Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Sağlık Bakanlığı’nın e-reçete sisteminde artık İngilizce, Fransızca, Arapça, Almanca ve Rusça dilleri de var. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da bu çalışmayla ilgili olarak “hayırlı olsun” dileğinde bulunuyor. Bu uygulamaya “iyi güzel de madem bütün bu diller varsa bu sistemde, Kürtçe neden yok” eleştirisi getiriliyor doğal olarak. Cevap sıkı durun şu: “Bu imkân turistler ve yabancı uyruklu hastalar içindir”.

Musa Anter bir Kürtçe şiiri nedeniyle yargılanıyor.

Mahkeme salonunda hâkim diyor ki “Musa Bey ne diye Kürtçe yazıyorsunuz?”

Cevap “İstanbul’da Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler gazete çıkarıyor. Ayrıca İngilizce ve Fransızca gazeteler de var. Ben Kürtçe yazıyorum diye ne olacak?”

Hâkim “Efendim, onlar azınlık” diyor.

Bunun üzerine Musa Anter şöyle cevap veriyor: “Yani bir memlekette azınlık, çoğunluktan daha mı üstündür? Eğer bir azınlık kadar hakkım yoksa ben böyle çoğunluğu ne yapayım? Lütfen karar verin ve beni de azınlık kabul edin!”

Aradan çook yıllar geçiyor ama mantalite değişmiyor.

Eğer bu farklı dillerde reçete uygulaması insanlara faydalıysa bu imkândan Kürtler neden faydalanamıyor?

Bu sefer de Kürdün suçu “turist ve yabancı uyruklu olmamak” mı?

Acaba Kürtler bir dışarı çıksa da sonra ülkeye turist olarak mı gelse?

Sorular epeyce uzatılabilir.

Bizim idarecilerin insana kendi vatandaşı gibi davranması hakikaten çok yıpratıcı. İnsan çoğu kez “keşke beni bir turist olarak farz etseler” diyebiliyor. Örneğin bir çift otelde kalacak olsa, memleketin birçok yerinde evlilik cüzdanı soruluyor. Gelgelelim eğer turistseniz böyle bir sorgu sual yok tabii ki.

Musa Anter her durumda haklı yani.

Bu ülkenin vatandaşı olmak ve hatta azınlık olmamak aleyhinize işliyor.

Her ne kadar Kürt insanını yine hatırlayan olmasa da, en azından Kürt insanının dile getirdiği ana dilini kullanabilmek konusu bir kez daha gündeme geldi. Demek ki turistler ve yabancı uyruklular için kendi dillerinde reçete yazılması gayet faydalıymış. Belki bunun kendi halklarımız için de faydalı olacağı akla gelebilir.

Başka ülkelerden insanlara konut ve arazi satılması için her türlü kolaylık sağlanıyor. Son düzenlemelerle 400 bin dolar değerinde gayrimenkul satın alan yabancılar vatandaş olmaya hak kazanıyor. Eğer bir de zengin turist olarak gelip tedaviniz için bolca dolar harcayacak olursanız, kendi dilinizde reçete hazırlanması hizmeti kazanabilirsiniz. Birinci sınıf bir vatandaş gibi…

Gel gör ki eğer dolar harcayıp ev ya da tedavi hizmeti satın almıyorsanız hiçbir hak yok.

Kendi vatandaşlarımıza o kadar kötü davranıyoruz ki, başkalarına ev satıp onları vatandaş yapmaya çalışırken, bizim kendi vatandaşlarımız ülkeyi terk etmenin yollarını arayıp duruyor.

İşte çok övündüğümüz medeniyetimizin geldiği nokta.

Bir türlü kendi insanlarımızın kendilerini mutlu ve rahat hissedebilmeleri için gereken düzenlemeleri yapamıyoruz. Her fırsatta TRT’nin Kürtçe yayın yapan bir kanalı olduğunu söyleyerek övünenler var. Gayet iyi de, bizim devletin televizyon kanallarından biri Kürtçe iken, bir milletvekili parlamentoda Kürtçe konuştuğu zaman neden o zabıtlara “bilinmeyen bir dilde konuştu” şeklinde yazılıyor? TRT kanalı bilinmeyen dilde mi?

Bir yaptığınız hareket de tutarlı olsun.

Sonra bunu tartıştığımızda diyorlar ki “Ne oluyor da Kürt meselesi oluyor”.

Örneğin devletin televizyon kanalında olan bir dilin adını dahi parlamentoda yazamıyorsan bu bir sorundur işte. Eğer birlikte eşit ve kardeşçe yaşayacaksak bu olamaz.

Dil ve kimlikle ilgili konular sadece bizim ülkemizde tartışma konusu değil. Sorunu çözmek istiyorsak en başta bunu kabul etmeliyiz. Dil ve kimlikle ilgili konuları sadece bizim ülkemizde bulunan ve nereden geldiği belli olmayan art niyetli Kürtler gündeme getirmiyor. Tarih boyunca, dünyanın her yerinde farklı ulusal kimlikleri taşıyan insanlar bir arada yaşadı. Bu son derece normaldir ve bu kimlikler arasında çeşitli hak tartışmalarının olması da normaldir. Yani bu cinlerin ya da şeytanların ürettiği bir sorun değil.

Sorunu cinlere ve şeytanlara daraltmayalım. Sorun hem zaman hem de mekân olarak son derece geniş bir alana yayılmış durumda.

Dil ve kimliklerle ilgili sorunlar sadece bu yakın zamanda mı sorun oldu? Hayır. Bu sorunlar sadece bizim coğrafyamızda mı var? Buna da hayır.

Bu sorun Çin’de de var, ABD’de de var, İngiltere’de de var, Bulgaristan’da da var.

E-reçete işi, farkında olunmadan Kürtlerin dile getirdiği ana dilin kullanımı konusunu her yönüyle açığa çıkarmış oldu. Bunu da Kürtler yapmadı, Türkiye’nin Sağlık Bakanlığı yaptı. Demiş oldu ki bu reçetenin kendi dillerinde olması İngilizler, Fransızlar, Araplar, Almanlar ve Ruslar için iyidir. Demek ki bu sorun çok uzaklarımızda olduğu gibi, çok yakınlarımızda da varmış.

Bundan sonra bu konuyu Kürtler de açarsa suç teşkil etmesin lütfen.

Hiç değilse İngiliz, Fransız, Arap, Alman ve Rus gibi görülsünler.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 1 Eylül Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?