmişken söyleyeyim. İmamoğlu örneğinde de görülmüştür ki güç siyaset yaparak ve irade göstererek kazanılır. Güç kimse tarafından hediye edilmez. Akılda tutmakta yarar var.

Hiç tanınmamış İmamoğlu nasıl zamanında aday olabiliyorsa, Erdoğan’dan fazla oy alır hale gelmiş olan CHP Genel Başkanı da aday olabilir.

Erdoğan öyle diyor seçmen kitlesine, öyle oluyor, sonra tersini söyleyebiliyor ama o da oluyor gibi sanki. O bile öyle değil. Erdoğan da değiştirdiği tutumuna göre destek alabiliyor ya da alamıyor. O sağcı Erdoğan örneğin sağcıların oyunu dahi alamıyor. AKP’den ayrılanların, Saadet Partisi’nin ya da Kürt halkının oylarını alamıyor işte. Yoksulluğa düşürdüğü toplum kesimlerinin oyunu alamıyor. Enflasyonu ve işsizliği yaşayan halk sandıkta AKP’den uzaklaşıyor.

Sıkıyorsa Türkiye sağının muhteşem temsilcisi olan Erdoğan, sakin ve normal bir seçimlere gidiversin. Hatta bütün devlet imkanlarını da kullansın. Medyası gece gündüz onu göstersin ekranlarda. Görelim bakalım %70 kabul edilen sağcı nüfus ona oy verecek mi? Hep böbürlenirdi değil mi o %70’le Erdoğan. Ülkemizin “sosyolojisi” derdi yandaş medya kuşları hani. Kendine göre, güle oynaya yürüdüğü başkanlık sistemini bile bu “sosyoloji”ye dayandırmak istemişti.

Türkiye sağı çoğunlukta olduğuna göre hep Erdoğan gibiler kazanacaktı. Ülkenin sağcılarına ne büyük bir hizmet. Duble yollardan ve paralı köprülerden büyük hizmet. Hiçbir şey yapmıyorsun. Sağcısın ve hep kazanıyorsun. Erke dönergeci gibi.

Evet memlekette milliyetçi var, muhafazakâr var, mevcut iktisadi düzeni beğenenler var ama vermiyorlar oylarını Erdoğan’a işte. Çünkü yoksulluktan kurtulmak var, parlamento var, güçlerin ayrılığı var, laiklik var, kadınların hakkı hukuku var, mahkemelere güvenebilmek var, laiklik var. İnsanlar buna göre de düşünüyor.

Aynı şekilde İyi Parti’nin oy aldığı toplumsal kesim de böyle düşünüyor. Sözüm ona karizmatik olabilmek için her çareye başvurmuş Erdoğan’ın arkasından gitmemiş olan “sağcı seçmen” Akşener’in arkasından mı koşup sürüklenecek? Öyle gözükmüyor. O seçmen topluluğu zaten Erdoğan’a tepki göstermiş ve sıtkını sıyırmış olarak İyi Parti saflarına geçmiş durumda. Bunu unutarak elbette ki hareket etmez. Eğer bir sosyolojik ya da siyasal mekanizma aranıyorsa buraya bakılabilir. AKP’den birçok tecrübeler sonrasında uzaklaşmış bir seçmen topluluğu, Akşener çok sinirlendi diye yeniden ona yaklaşmaz.

Akşener’i yola getiren de budur.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 10 Mart Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?