Post

Şahsım Devlet Olursa - II

Marx ve Engels, Komünist Manifesto’da, “Burjuvazi, kendi imgesine bakarak bir dünya yaratır.” derken, burjuvazinin dünyayı kendine benzetme iştahını vurguluyorlardı. Uzunca bir süredir, Marx ve Engels’in öngördüğü o ”benzetilmiş” küresel dünyada yaşıyoruz. Kapitalizmin hallaç pamuğu gibi attığı 21. Yüzyılın küresel dünyasında, çevre hatta merkez ülkelerde yaşayan geniş halk kitleleri çaresizlik içinde sığınılacak bir yer veya birilerini arıyorlar. Çevre ülkelerde, ekonomik, siyasi krizler, işsizlik, yoksulluk, açlık, göç, savaş ve katliamlar, merkez ülkelerde, toplumsal ve ekonomik eşitsizlikteki artış, terör korkusu, mülteci sorunu, etnik yok olma paniği, toplumsal ahlaki düzenin çökeceği korkusu, dehşet ve gelecek kaygısına yol açıyor. Bu küresel ruh halinin ortaya çıkmasında, dünyanın burjuvazinin imgesine her şeye rağmen zorla benzetilmesinin getirdiği yıkım ve neoliberal küresel vaatlerin gerçekleşmemesinin payı büyük.    

Dünya halkları için gittikçe daha kaygı verici hale gelen “dünya hali”, kaçıp kurtulma veya var olanı koruyup savunma tepkiselliğini besliyor. Çevre ülkelerde sınırları, denizleri aşıp Batı’ya kaçma veya sığınılacak bir “kurtarıcı” otorite arayışı ve çabası yayılırken, merkez ülkelerde, Ukrayna-Rusya savaşının iyice hızlandırdığı “refah devleti”nden “savaş devleti”ne kayış ve kaba, saldırgan, demagog liderlerin yükselişi gözleniyor. Bu nedenle günümüzde, “kurtuluş”, “yeniden doğuş” vaat eden “karizmatik” liderlerin, “tek adam”ların, diktatörlerin yükselişi şaşırtıcı değil. Son on yıla baktığımızda uzun bir liste oluşturabiliriz. ABD’de Trump, Rusya’da Putin, Polonya’da Duda, Macaristan’da Orban, Türkiye’de Erdoğan, Hindistan’da Modi, Filipinler’de Duterte ardından F. Marcos, Venezuela’da Maduro, Brezilya’da Bolsonaro, İtalya’da Meloni…

Söz konusu liderlerin ortak özellikleri şöyle sıralanabilir: Burjuva demokrasisinin yasallık ve meşruluk ilkelerini her fırsatta aşağılama. Siyasal söylemlerinin, ataerkil, eril, milliyetçi niteliği, biz ve ötekiler kutuplaştırmasına dayalı olması ve “biz”den olmayanlara  öfke ve nefret kusması, evrensel insan haklarına dayalı özgürlükçü kültüre düşmanlık, azınlıklar ve/veya muhalifleri (millet düşmanları) ötekileştirme ve neoliberal küresel sermayeye eklemlenmiş ülkelerini içe kapatma arzusu.

İçe kapanma veya daha gerici uluslararası ittifaklara yönelme gibi uluslararası ilişkilerdeki “eksen kaymaları”, küreselleşmenin, parlak vaatlerini yerine getirememesi yanında, küresel düzeyde ağır bir ekonomik, sosyal krize yol açmasıyla yakından ilişkili. Otoriter tek adam rejimlerinin, küresel ekonomik sistem içinde ulusal ekonomileri için önerebilecekleri alternatif bir politikaları yok. Toplumlarına çözüm olarak sunabildikleri, sahte antiemperyalist içe kapanma ve kendine yetme, “küllerinden yeniden doğma” atıp tutmalarına dayalı kof büyüklenmeci fantezilerle paketlenmiş neoliberal sömürü(1).

Liberal ideologlar, merkez ve daha çok da çevre kapitalist devletlerde ortaya çıkan bu rejimleri, sağ popülizmin yükselişinin ürünü olarak değerlendiriyorlar. “Sağ popülizm” söylemi, “özürlü demokrasiler” kavramsallaştırması gibi, her bir ülkede olan biteni, o ülkenin tarihsel, güncel özgül koşulları çerçevesinde ele alıp rejim analizleri yapmayı gölgeliyor. Sağ popülist parti ve liderlerin söylemleri benzer olabilir ancak, başına geçtikleri burjuva devletin demokratik geleneği, kurumlarının gelişmişliği ve toplumun örgütlülük düzeyi çok daha önemli. İktidarları süresinde yasallık ve meşruiyet sınırlarını ne kadar çiğneyebilecekleri, kuvvetler ayrılığı ilkesini yürütme lehine ne kadar aşındırabilecekleri iktidarlara geldiklerinde nasıl bir devlet mekanizması bulduklarıyla çok yakından ilişkili.

ABD’de Trump, başkanlığı dönemindeki antidemokratik uygulamaları, seçim sonuçlarını kabul etmemesi ve burjuva demokrasisinin yasallık ve meşruluk ilkelerinin sembolü olan Kongre Binası’na kanlı bir baskını organize etmesi ile “kural dışına” çıktı. Ancak seçimleri kaybettiğini kabullenmek zorunda kaldığı gibi, rejimin yasallık ve meşruiyet ilkelerini çiğnediği için yargılanıyor, suç ortaklarının bazıları ağır cezalar aldı, büyük olasılıkla kendisi de cezalandırılacak. Brezilya’da Trump’ı rol modeli olarak benimsemiş Bolsonaro, iktidara geldiğinde, Trump’ın ABD’de bulduğu devletten, demokratik geleneği, kurumları çok daha zayıf bir devlet buldu. Bu nedenle ülkesini dört yıl Trump’tan daha pervasızca yönetebildi. Cezaevine gönderdiği kendisinden önceki devlet başkan Lula, Brezilya yargısı tarafından aklandı ve karşısına aday olarak çıkabildi (Türkiye’de Demirtaş ve İmamoğlu’nun durumuyla karşılaştırın). Bolsonaro da Trump gibi seçim yenilgisini kabul etmedi, taraftarları Kongre Binası’nı, Devlet Başkanlığı Sarayı’nı ve Yüksek Mahkeme’yi bastı. Brezilya, halkı ve kurumlarıyla Bolsonaro’ya “sakın ha!” dedi. Kaçtığı ABD’den döndüğü gün, baskına katılan destekçileri gibi o da yargı önüne çıkacak.

Filipinler’in eski devlet başkanı Duterte, valilik yaptığı dönemde uyuşturucu kaçakçısı sanıkları, kendi elleriyle öldürüp cezalandırdığını ve bunu emniyet görevlilerine örnek olması için yaptığını gururla itiraf eden yüzsüz bir sabıkalıydı. Altı yıl görev yaptı. Ardından, pek çok konuda onunla aynı çizgide olan eski diktatör Ferdinand Marcos’un oğlu Jr. Marcos, Mayıs 2022’de başkan seçildi. Kleptokrat olarak anılan babası Marcos, ülkeyi, muhaliflerin toplantısında patlayan bombaların, muhalefet liderlerine yapılan suikastların yaşandığı, büyük kısmı sıkıyönetim altında geçen 21 yıl yönetmişti, şimdi oğlu aile geleneğini sürdürüyor.  Filipinler “demokrasisi” öylesine özürlü, demokratik geleneği öylesine zayıftı ki, iktidardakiler onlarca yıl yasallık ve meşruiyet ilkesini dert etmeden yönettiler, yönetiyorlar.

Köklü bir demokratik geleneğe sahip Hindistan’da Hindu milliyetçisi Modi, ülkeyi, kutuplaştırıcı nefret politikalarıyla yönetiyor. Bu günlerde onu kaygılandıran en önemli şey, muhalif Kongre Partisi’nin eski lideri, Indira Gandhi’nin torunu Rahul Gandhi’nin 150 gündür süren ve yakında tamamlanacak olan 3.500 km’lik “yatra”sı. Rahul, büyük dedesi M. Gandhi’nin 1930’daki yürüyüşünden (yatra) esinlenerek 150 gündür “Birleşik Hindistan” için Hindistan’ı boydan boya yürüyor, halkla konuşuyor, dinliyor. Rahul Gandhi, bu yürüyüşü 1.5 milyarlık, etnik, dini keskin bölünmelerin olduğu ve Modi’nin bu bölünmüşlükler üzerinde yürüttüğü kimlik siyaseti ile iktidara geldiği otoriter bir rejimde yapabiliyor. Türkiye’de önemli muhalif bir politikacının linç edilmeden altı ay köy, kasaba yollarında yürümesini hayal etmek bile zor.

Sağ popülist Duterte ya da oğul Marcos’un yönettiği Filipin “demokrasisi”nin geleceğini veya Hindistan’da Modi’nin iktidarının güç veya kırılganlığını, Trump’ın ABD’si veya Bolsorano’nun Brezilya’sını aynı kavramlarla anlayabilmek mümkün mü? Her bir ülkede yaşanan sınıf mücadelesinin özellikleri, güncel sınıfsal dengeler, ülkenin tarihsel dinamikleri, dünya siyasetindeki konumu, sosyodemografik-kültürel özellikleri, söylemlerinin sağ popülist olup olmamasının ötesinde iktidarların ömrünü ve halka verdikleri acının şiddetini belirleyen temel etkenler.

Türkiye çok uzun süre askeri vesayet rejimleri ve askeri diktatörlüklerle yönetildi. Ne yazık ki demokrasisi başlangıcından bu yana “ağır özürlü”. Yirmi yıldır ülkeyi yöneten neoliberal, siyasal İslamcı, aşırı milliyetçi iktidar, 80’li 90’lı yılların otoriter, antidemokratik devlet geleneği üzerinde oturuyor ve bu geleneğin kadim failleriyle işbirliği içinde iktidarını sürdürüyor. Cumhur İttifakı iktidarını, diğer “özürlü demokrasiler”deki sağ popülist iktidarlardan ayıran en temel özellik, üzerine oturup, tüm kurumlarıyla kendi lehine şekillendirdiği devlet mekanizmasının niteliği. Türkiye’de tek adamın arzusuna göre işleyen yürütme dışında bir ikinci kuvvetin varlığından söz etmek olanaksız. Lula’yı cezaevinden çıkarıp başkan adayı yapan, Trump’ın, Bolsonaro’nun “sandık çalındı” iddialarını “dayanaksız, tutarsız” bularak reddeden veya yasadışı, gayrimeşru eylemlerinden ötürü onları yargılayan kuvvet, Türkiye’de yürütmenin emrine verilmiş durumda ve Erdoğan’ın potansiyel rakiplerine siyaset yasağı getirmek, mühürsüz oyları tekrar saymak için çırpınıyor. Liberal ideologların “özürlü demokrasiler” veya “sağ popülist” torbasına koyduğu Erdoğan iktidarı, hem iktidarda kaldığı sürenin uzunluğu, bu süre içinde iktidar bloğundaki güç dengelerini lehine yeniden düzenlemesi hem de İslamiyet gibi toplumda derin kökleri olan bir ideolojiye, kültüre yaslanması ve bu ideolojik tabanının geçmiş ve güncel travmalarını kolayca manipüle edebilmesi ile dünyadaki “özürlü, popülist” benzerlerinden farklı bir konumda. Cumhur İttifakı, yargı dışındaki devlet organlarında özellikle güvenlik bürokrasisinde çok güçlü bir ağa sahip. İktidar, zor kullanma tekelini yasallık, meşruluk ilkelerini hoyratça çiğneyerek kullanabiliyor. Güvenlik güçlerinin sokakta, cezaevlerindeki sert uygulamaları, iç siyasal ortamı manipüle etmeye yönelik, zamanlaması incelikle yapılmış sınır ötesi operasyonların yapılması ve her “gerektiğinde” yapılacak olması, bunun somut örnekleri. Ayrıca bazı paramiliter yapıların, bir işaretle sokaklarda iktidar adına zor kullanabilecekleri konusunda Kılıçdaroğlu’nun yaptığı uyarıyı görmezlikten gelmek olanaksız.

İnşası tamamlanmış son rötuşları kalmış yeni devlet biçiminin karakteri Türkiye’ye özgüldür, sağ popülist iktidarlar dünyada trend oldu, bu da onlardan biri yaklaşımı kolaycılık, ”elle gelen düğün bayram” konformizmidir. Türkiye’deki rejime, küresel dünyada sık rastlanan “otoriter demokrasi”lerden biri veya yükselişe geçen ama yakında inişe geçip, seçimle gidecek olan sağ popülist bir iktidar olarak bakmak, hele her şeye rağmen hala “gelmekte olanın” gelmesini “Godot”yu bekler gibi beklemek, tarihsel bir yanılgı olacaktır.  

(1)   Karizma ve Lider Kültü, Nika Yayıncılık, 2020.

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Almanya Seçimlerine Yeşil ve Soldan Bir Bakış

Post

Umudumuz Örgütlü Mücadelemizde

Post

Batı’nın Göçmen İkiyüzlülüğü

Post

Ödememek ve Ödeyememek

Post

Al Gözüm Seyreyle

Post

Cevap C Şıkkı

Post

COVID-19 Günlerinde Anti-Kapitalist Siyaset

Post

Salgın Durumu Üzerine

Post

İş, Aş, Barış

Post

‘Zeytinlilerin’ Kazanacağı Günler Yakın

Post

Gotham’ın Delileri Ne Kadar Kahraman?

Post

Yolsuzluk Saray Düzeninin Çimentosudur

Post

Düzenin Ekonomiye Çözümü Yok

Post

Mesele Bakanlık Değil Kürt Halkının Temsil Hakkı

Post

Ege’nin İki Yakasının Tek Çözümü: Göndereceğiz

Post

Ekonomik Kriz Yayılırken Savaşlar da Yayılacaktır

Post

Seçime Bir Adım Kala Sosyal Konut Projesi

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı yola çıkıyor!

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı program çerçevesi açıklandı

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı yol haritasını binlerin katıldığı halk buluşmasında açıkladı

Post

İtalya’da Seçimler Neyi İşaret Ediyor?

Post

Başörtüsü, Özgürlükler ve Devrimci Siyaset

Post

Savaşsız Bir Dünya İçin Emekçilerin İktidarı Gerek

Post

Madenlerde Tek Çare Kamulaştırma

Post

Sansür Yasasını Yenebiliriz

Post

Yeni Gezi Direnişleri için Mücadele Arkadaşlarımızı Savunacağız

Post

İşçi Emekçi Mitingiyle İşçi Hareketinde Bir Adım Daha

Post

Seçim Ekonomisi Pansumansa İşçi Emekçi Hükümeti Tek Çözüm Olabilir

Post

Rejim Özgürlüklerimizi Söküp Alacak Güçte mi?

Post

İnşaat-Sen Sendikaların Yüz Akı, Yaşasın İşçilerin Kayı İnşaat Zaferi

Post

EHP Gençliği 6 Kasım'da Gençlik Konferansı'na çağırıyor

Post

EHP Gençliği Konferans'ta Buluştu: Gelecek Sosyalizm Olacak!

Post

“Helalleşme” Kavramının Düşündürttükleri

Post

EHP'den Adaylık Değerlendirmesi: Aday Çıkması Doğal

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı “Birlikte Değiştirelim” demek için İstanbul’da buluşuyor!

Post

EHP'den Erdoğan'a: Seni Göndereceğiz!

Post

On binler Kartal'da buluştu: Emek ve Özgürlük İttifakı seçim startını verdi

Post

Trendyol Çalışanları Direniyor

Post

Şahsım Devlet Olursa - I

Post

Şahsım Devlet Olursa - II

Post

Şahsım Devlet Olursa - III

Post

Şahsım Devlet Olursa - IV

Post

Şahsım Devlet Olursa - V

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı: Tarihsel sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz, cumhurbaşkanı adayı çıkarmıyoruz

Post

EHP Deprem Politikaları Raporu: Yıkılmayan Kentleri İnşa Edeceğiz

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk’ten Soylu’ya: HDP’yi Kapatmak İçin Hiç Heyecanlanma

Post

Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Adayı ve EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, Diyarbakır’daydı

Post

Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı ve Yeşil Sol Parti İstanbul 1. Bölge Milletvekili Adayı Hakan Öztürk, bugün Siirt’teydi.

Post

Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı ve Yeşil Sol Parti İstanbul 1. Bölge Milletvekili Adayı Hakan Öztürk, Şırnak’ta yapılan iki Yeşil Sol Parti seçim bürosu açılışına katıldı.

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk, altı maddede hedeflerini anlattı: Bu iktidardan bir beklentimiz yok

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk öldürülen kadınların aileleriyle buluştu: Kadınların çığlığı o mecliste duyulmalı

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: O parlamento güçlü olacaksa önce Kürt milletvekilleri konuştuğunda “Kardeş Kürt halkının diliyle konuşuldu” diye kayda geçmelidir

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: Karanlık rejimi göndermek, Türkiye halklarına muazzam bir özgüven verir

Post

Yeşil Sol Parti İstanbul Adayı Öztürk’ten Diyarbakırda'ki ev baskınlarına tepki: Halk politikalarınızı beğenmezse sizi gönderir, buna alışın

Post

Neo-Feodal Toplumda Hayatta Kalma Rehberi - I

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: İşçilerin Ürettiği Değer Sermayeden Bağımsız Olmalı

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: Hem 1 Mayıs’tan hem de seçimlerden başarıyla çıkmalıyız

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk: 1 Mayıs'ta meydanlarda işçi sınıfının gür sesini yükseltmeliyiz

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk: Büyük halk toplantılarıyla, halkın sözünü direkt parlamentoya taşıyabiliriz

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk: İşçi sınıfının bir günlük çalışma süresi 6 saat olmalı

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk’ten Erdoğan’a: Ağlasan da sızlasan da bu halk seni gönderecek

Post

Kuram Tartışması Önceliklidir

Post

Yasakları Yasakla