Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Yerel seçimlerde solun kapsamına hangi konular giriyor diye bir bakabiliriz. Sol asıl olarak yerel yönetimleri, demokratik bir işleyişe kavuşturacağını ileri sürüyor. Bu konuda halk meclisleri ve söz, yetki, karar halkta olacak yaklaşımı çok benimsenmiş gözüküyor. Herkesin en önde gelen başlığı bu. Hatta başka bir önemli tezimiz yokmuş gibi gözüküyoruz.

Burada çok önemli bir yönü belirtmek gerekiyor. Bu demokratikleştireceğiz iddiası gayet güzel ancak sol hiç yerel yönetim kazanmadı değil. Dikkatimizi yönelttiğimizde biz bu yerel yönetimlerde kayda değer bir demokratik işleyiş hiç görmedik denilebilir. Çok fotoğraf gördük ama işte bir halk meclisi toplanmıştır, halk görüş belirtmiştir fotoğrafı görmedik. Halk meclisinin kararları şunlar olmuştur şeklinde bir sonuç metni okumadık.

Bu konuda vaatte bulunduklarımızla, olan biten arasında uçurum var. En iddialı olduğumuz kalemde bile durumumuz böyleyse vay halimize diyebiliriz.
Toplum zaten bizim üretim araçlarının mülkiyet tarzını değiştirme fikrimizle ilgili çok tereddütlü. Daha ona gelmeden, genel olarak demokrasiyi daha ileri hale getirme konusunda dahi pek varlık gösteremiyoruz. Bu da mı olamıyor, neden olamıyor diyerek üzerine biraz kafa yormamız lazım.

Demokrasi kalemi böyle

Yerel seçimler vesilesiyle üretim araçlarının mülkiyeti bağlamına girebilme imkanını araştırabiliriz. Zenginlere hediye edilmemiş mülkiyetin daha iyi sonuçlar yaratacağını söylüyoruz. Mülkiyet onlarda olursa toplumun genelinin yararı için çalışmazlar, kendi kârları için çalışırlar.

İşin aslına bakacak olursak belediyeler düzeyinde elimizi tutan yok. Belediyeler ellerindeki bütün kamu imkanlarını üretim yaratmak için kullanabilir. Bu durum ülkedeki üretim ilişkilerinin kökten değiştiği anlamına gelmez elbette. O ideal koşullardan çok uzakta olduğumuzu biliyor olabiliriz. Bütün bunlara rağmen bu büyük bir olanaktır. Sermayenin birikmesi mantığının dışına çıkarılmış her alan önemlidir.

Belediyeler, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasını kendisinin bir sorun alanı olarak tanımlayabilir. Halkın ihtiyaçlarının karşılanması için devlet ne güne duruyor, kamu kaynakları ne güne duruyor, belediyeler ne güne duruyor şiarını yükseltebilir. Devlet, kamu kaynakları ve belediyenin imkanları halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere seferber olmalıdır.

Elimizde bulunan kamu mülkiyeti, kaynak ve imkanlardan yola çıkarak çok önemli sonuçlara ulaşabilir ve daha ileri bir toplumsal yaşantının ipuçlarını yaratabiliriz. Evet, tamamı olmayabilir ama ipuçları olabilir. Sol bu mülkiyet, kaynak ve imkanları en üst düzeyde kullanma konusunu yeterince önemsemiyor ve hata ediyor.
Toplum; Halk Ekmek, Kent Lokantası, Et ve Süt Kurumu, Tarım ve Kredi Kooperatifleri, kreş, sağlık ocağı gibi uygulamaları bile çok önemsiyor. Bizim bunları göstermelik olmaktan, numunelik olmaktan çıkarmamız lazım. Bunu da yapabiliriz. Bari buna ütopya ya da “gerçekçi değil” demeyelim.

Halkın ihtiyaçlarını karşılamak için kamu hizmeti üretme prensibinin olumlu sonuçlar yarattığını gösterebiliriz kısa vadede. Bu tüme varmaya çalışma yöntemi bizi adım adım ilerletebilir ve buna ihtiyacımız var. Toplum halkın ihtiyaçları için kamu üretimi prensibinin yararlarını bire bir gördükçe bu prensibi benimsemeye başlayacaktır. Türkiye’de pahalılık, yoksulluk ve işsizliğin geldiği aşamada bu prensibin işletilmesi sonucunda ortaya çıkan uygulamalar gidişatı değiştirecektir. Çeşitli alanlardaki olumlu ipuçları, kamu üretimi prensibinin bütünsel olarak uygulanması iradesini tetikleyebilir. Bu sadece bir kere bile olduğunda dahi, sermaye cephesinin surlarında büyük bir gedik açıldı demektir.

Daha önce yenilmiş olabiliriz ama yenilmiş olanın toparlanıp yeniden bir gedik açması çok dramatik bir olay sayılır. Yenilmiştir ama sonra o halde olmasına rağmen yeniden gedik açmayı başarmıştır. Bu tek bir ülkede, tek bir şehirde, tek bir ilçede bile olsa önemlidir. Buna odaklanmalıyız. Bu umudun çakmağını çakabildiğimizde bütün bir 21. yüzyıl yeniden aydınlanacaktır. Tarih bir ipucu bekliyor.

Üçüncü söyleyeceğim madde şehrin yapısıyla ilgili. Solun bu konuda üzerinde düşünmüşlüğü ve iddiası yok. Bu konuda belediye başkanlığı yapmış Yılmaz Büyükerşen’inki kadar bile şehri değişime uğratma enerjisi ve kültürü yok. Sol, şehrin planlamasıyla ilgili bir yenilik önermekten çok uzak duruyor.

Bulduğu her boş metrekareyi yeşile dönüştürme yaklaşımı olması gerekiyor en başta. Binaların çevresi, ilk katı, terası ve bütün duvarları bunun için düşünülebilir. Bütün cadde, sokak ve otobanlardaki boş alanlar yeşil alana dönüştürülebilir. Bütün eski kömürlük ve arka bahçelerdeki alanlar hem ortak alana hem de yeşil alana dönüştürülebilir. Güneş panelleriyle elektrik üreten, yağmur suyunu biriktiren binalar yaratabiliriz.

Bütün bunları yapabilmek için bakış açımızı değiştirmeliyiz.

*Hakan Öztürk'ün bu yazısı ilk olarak 22 Mart Cumartesi günü Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

İyi Bir Başlangıç

Post

Olmaktan Korktukları Yerdeler

Post

Tarih Bir İpucu Bekliyor

Post

Yarını Bugünden Kurmaya Başlamak

Post

Kamu Yararı için Ürün ve Hizmet Yaratmak

Post

Yön Göstermek

Post

Somut Koşulların Somut Analizi ve Siyaseti

Post

AKP Bir Geri Dönülmez Felakettir

Post

Orman Yangınlarında Bütün Tohumlar Ölmez

Post

Kerelerce Ölçülen Gelir Adaletsizliği

Post

Alem Buysa Kral Popülistler

Post

İşçi Sınıfı Şart Koşabilir

Post

Sefalet Endeksi

Post

Birkaç Ağaç ve Bir Nefes

Post

Ücret ve Kar Tahterevallisi

Post

Laiklik Şimdi ve Hep Gerekli

Post

Enflasyonun Yarattığı Sefalet

Post

Hedef, Özne ve İktidar Organı

Post

İşçi Sınıfının Tahtına Oturmaya Kalkışmak

Post

Yenilgi Sonrasında Yorumlamanın ve Politik Programın Yitimi

Post

Güç Siyasetle Yapılır

Post

İşçi Sınıfı Programı Vaat Eder

Post

Örgütlü Toplum Parlamentoya Rengini Vermeli

Post

Radikalizm

Post

Üç Husus

Post

Seçenek Biziz

Post

Yine Sınırlama Esas, Hürriyet İstisna

Post

Büyük Pasta, Küçük Pay

Post

Hayallerin de Sadakate İhtiyacı Vardır

Post

Neden Yapmasınlar?

Post

Suriye Sınırını Değil Açlık Sınırını Geç

Post

Bolsonaro Tavuğunu Yalnız Yemesin

Post

Kaynaşmış Değiliz

Post

Bu Daha Başlangıç

Post

Görev Zamanı

Post

Halkın Birikimlerinin Bağımsızlığı

Post

Basra Harap Olmadan Önce

Post

Depremin Siyaset Üstü Olmaması

Post

Buyurunuz Buradan Yakınız, Mösyö Hükümet

Post

Tabutta Röveşata

Post

Denizlere Çıkar Sokaklar

Post

Hareketin Hareket Halindeki Doktrini

Post

Mahirleri Anmak Değil Anlamak

Post

Hiçbir Yerden İzin Almamak

Post

Örgütlü Gücü Meclis'e Taşıyalım

Post

Halkın Temel İhtiyaçları, Kamu Hizmeti Olarak Karşılanmalı

Post

Mülkiyet Sorunu

Post

Erdoğan’a Yetki Yok

Post

Seçimin Yarattığı Yorumlama İmkânı

Post

Sonradan Hatırlananlar

Post

Aslanı Kediye Boğdurmak

Post

Günbegün Ücret Mücadelesi

Post

Karşı Kültür

Post

Var ve Yok Listesi

Post

“Esset” Değil Halkın Öz Varlıkları

Post

Ormanlar Bizim, Kahrolsun Kapitalizm

Post

İçeriksizlik Fırtınası

Post

Kamu Mülkiyetini Kurtarmak

Post

Parti İşçi Sınıfını Besteler

Post

Ekmek İstiyoruz ama Gül De

Post

Sorun Geniş Bir Zaman ve Mekanda

Post

Smaç Sebep Sayı Sonuçtur

Post

Beton Bina ve Fabrika

Post

Dördüncü Kuvvet Dik Duruyor

Post

Göz Hizasında Siyaset

Post

Elin ve Evin İyisi

Post

Yahudi Olmayan Çocuklar da Çocuktur

Post

Emek ve Demokrasiden Yana Cumhuriyet

Post

Gençler Sadece Asansör İstemez

Post

Anayasa Mahkemesini Bir Kez Tanımamak

Post

Bütçede Değirmenin Suyu Nerden Gelir Nereye Gider

Post

Enflasyonun Sebebi Açlık Sınırındaki Ücretler mi?