Post

Sonradan Hatırlananlar

Bir sorunla uğraşmak zorundayız artık. Yapılan seçimlerde istenilen sonuçlara ulaşamadık.

Soğukkanlılıkla değerlendirmeler yapmak zorundayız. İşin aslında göründüğü kadar kolay çözümleri yok. Şimdi deniyor ki: “Erdoğan’a oy verenler eğer zaten emekçilerse ya da ekonomik zorlukları bizatihi yaşayanlarsa, neden ona yeniden oy verdiler?”

Hiç dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu sesleneceği kesimleri saymak istediğinde “Esnaf, çiftçi, emekli, EYT’li…” gibi söyleyerek gidiyor. Eğer emek kavramını kullanacaksa burada seçerek “emekli” diyor. Sonuç olarak dikkatle emekçi gibi bir kavramı kullanmaktan kaçınıyor. Çokça toplumsal kesimi saydığı hitaplarında bile işçi ya da emekçi ifadeleri yok.

Anlaşılıyor ki bunu fazla solda görünmemek için yapıyor. Anlamaya çalışarak bakarsak Kılıçdaroğlu da CHP de emekçileri sıklıkla sadece adını anacak kadar bile solda değil. Sosyal demokrat olmalarının gereğini, en basit bir emekçi kelimesini kullanmak konusunda dahi yerine getiremiyorlar.

Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” kitabında anlatmak istediği problemin ta kendisi. Daha işçi sınıfının adı yok aslan sosyal demokratların ağzında. CHP’nin yapamamış olduğu işi diğer Millet İttifakı’ndaki partilerden bekleyecek değiliz tabii ki. Onlar bir eleştiri kapsamına dahi girmiyorlar doğal olarak.

Düzen partileri cenahı böyle.

Bizim sosyalist arkadaşlarımızın öncelikli politik programı ve gündemi hep farklıdır. Antiemperyalizm, Cumhuriyet’in kazanımları, laiklik ve genel demokrasi gündemleri hep en öndeyken “emekçi” kavramına bir türlü sıra gelmez.

Kimse olaylar cereyan etmeden önce adını dahi anmazken, seçim sonuçları açıklandığında “İşçi ve emekçiler neden böyle yaptı?” deme hakkını bulabiliyor kendinde. Seçimden önce adını bile anmaktan kaçınanlar şimdi dökülüyorlar.

İşçi sınıfının adını anmayanlar, Kürt meselesinin de adını anmıyor elbette.

Bu iki ana mesele dışında sayısız konu bulabiliyorlar konuşacak.

Diyebilirler ki “Boş tencere” dedik ya. Süleyman Demirel düzeyinde sınıf terminolojisi de bu kadar olur işte. O tencere kimin tenceresidir bir açıkça söyleyelim. Öznenin adını bir söyleyelim ve hadi diyelim ki öznenin adını söyledik. İşçi sınıfının boş tenceresi nasıl dolacak, bir konuşalım üzerine.

AKP diyor ki “Sermayenin kârlılığı devam ederse, büyüme olur, büyüme olursa da sen iş bulursun.” AKP’nin refah formülü bu. Demek istiyor ki; normal olan bu, bundan bir gram ötesi söz konusu dahi değil. Bunun benim hükümet olmamla bir ilgisi yok, senin kaderin böyle demek istiyor işçi sınıfına. Her zaman yaptığı gibi.

Düzen muhalefeti de sonuç olarak bunu diyor.

Emekçilerin adını dahi ağzına almayanlar, onların hayatını değiştireceğinden bahsedemez ki. Kaldı ki bahsetmediler. Birçok akademisyeni toplayıp bir sürü a’lâyı vâlâ ile “yoksullara yardım” yapacaklarını açıkladılar. Yani boş tencere yardımla dolacak. İşçi sınıfı başka ne ister ki?

Eğer herkesin vadettiği, açlık sınırının altındaki asgari ücret için 12-13 saat çalışılacak bir iş ise işçi sınıfının oy verme alışkanlığını değiştirmesi nasıl beklenecek? Herkes kimliğine göre hareket edecekse ve hiç kimse işçi sınıfından bahsetmeyecekse, çeşitli yönlerden AKP’yi kendi kimliğine yakın gören işçi sınıfı ondan neden uzaklaşsın?

Eğer AKP’nin alternatifi olan çalışma koşulları, iktisadi yapı ve mülkiyet ilişkileri ileri sürülmediyse; işçi sınıfı buna kulak vermez. Bu yolun yolcusu da olmaz, bu gayet açık. Herkesin hayıflanmayı bırakıp bunu düşünmesi gerekiyor.

Kimse işçi sınıfının kendi suretinde bir dünya yaratmasından konu açmadı.

Kimse işçi sınıfını adını dahi ağzına almadı.

Ama seçim sonuçları gelince feryat kopuverdi. “Bu kadar yoksulluk çekerken işçi sınıfı neden oy eğilimini değiştirmedi” diye. Herkes en sonda hatırlıyor işçi sınıfını.

Ne verdin ki ne alasın.

İşçi sınıfının payına yoksulluktan başkasının düşmesi gerektiğini anlatmak büyük, bütünsel ve devrimci bir iştir. Politik programı “Merkez Bankası başkanı bağımsız olacak” demekten ibaret olanları işçi sınıfı neden dönüp dinlesin?

Bir vesileyle işçi sınıfı ve onun tarihsel ufku konusuna değinememiş olanların, hikâyenin sonunda bu neden böyle oldu diye şikayet edecek konumu olmaz. İşçi sınıfının karar değiştirmesine ihtiyacımız var ve işçi sınıfının kendi kurtuluşu yönünde oy kullanmasına ihtiyacımız var.

Bu durumu göz önüne almamışsak daha baştan kaybetmiş sayılırız.

Kaybetmemek için işçi sınıfı davasının yolundan yürümeye devam edelim.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 9 Haziran Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?