Müsadenizle Denemek İstiyoruz
Avrupa ülkelerinin nüfusunun yaşlanması, ABD’de senato1 adaylarının yaşları gibi gündemler, bir süredir gerontokrasi tartışmasını tekrar gündeme getirdi. Siyaset içerisindeki yöneticilerin yaygın olarak yaşça yetişkin kişilerden oluşması ve gençlerin bu alanda yer bulamadıkları fikri, tekrar bu konuya dair bilimsel araştırmalar yapılmaya başlanmasına sebep oldu. Gerontokrasi, etimolojik olarak Eski Yunanca “ihtiyar” ve “iktidar” sözcüklerinin bileşiğinden oluşmuştur. Türkçe’ye çevirisi de yaşlılar iktidarı, yaşlılar yönetimi şeklindedir. Kelimenin etimolojik anlamı itibarıyla da genelde siyasetçilerin yaşları üzerinden yorumlamalar getirilse de gerontokrasi toplumsal ve kültürel bir yaşamın şekillenmesinde etkisi olan bir eşitsizliktir.
Gerontokrasiye dayalı bir yönetim biçimi yorumlanmak istendiğinde ilk açılan tartışmanın siyasetçilerin yaşları olması pek anormal değil. Çünkü Roma’dan günümüz parlementer yönetime sahip ülkere kadar yaşça büyük insanlar, her zaman yönetimde çok daha fazla söze sahip oldular. Yaş almak; bilgeliği, deneyimi, kabiliyeti ve hayatta geldiğiniz yeri gösteren bir şey. Bu yüzden önden yürümesi gereken her zaman yaşlılar oluyor.
Siyasetçilerin yaşları bir yana toplumda gerontokrasinin izlerini biraz incelemek gerekir diye düşünüyorum. Aile, akraba veya geniş kalabalık ilişkiler içerisinde de yaşlılar her zaman en çok söz hakkına sahip olanlar. Dedeler-nineler her zaman hayatın nasıl yaşanması gerektiğini gösteren simgeler oluyor. Kalabalık aileyle büyüyenler bilir ki evdeki en yaşlı bireyin sözü üzerine gençlerin fikir belirtmeye çok da hakkı yoktur. Fikrimizi söylesek bile kimi zaman çok da dikkate alınmayız zaten. O evdeki yaşlı bireyler, bizlerin giydiklerinden, nasıl hayatlar yaşamamız gerektiğine kadar öğütler verirler. Hele biraz muhafazakar bir aileyse işler daha da farklılaşır. Sanki görülmüşcesine, cehennemin alevleri çocuklara ve gençlere hayal ettirilir. Okunması gereken bölümler söylenir, evlilik öğütleri verilir… Çünkü yaşlılık iyi kötü denilmeden deneyimi simgeleyen yegane unsur olarak kabul edilir ve yaşlı bireylerin öğütleri her zaman kıymetli ve biriciktir. “Görmüş geçirmişlerdir” de o yüzden.
İnsan ömrü insanlık tarihine oranla çok kısa olsa da, ortalama 70 yıllık bir ömürde insan elbette birçok şey deneyimleme fırsatı bulmuştur. Bu düzen engebeli yollarıyla, uzun mesaileriyle, sınavlarıyla ve hastalığıyla birçok şeyi tecrübe ettiriyor bizlere. Yüzümüzü güldüren her bir gelişme tatlı bir anı olarak hafızamızda yer ediniyor. Her bir zorluk, bazen yıllarca dilden dile anlatma ihtiyacı hissettiriyor. Bu açıdan bir kişinin hayatı boyunca karşılaştığı zorlukları, deneyimleri iğneleyici bir dille eleştirmiyorum. Eleştirdiğim şey ömürleri boyunca farklı şeyleri deneyimleyen yaşça büyük bireylerin, gençlere hiç deneme fırsatı vermek istemiyor oluşu. Bir ömürde edindikleri fikirleri gençlere tek doğru buymuş gibi anlatıyor oluşları. Oysa modernleşen dünyayla beraber biz gençlerin de onlardan farklı düşündüğümüz fikirlerimiz var. Bize anlatılan hayatı değil, kendi istediğimiz hayatı yaşamak istiyoruz. Farklı deneyimler edinmek, zorluklara göğüs germek istiyoruz. Mücadele etmemizi istemeyenlerin karşısında, bizlerin üstüne karabasan gibi çöken bu düzeni değiştirmek için bir şeyler yapmayı tercih ediyoruz. Bu yüzden gerontokrasi, toplumda gençlerin sesinin kısılmasına sebep oluyor. Biz bunu da değiştirmek istiyoruz.
Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde aklıma İranlı yönetmen Saeed Roustayi’nin Leyla’nın Kardeşleri filmi geldi. Filmde, aşiretin reisinin ölmesi üzerine aşiret içerisindeki en yaşlı erkek aşiretin başına geçecektir. Leyla’nın babası İsmail ve bir başka erkek arasında yaş tartışmaları döner. Resmi kayıtlar gerçeği yansıtmadığı için ölen aşiret reisinin vasiyetinin açıklanması beklenir. O sırada İsmail sağ olan en yaşlı erkeğin kendisi olduğunu söyler ve İsmail, aşiretin başına geçmek için o yoksulluk içerisinde biriktirdiği tüm altınları kuzeninin torununun düğününde sunmak ister. Leyla ise film boyunca bunu engellemeye çalışan, aşiretin onlara hiçbir faydasının olmadığını defaatle dile getiren ve o altınlarla işsiz erkek kardeşlerine iş kurmaya çalışan bir kadındır. Sanırım gerontokrasinin temellerini, devam etmesini sağlayan nedeni “statüko” kavramı üzerinden biraz yorumlamak gerekiyor.
Filmde İsmail, ömrü boyunca çok fazla yoksulluk çektiği ve bundan dolayı akrabaları tarafından saygı görmediği için, bu refleksi gösteriyor olabilir. Ancak sırf o statüye sahip olabilmek için kendisinin ve tüm ailesinin yoksulluk içerisinde yaşayıp gitmesini bile göze alabiliyor. Bulunduğu statüyü korumak için başkasını yok sayan, çevresindekilerin fikirlerini görmezden gelen insanlara rastlamak mümkün. Toplum içerisinde yaşça büyük olmak bilgelik anlamına geldiği için bir statü özelliği taşıyor. Onlar ne yapılması gerektiğini bilen ve yol göstermesi için ilk koşulacak kişiler oluyor. Bugün toplumda yaşın bir eşitsizlik yaratıyor olma sebeplerinden biri de bu. Hayatta aynı mesafeyi kat etmedik belki ama biz de o yolu yürüyoruz. Nasıl yaşayacağının yolunu çizecek olanların, kendileri olduğunu sanan bazı yaşlı bireyler gençlere ahkam kesmek istiyorlar. Çünkü bulundukları statü onlara bu hakkı veriyor. Örneğin üniversiteli tüm arkadaşlarımın aklına akademisyen bazı hocaları gelecektir. Kendileri de bir zamanlar bizlerin oturduğu sıralarda oturan hocalar, eğitim vermek için değil de sanki gençleri küçük düşürmek için oraya geliyor. Sorsanız; çok bilgili, çok deneyimli… Bu hali muhafaza etmeye neden olan diğer şeyler de tüm bunlarla beraber ekonomik, sosyal, siyasal ayrıcalıkları da beraberinde içeriyor olması.
Gerontokratik eğilimler birçok alana da sirayet etmiş durumda. Siyasi partiler, dernekler vb. AKP-MHP tipi siyasi partilerin böylesi eğilimleri içlerinde barındırmaları şaşırılacak bir şey değil. Onlar zaten bu hali, bu gelenekçi tutumu muhafaza etmek ve sürdürmek istiyorlar. Ancak bugün ülkemizde yaşanan toplumsal sorunlara karşı, bunları değiştirmek için bir araya gelenlerin de içinde böylesi eğilimlerin sürdürülmesi görmezden gelinebilecek bir şey değil. Mücadele de birçok kuşaktan kişinin bir arada eşit ilişki kurarak yollarına devam etmesi gerekir. Bazen fark edilmeyen, bazen fark edilse bile kimsenin sesini çıkarmadığı hatalı eğilimler mücadeleye zarar verir. Bu açıdan nasıl cinsiyetçilik, ırkçılık, LGBTİQ+ düşmanlığı kabul edilemeyecek bir şeyse gerontokratik davranış biçimleriyle gençlerin iradesini ve sesini kısmaya çalışmak da kabul edilmemesi gereken bir şeydir.
Toplumda böylesi eşitsizliklerin var olması, aynı zamanda bir demokrasi sorunudur. Herhangi bir ezme-ezilme halinin olduğu yerde, demokrasiden bahsetmek imkansızdır. Gençlerin hayatını yaşama biçiminden fikirlerine kadar, her şeyine ondan büyükler müdahale etmeye çalışıyorsa eğer, burda bir anti-demokratik ortam var demektir. Hep anlatılır, büyüklere saygı duymak gerektiği. Büyüklere saygı duymak sadece otobüste yer vermek değildir örneğin. O basit, olması gereken toplumda yaşama biçimidir. İşte gençlere tanınan en ufak özgür bir alan da bu sorunu ortadan kaldırmıyor. Dünya değişirken, değişmemekte direnmek bir çelişki yaratır. Bu yüzden bir arada eşitçe yaşamamızı engelleyen tüm sorunları ortadan kaldırmak zorundayız.
Bizden yaşça büyüklerin bugüne kadar bu hayatta yaşadıkları şeyleri küçümsemiyoruz. Kimseyi küçümsemek haddimize değil zaten. Tek derdim gerontokrasinin kabul edilmeyen veya görmezden gelinen bir eşitsizlik oluşunu anlatmak. Bu görmezden gelme hareketine karşı gençlerin bir cevap vermesi gerekiyor elbette. Her yaştan nesille beraber eşitçe, yaşın bir statü yaratmadığı bir toplumda yaşayabiliriz. Toplum içerisinde herkesin birbirine karşı bir sorumluluğu vardır ve bu sorumluluğu en layıkıyla yerine getirebiliriz. O da eşitsizliklerden arındırılmış, genciyle yaşlısıyla güler yüzle yaşanılan bir ülke kurmaktan geçer. İşte bunu var edebilmek için yaşça büyüklerin tecrübesine de ihtiyacımız var, gençlerin yeniden deneme arzusuna da. Biri ötekinden üstün değil, biri ötekinden değerli değil. Çünkü esas olan ve bize şart olan eşitliktir…
1. Senato : Fransızca sénat veya İtalyanca senato “ihtiyar heyeti, seçkinler meclisi” sözcüğünden alıntıdır.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.