Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Cumhuriyet Halk Partisi seçimlerden önce, 3 Aralık 2022 tarihinde “İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması” gerçekleştirmişti. Neo-liberal çizgiden bir adım öteye gidemeyen akademisyenlerin bolca konuştuğu içeriği bir kenara bırakıyorum. Toplantıda dikkat çeken bir bağlam vardı. Bir aşamada kürsüden “Aile Destekleri Sigortası kapsamında, sosyal yardımlar kadınların hesabına yatırılacak” denildi coşkuyla. Bunun ardından dinmeyen alkışları duydu uzun süre kulaklarımız.

Genel olarak işsizliğin ortadan kaldırılması değil, tam istihdam değil, kadınların işgücü ve iş sahibi konumuna getirilmesi değil. Ne peki? Yardımın kadının hesabına yatması. Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik ki, yine geldik “yardım” kavramına. Hayırseverlik, inayet ve sadaka kültürünün alttan alta ne kadar yayılmış olduğunu görüyoruz.

Sadaka kültürü, neo-liberalizmin yolunu açarken emekçilerin sosyal haklarını önemsiz hale getiriyor. Çok tuhaf bir şekilde, her durumda çok iddialı bir laiklik tutumu ileri süren CHP, sadaka kültürünün bayraktarlığını yapıyor. Hani şair diyor ya “İyi anlarında sesin kalınlaşıyor / Keşke yalnız bunun için sevseydim seni”. Yalnızca bunun için bile laiklik iyi olur.

Laiklik sayesinde ülkenin temeli sadaka kültürüne değil yurttaşların refah içinde yaşama hakkına dayandırılabilir. Toplumun birinci konusu, ekmeğini nasıl kazanacağı konusudur. Ekmeğini kazanmasının adil çalışma koşulları yoksa, bu açık normalleştirilemez ve hayırseverlik faaliyetiyle kapatılamaz. Bu tarihsel olarak mümkün olmamakla birlikte, lütuflarla yaşamayı reddetmek bir onur meselesidir. Yurttaşlar alın terini döker ve bunun karşılığı olanı alır ve bu onun tartışma konusu yapılamaz hakkıdır.

Çoğulcu bir cumhuriyette egemenliğin kaynağı çoğunluktaki bir inanış kültürüne dayandırılamaz. Aynı şekilde bu inanış ekseni devleti, hukuku ve kamu politikalarını belirleyemez. Egemenliğin kaynağı bütün halk olabilir ancak.

Her gün şu konuyu konuşmak zorunda kalıyoruz. AKP iktidarı işine gelen her yerde nesnel bir sır sınavı değil mülakatla belirleme yöntemini öne çıkarıyor. Belli bir inanış aidiyetine dayanan bir eksen var ve bunların oluşturduğu heyetler insanlarla “mülakat” yaparak sonucu belirliyor. Adalet heykeli gözleri kapalı bir biçimde adalet dağıtmaya çalışıyorken, mülakat yapanlar kendi mezhepsel aidiyetlerinin çıkarını savunmak için gözlerini faltaşı gibi açıyor.

Laiklik meselesi budur işte. Bu yaklaşımla ortaya konan çoğunluktaki inanışın çıkarlarının dayatılması toplumun kurulmasının temelindeki hak ve fırsat eşitliği imkanını yok eder. Aynı zamanda kamu olanaklarının adaletli bir biçimde dağıtılması koşulları ortadan kalkar.

Yaşadığımız son dönemde, ne zaman genç insanların görüşü sorulsa, yurt dışına gidip iş bulmaktan ve orada yaşamaktan söz ediyorlar. Çünkü bu ülkede iş bulabilmekten ve o iş sayesinde yaşayabilmekten umutlarını kesiyorlar. Laiklik ilkesinin ayaklar altına alınmasının sonu buraya varıyor.

Eğer laiklik ilkesi yoksa eşitlik ve birlik de yoktur. Kader birliği olmadığı için birlik oluşamaz. Bu tablo nedeniyle bir toplum olma niteliği kaybediliyor. Herkes çok yurtsever olduğundan dem vursa da yurttaşlık bağlarının koptuğunu izliyoruz hep birlikte. Gençler o nedenle yurttaşlık bağını kaybediyor. Dünyanın başka yerlerinde kendilerine, kendi vatanlarından daha adil davranılacağını düşünüyorlar. Ne acı değil mi? Gençliğimizi manevi ve somut bir varlık olarak yitiriyor olmamız bütün sorunların seviyesini anlatabilir nitelikte.

Hükümettekiler ne diyor? Giderlerse gitsinler diyor. Tarih bilmezliğin bu kadarı.

Bir tarikat lideri 6 yaşındaki kızı 29 yaşındaki müridiyle sözüm ona evlendiriyor.

Burada başvurabileceğimiz laik bir otoriteden başka çare yoktur. Çocuklarımız böyle bir zihniyete teslim edilemez. Bu şartlarda kamu yapısının aktif müdahalesi çocukların varlığını, sağlığını ve güvenliğini koruyabilir ancak.

İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkılıyor. Bağnazlık kumkumasına katılan son taraf “kadınların sahiplendirilmesi” lafını edebilme cüreti gösterebiliyor. İnsan tırnak içinde yazarken bile utanıyor. İnanış aidiyetinin ayrımcılığıyla başlayanlar kadınlara ve LGBTİQ+’lara ayrımcılık uygulamaktan geri durmazlar elbette.

Sadece kalkınma hamleleri yapmak ve toplumsal hayatı bu zihniyete teslim etmek tarihsel olarak doğru değil, mümkün de değil.

İnsanlığın dünyevileşmesi için gereken maddi koşulları yaratmak üzere elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Bu uzun vadeli ve gereklidir ama bugünün acil sorunlarını çözmeye yetmez. Bunu yapmakla birlikte siyaset, emeğin koşulları, toplumsal hayat, eğitim, kültür ve sanatta büyük bir mücadele vermeliyiz. Bütünsellik içinde hem günceli hem de geleceğin kuruluşunu beraber düşünürsek başarabiliriz.

Laiklik şimdi ve hep gerekli.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 9 Aralık Cumartesi günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?