
Arkadaşlık Taklit Edilemez
AKP’nin Ekrem İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemek üzere başlattığı girişim bazı efsanelerin de ortadan kalkmasını sağladı. Kemal Kılıçdaroğlu’ndan tevarüs eden bir “siyaset sokakta yapılmaz, iktidarın oyununa geliriz” anlayışı hep geçer akçeydi. 2017’de CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından bir cevap verilmesi gerektiğinde dahi, Kılıçdaroğlu tek başına bir “Adalet Yürüyüşü” yapmayı tercih etti. Yürüyüş ama yine tek başına, yine yürüyüş kavramının içeriğini boşaltmış olarak.
Yüksek bürokrat kafasını hiç bırakmadı, yürünecekse de yüksek bürokrat yürürdü, halka ne oluyordu ki. CHP gerçek halkçılığa bir türlü meyledemedi vesselam.
Gelgelelim, İmamoğlu’na yönelik girişimle kazın ayağının öyle olmadığı anlaşıldı. Başkalarının hatalarından ders çıkarmakta fayda var. İnsanın, bütün hataları kendisi yapacak kadar vakti olmuyor. Zararın neresinden dönülürse kardır diye düşünülmeli.
Bir de mücadele etme zamanlaması var eski muhaliflerin ve tabii ki CHP’lilerin. Çocuk liseye gidiyor, hele bir okulunu kazan. Üniversiteye gidiyor, hele bir okulunu bitir. Okul bitiyor, hele bir askere git. Askerden geliyor, hele bir işe gir. İşe giriyor, hele bir şaşaalı düğünle evlen. Evleniyor, hele bir çocuğun olsun. Çocuk oluyor, hele bir emekli ol. Bu dairede dönülüp duruluyor. O sebeple, sözüm ona muhalif örgütlerde hep emeklileri görüyoruz. Hayatının parlak yıllarından birini bile feda etmeye gönlü elvermemiş olanlar bir araya geliveriyor. Muhaliflerin toplantılarında, Allah günah yazmasın, hep o aynı okunu atıp yayını asmış olanların profili hâkim.
Senin çocuk nerede? Hee o buraya gelmez. O şu mühim okulda, o yurt dışında, o çok mühim başka bir şirkette çalışmakta. / Peki bu demokrasi mücadelesini kim versin? Onu solgun halk çocukları versin. Bizimkiler mücadele edemeyecek kadar hassas ve pırıl pırıl.
Turgut Uyar şöyle diyor:
“hep böyle süreceği sanılır bu gül hikayesinin / hep böyle sürer gerçi amma bir gün sonu değişir”
Değişir ve aynı şiirlerde yazdığı gibi değişti. “Bahar geldi, Hasan Şevket, dallara su yürüdü.” Bir teneffüs daha yaşasaydı, tabiattan tahtaya kalkacak, devlet dersinde korkutulmaya çalışılan çocuklar tarihin akışını değiştirdi. Çünkü parasız yatılı küçük zabit okullarında, her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk yatar. O büyük çocuklar, eskiden Dev-Genç derlerdi, sokaklara yürüdü ve suru üfledi.
Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar, şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar. Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgâr, çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar. O çocuklar, o yapraklar, o şarabi eşkiyalar. Onlar da olmasalar, bizim gayrı kimimiz var?
Karl Marks’ın, “Louis Bonaparte’ın On Sekiz Brumaire’i” adındaki eserinden bir bölümü aktarmak istiyorum:
“Kişiler, kendi tarihlerini kendileri yaparlar.
Fakat keyiflerine göre kendileri tarafından seçilmiş koşullarda olmaz bu.
Geçmişin doğrudan doğruya verdiği ve miras olarak bıraktığı koşullarda olur.
Tüm göçüp gitmiş kuşakların oluşturduğu gelenek, yaşayanların beynine bir kâbus gibi çöker.
Kendilerini ve bir şeyleri altüst etmekle, şimdiye dek hiç olmamışı var etmekle uğraşıyor göründükleri esnada.
Yani tam da böylesi devrimci kriz dönemlerinde, endişe içinde geçmişin ruhlarını yardıma çağırırlar.
Onların adlarına, sloganlarına, kıyafetlerine sarılırlar.
Dünya tarihinin yeni sahnesinde, bu eskilerde hürmet edilen kılıklara bürünürler.
Ve bu ödünç dille oynamaya çalışırlar.”
Bu kez genç insanlar, endişe içinde geçmişten ruhları yardıma çağırmadılar, bir alo demediler. Kendilerinden önceki kuşakların acizlik geleneğinin, bir kâbus gibi beyinlerine çökmesine izin vermediler. Onlara dönmediler, sözlerini dinlemediler, danışmadılar ve “arkadaş gibiyizdir” aldatmacasına bu defa inanmadılar.
Çünkü, genç insanların arkadaşı kitaplardır, âşık olduklarıdır, espriler iyi olduğunda gülenlerdir ve birlikte mücadele ettikleridir. Arkadaşlık taklit edilemez, arkadaş gibi olunamaz. Arkadaş arkadaşın ufkudur ve arkadaşlık başka dünyaların muhteşem manzarasıdır. Arkadaşlık kan bağı daralmasının bittiği, yabancı düşmanlığının bittiği, müziğin ve dans etmenin başladığı yerdir.
Emeklilikte muhalefeti dikte eden ebeveynlerinin, çok matah ipek böceği kozasını paramparça ederek, regresyonu bitirdiler. Deniz Gezmiş’in avukatı değil, Deniz Gezmiş oldular.
Yılgın muhaliflerin zincirleyen tavsiyelerini yitirenler, aydınlık bir dünya kazandı. Hem kendileri adına, hem de büyük insanlık adına. Onlar eski kuşaklara dönmediği için “Hava döndü ve işçiden işçiden esiyor yel, dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı, tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark.”
Uzun zamanlardan ve kuraklıklardan sonra; devletlere, evlere, ailelere, bedenlere ve ruhların dibine dönüşün kısır döngüsünü kırdılar.
Yürüdüler sokakların ve meydanların temiz havasına.
*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 9 Mayıs Cuma günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.