Metal İşçisi Yüzde 125 Zam İstedi
Bizim “Asgari ücret 50.000 TL olmalı” faaliyetimizden sonra bir tartışma ortaya çıktı. Sosyalist yoldaşlarımız bu konuda bizimle ölçülü bir polemik yapıyorlar. Hepsine ayrı ayrı müteşekkirim. Sosyalist kültür böyle bir şey olsa gerek. Tabii ki hatalı gördükleri yönlerimizi eleştirecekler. Ben solu sıklıkla hamaset yaptığı için eleştiriyordum. Hamaset yapacaklarına elbette ki polemik yapsınlar. Yeryüzündeki asıl ilerletici faktör, politik eleştiridir.
Ama ne yalan söyleyeyim, onları haklı bulmuyorum. Evet, zor bir konu gelmiş oldu herkesin karşısına. Hacivat karagöz oyunu gibi yıllardır gelip geçerdi önümüzden. İki senedir “bi dakka” diyoruz bu gidişata biz. İşi biraz bilinç üstüne çıkarmaya çalıştık.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yer alan sendika temsilcileri diyor ki “biz hiç rakam belirtmiyoruz ve böyle devam etmekle çok iyi yapıyoruz”. Onlara neden diye soracak olursak “hükümet ve işveren tarafının elini güçlendiririz” diyorlar. Maalesef burada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Biz asgari ücret konusunda bir mücadele ortaya çıkmasını beklerken, sendika tarafının rakam söylemiyor olması, bu mücadeleyi donanımsız hale getiriyor. Çünkü rakamı söylemeyen sendika tarafı, daha en başından güreş minderine çıkmaktan kaçınıyor. Hatta rakam açıklamayarak, mindere çıkmak bir yana minderden kaçmış oluyor.
Bir mücadele verilebilmesi için bir çizgi konulması gerekir ve o çizgi asgari ücret rakamıdır. Her şey ancak öyle başlar. Sendika der ki “asgari ücret rakamı, enflasyon koşullarına bağlı olarak ve milli gelirin artışındaki imkanlardan yaralanarak 50.000 TL olmalıdır”. Bu rakamı söylemekle bundan geri çekilmeyeceğini de ilan eder mantıksal ve fiili olarak. Eğer işveren ve hükümet tarafı bunu kabul etmemekte ısrar ederse, işçi sınıfı der ki “ücret yoksa mücadele var”. En başta işçi sınıfı üretimden gelen gücünü kullanır, meydanlardaki gücünü kullanır ve siyasal gücünü kullanır. Günah benden gitti der, kullanır oğlu kullanır.
İşçi sınıfının genel mücadelesi bazı kesimler için mazide kaldı. O nedenle gözlerinde canlanmıyor. Hakikate bakılacak olursa bu hem mücadele yaşıyor hem de karşı kültürde kendini gösteriyor. Hani işçilerin örmüş oldukları tuğlaları yıktıkları bir video var ya. Usta onlara diyor ki “Vermeyeceksin parayı hı. Yıkın arkadaşlar, yıkın yıkın hıı hı”. Kimse de gelip onlara “yahu niye yıkıyorsunuz” diyemiyor. İşçi sınıfının üretimden gelen gücü işte budur. İşçiler o duvarı eve ekmek götürecek ücret için örüyor. Ücret yoksa çarşı pazar karışır. Doğanın kanunu bu.
İşçi sınıfı eğer hakkını alamadıysa, yıkmasa bile işi yapmayı durdurabilir. Buna grev diyoruz. İşçi sınıfı ücretini alamazsa, işi yavaşlatabilir ya da grev yapabilir. Bu da yetmezse hazırlar kortejini, düşer sokaklara meydanlara. Bildiri dağıtır, yürüyüş yapar, miting yapar. Grev, yürüyüş ve miting de mücadelenin bir parçasıdır ve sevdaya dahildir.
Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Özkan Atar, 14 Aralık 2024 tarihinde, arkadaşlarıyla birlikte bir basın açıklaması yaptı. Orada aslanlar gibi dedi ki:
“Neden grevde olduğumuzu günlerdir açıklıyoruz. Şimdi kısaca yeniden belirtmek istiyorum: Yoksulluk sınırının altında düşük ücretlerle çalışan, sürekli reel ücret kaybına uğrayan metal işçilerinin ücretlerini biraz olsun iyileştirmek, insanca yaşamalarını sağlamak amacıyla yüzde 125 oranında ücret zammı talep ettik. Aylarca süren görüşmelerde MESS bize yüzde 40 oranında ücret zammı teklif etti. Bu oranın, metal işçilerinin açlık sınırında ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya devam etmeleri anlamına geldiğinden anlaşma sağlanamadı.
Sendikamızın bu süreci masada bitirme çabasına rağmen maalesef talep ve beklentilerimize uygun bir ücret zammı teklifi verilmedi. Bunun yanında, hiçbir talebimiz kabul edilmediği gibi haklarımızı geriye götürmeyi hedefleyen karşı tekliflerle karşı karşıyayız.”
Her şey burada apaçık görülüyor. Diyor ki, metal işçisine yüzde 125 oranında ücret zammı yapılmalı. MESS biz yüzde 40 teklif etti ama kabul etmedik ve o nedenle grevdeyiz. Sendikanın olması gerektiğini söylediği ücret net. İşveren tarafının söylediği net. Bu anlaşmazlığın sonucunda, sendikanın greve gidiyor olması da gayet net ve doğal. İşte sınıf mücadelesi böyle verilir. Var mı sorusu olan?
Sınıf mücadelesinin klasik şeması böyleyse, bunu karartmaya ve gizemli başka birtakım boyutlar varmış gibi davranmaya gerek yok. Herkesin tanık olduğu gibi metal işçisi yüzde 125 zam istiyor. Verilmediği takdirde grev yapıyor. Hatta ertelenmeye kalkışılsa da yapıyor.
Lütfen pür dikkat olalım. “İnsanca” ücret demiyor, yüzde 125 zam diyor. Şartı belli, yüzde 125 zammı şart koşuyor. Bunun dışında esrarengiz bir olay yok, paranormal bir hadise yok. Sakın ne kadar zam istediğinizi söylemeyin diye Lenin’in iki cilt eseri de yok. Sınıf ve ücret mücadelesi metal sektöründe nasıl veriliyorsa, çalışanların yarısını ilgilendiren asgari ücret için da öyle verilir.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde asgari ücret 22.104 TL olarak açıklandı.
Bazı insanlar buna ne fark eder ki tutumuyla yaklaşıyor anladığım kadarıyla. Ne hazin bir hata. Bu düşük ücrete mahkûm edilmiş insanlar için şu an çok şey fark eder. Açlığa mahkûm edildiler, yoksulluğa mahkûm edildiler ve sefalete mahkûm edildiler. Orta sınıf eğiliminde olanlar bunu fark ettirmeme telaşına kapılıyor.
Bu artık kolay değil, çünkü EHP var, o fark ettirir.