Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Seçimler her anlamda bir ölçü sunar bize.

Ölçülmek iyidir. Bir tartıya çıkmak, karşılaştırmalar yapabilir olmak; yaptığımız mücadeleyi yöntemli hale getirmek ve yorumlama imkânı edinmek açısından çok önemli.

Seçim sonuçları bize hangi yönlerden isabetli olamadığımızın tartışmasını yapma fırsatını veriyor. Şimdi önümüzde statik olan değil daha dinamik olan değerlendirme süreci var.

Halk ekonomik koşulların kötüye gitmiş olmasından etkileniyor mu? Aslına bakılacak olursa elbette etkileniyor. Gelgelelim hükümet her ne pahasına olursa olsun, döviz kurunu sabit tutmaya çalıştı ve bunda etkili oldu. Seçimden sonraki koşulların ne olacağı ayrı bir konu. Bir ölçüde ücretlere zam yapılmış olması ve EYT düzenlemeleri ücretli kesimin GSYH’den aldığı payda görece bir iyileşme yarattı. Büyüme konusunda en azından ilk çeyrekte iyi bir sonuç geldi ve buna bağlı olarak istihdam arttı. Enflasyon önceki aylara oranla bir gerileme gösterdi.

Bütün bu gelişmeler AKP iktidarı lehine sonuçlar yaratmak üzere işlemiş durumda.

Karl Marks’ın, Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i adlı kitabında şöyle bir bölüm var: “Proletarya devrimleri, 19. yüzyıldakiler gibi durmadan kendi kendilerini eleştirirler, her an kendi akışlarını durdururlar. Yeni baştan başlamak üzere, daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönerler. Kendi ilk girişimlerinin kararsızlıkları ile, zaafları ile ve zavallılığı ile alay ederler. Hasımlarını, salt, topraktan yeniden güç almasına ve yeniden korkunç bir güçle karşılarına dikilmesine meydan vermek için yere serermiş gibi görünürler. Kendi amaçlarının muazzam sonsuzluğu karşısında boyuna, daima yeniden gerilerler. Ta ki, her türlü geri çekilişi olanaksız kılıncaya ve bizzat koşullar haykırıncaya kadar.”

Evet, yeni baştan başlamak üzere, daha önce yerine getirilmiş gibi görünene geri dönmüş durumdayız ve her türlü geri çekilişin olanaksız kılındığı noktaya gelmiş olmadığımızı gördük.

İktisadi koşullara bağlı olarak geniş halk kesimleri bir kez daha, geri çekilme eğiliminde oldu. AKP’den oy desteğini bir ölçüde çekti ama Erdoğan’dan çekmedi. Demek ki, AKP hükümetinin çok zorlayarak, Merkez Bankası’nın para basarak yarattığı koşullar etkili oldu. Görülmemiş ölçüde bir seçim ekonomisi uygulandı, kaynakların muslukları açıldı ve bu iktidarın aleyhine olan akışı durdurdu.

Yüzde 52’ye yüzde 48 dengesi içindeydik. Bu Ekmeleddin İhsanoğlu ve Muharrem İnce adaylıkları döneminde de böyleydi. Bu kez yüzde 48 oy tek başına Kılıçdaroğlu’nun şahsında toplandı. Kitleler bir noktada akışı durdurdu ve daha ileri atılmadılar ama artık dikkate alınması gereken bir yüzde 48 var. Yani bu oran Türkiye’nin yarısı.

Türkiye’nin yarısından burun farkıyla fazlası cumhurbaşkanını seçti ve rejim belirlediyse eğer yarısı da bunu kabul etmediğini bütün koşullara rağmen reddetti. Üstelik o koşullar son derece adaletsiz koşullar. AKP rejimi bu olağanüstü adaletsiz koşullar dışında seçim kazanma şansına sahip değil. O anlı şanlı Türkiye sağı olağan koşullarda kendine karşı olanlarla bir seçime giremiyor.

Seçim aritmetiğini belirleyen bütün düzenlemeler o sağcılığın lehine. İktidar iletişim araçlarının neredeyse yüzde 95’ini elinde tutuyor. İktidar seçim sürecinde devletin bütün olanaklarını kullanıyor. Mevcut cumhurbaşkanı ve bakanlar aday olurken makamlarından istifa dahi etmiyor. Yüksek Seçim Kurulu ve iller düzeyinde görev yapacak bütün seçim kurulları AKP tarafından baştan aşağı yeniden dizayn edildi. Bu yapı, mühürsüz zarf ve oy pusulalarını geçerli sayabiliyor ya da örneğin son yapılmış olan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal edip tekrarlatabiliyor.

Sonuç olarak olağan ve adaletli koşullarda seçim yapılabilse AKP’nin başarılı olabilme şansı yok. Türkiye sağı olağan ve adaletli koşullarda seçime girmeyi göze alamıyor ve korkuyor. O çok böbürlendikleri sandıklardan gürül gürül çıkma dönemi kapandı. Sandıklarda kaybediyor olmak artık en büyük kâbusları. Eski İçişleri Bakanı bu anlamda yaklaşmakta olan seçimlere “siyasi darbe” tanımı getirmeye çalışmıştı. Sakin sakin seçimlere gitmek neden “siyasi darbe” oluyor ve seçimlere gitmekten başka ne yapabiliriz? Seçimlere gitmek de uygun değil ise ne yapabiliriz, bir söyleyiversinler.

Bütün bu nesnel tabloya karşılık, mücadele edenler olarak bizim önemli ve politik bir sözümüz kaldı mı kulaklarda diye soracak olsak, çok olumlu bir yanıt veriyor olamayız. Bizler belirgin formüller ortaya koyarak, alternatif bir ülke kurgusunu ortaya koymadık. Bizim sol olarak ya da demokrasi mücadelesi verenler olarak sadece varlığımız sonuç almaya yeterli olmuyor.

Ülkenin temel iktisadi koşullarıyla ilgili olarak ve Kürt meselesiyle ilgili olarak konuşmalıyız. Bu ülkede mülkiyet ilişkileriyle ilgili bir sorun var ve bir Kürt sorunu var.

Bizler bu seçimde halkın beslenme, barınma, eğitim, sağlık alanlarında alması gereken kamu hizmetini konuşamadık. Bu hizmetleri alabilmesi için de kamu kaynaklarına hakim olmayı ve kamu mülkiyeti edinmeyi konuşamadık. Cumhurbaşkanı’nın da montaj olduğunu kabul ettiği bir video süreci etkiledi ve etkileyebiliyor. Kürt meselesini konuşmamaya çalışmak çözüm değil.

Olağan ve haklı bir şekilde, mülkiyet meselesini ve Kürt meselesini konuşabilmeliyiz.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 2 Haziran Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?