Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Muğla’da, İkizköy Mahallesi’nde bulunan Akbelen mevkiindeki ormanları halk savunuyor.

Diyorlar ki: “Devlet nerede, millet nerede, hukuk nerede, bakanlık nerede, şirket yönetimi nerede, basın nerede, vicdan nerede, ahlak nerede?” Şöyle düşünüyorlar; devlet bir hata yapsa, bakanlık düzeltir, bakanlık bir hata yapsa mahkemeler engeller, hiçbiri çare olmazsa millet duruma müdahale eder ya da vicdanlı olmak üstün gelir.

Ne çare ki öyle olmuyor.

Çünkü tek adam rejimi var artık ve tek adam rejimi budur.

Hani tek adamın çok güçlü olması isteniyormuş ya ülkemizde. Hani güçlü lider sevilirmiş ya. İşte onun tam teşekkül uygulaması bu oluyor. Tek bir adam o kadar güçlü ki, eğer o aç gözlü yandaş şirketlerden birine verdiyse halkın ormanını, iş bitiyor. O derde deva bulunamıyor. Çünkü her şey birbirine yapıştırılarak birleştirilmiş durumda. Yandaş kan emici şirketler istiyor, hükümet “ne istediniz de vermedik” diyerek şak diye veriyor.

Hükümet ormanı sattıysa, mahkeme bunu engellemiyor. Bu adaletsizlik, mahkemelerden çok kolayca sekiyor. Yargı bağımsızlığının bir önemi yok gibi görülüyordu ama şimdi bu durumun çok kötü sonuçlar verdiği anlaşılıyor. Muğla 1. İdare Mahkemesi genişletilmek istenen kömür madeni sahasıyla ilgili Ağustos'ta verdiği yürütmeyi durdurma kararını kaldırıyor. Buna yapılan itirazlar ise İzmir Bölge İdare Mahkemesi, 7. Dava Dairesince reddediliyor. Yani hukuk yürütmeyi durdurma kararı almıyor ve hatta mevcut yürütmeyi durdurma kararını kaldırıyor.

Basın yargı gibi sınıfta kalmadı ne mutlu ki. Muhalif basın köylünün mücadelesini her yönüyle halka aktarmaya çalışıyor, elinden geleni yaparak. Demek ki devletten ve hükümetten bağımsız birkaç medya kuruluşu kalması iyiymiş. Demek ki muhalif medya önemliymiş.

Köylüler millete de seslendi ama millet yıllar yılı örgütsüzdü. Zaten kendinden olumlu bahsetmek istediğinde “hiçbir örgütle alakam yok” derdi ama yine de örgütlü mücadeleye önem verenler koştu gitti. “Millet” diye seslenildiğinde, bunu kalbinde duyanlar onlardı. Ülkenin her yanında Akbelen mücadelesinin yanında olduğunu açıklayan eylemler, basın açıklamaları yapıldı. Yani “millet” de fena sayılmaz.

Yönetenlerin katında ise eskilerin deyimiyle vicdan ve ahlak “sukut” etmişti.

“Devlet” seslenişi çokça tekrar edildiğinde, karşıda gözükenler jandarmalardı ve muhtemelen köylüleri haklı buluyorlardı ama “emir kuluydular”. Çok acil aranan devlet sadece jandarma suretiyle gözüküyordu. Halbuki halk isterdi ki devlet gelsin ve o lanet şirketi fırlatıp atsın bir kenara. Gelgelelim o iş mevcut devletle olmuyordu, onu ancak bir sosyalist devlet yapabilirdi. Olsaydı ve yapsaydı bunu, destan gibi olurdu hakikaten.

Köylülerin ve toplumsal muhalefetin direnişi de öyle sayılmalı.

Neler gündemde? Türk Hava Yolları’nın, Türk Telekom’un, BOTAŞ’ın, İzmir Alsancak Limanı’nın hem de yabancı şirketlere satışı gündemde. Eski askeri arazilerin de içinde yer aldığı, 85 milyar dolarlık kamu arazisinin imara açılması konusu gündemde. Erdoğan bu kamu kuruluşlarından “asset” diye bahsediyor. Körfez ülkelerini dolaşmasının sebebi bu. İçerdekiler de buna bağlı olarak boş durmuyor elbette. Rejim “yurtta satış dünyada satış” anlayışını uyguluyor. Evladın en hayırsızı evdeki eşyaları satarmış ya, vaziyet tam öyle.

Ormanı savunan köylüler “bu orman kimin?” diye de soruyor ve cevaplıyor. Diyorlar ki, bu orman kurdun, kuşun ve kelebeklerin aynı zamanda. Bizim diyorlar bu orman. Onu yetmiş senede, yüz senede biz büyüttük diyorlar. Burası bize atalarımızdan dedelerimizden emanet diyorlar. Sözüm ona ecdada çok önem verenler, ecdadın emaneti söz konusu olunca kulaklarını tıkıyor.

Orhan Şaik Gökyay’ın okullarda okutulan “Bu Vatan Kimin?” adında bir şiiri vardı. Kendince o soruyu cevaplıyor: “Bu vatan toprağın kara bağrında / Sıradağlar gibi duranlarındır, / Bir tarih boyunca onun uğrunda / Kendini tarihe verenlerindir.” Sonuç olarak hükümet edenlerin babasının malı değil bu vatan ve bu ormanlar ve bütün kamu varlıkları. Toprağın kara bağrında ve bu toprakların üstünde sıradağlar gibi duran emekçi halkındır.

İşbaşındaki hükümet, emekçilerin ücretlerini açlık sınırı civarında tutuyor. O ücretin satın alabilirlik gücünü de, her hafta yarattığı zam yağmuruyla eritip bitiriyor. Emekçiler her yerde insanca bir ücret alabilmenin mücadelesini vermeye çalışıyor. Verilmemiş ücretleri için bir mücadele bu ama bu ormanlar atalarından dedelerinden beri bu halka ait zaten. Kimin malını, hangi kan emici şirkete takdim ediyorsunuz siz? Size o yetkiyi kim verdi? Yoksa “yetkiyi verin bu kardeşinize” denilirken kast edilen bu muydu?

Mal sahibi mülk sahibi, kimdir bunun ilk sahibi. İşte bütün mesele bu. İlk sahibi emekçi halktır, son sahibi de emekçi halk olacak.

Eğer halk ormanların mülk sahibi olarak kalamazsa o ormandan meyve alamaz. Eğer halk hastanelerin mülk sahibi olamazsa, o hastanelerden sağlık hizmetini bir kamu hizmeti olarak alamaz. Eğer halk okullarının mülküne sahip olamazsa, eğitimi bir kamu hizmeti olarak alamaz.

Eğer bir park halka ait değilse, o parkta nefes alamaz. Eğer halk Taksim Gezisi için direnmeseydi, şimdi orada önünden geçemediğimiz çok pahalı bir otel olacaktı.

Sorun mülkiyet sorunudur. Sorun ormanların, hastanelerin, okulların, ulaşım araçlarının, fabrikaların kime ait olduğu sorunudur. Halkın mülkiyeti için, kamu varlıkları için direnmeliyiz.

Bu çarpık düzenin yüzüne şu sözü çarpmalıyız: Ormanlar bizim, kahrolsun kapitalizm.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 28 Temmuz Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?