İnsanca Yaşam Neye Tekabül Ediyor?
Milyonlarca insan nefesini tutmuş, asgari ücret ne kadar olacak bunu bekledi. Bir yandan son bir umutla beklerken bir yandan da hükümet, patron sendikaları ve Türk-İş başkanı Atalay üçlüsü arasında dönen ve herhangi bir rakamın konuşulmadığı tiyatrodan da bıkmış durumda. Öte yandan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası başkanının asgari ücret zammının gerçekleşen değil de hedeflenen enflasyon endeksine göre olacağını açıklaması milyonları endişelendirdi. EHP olarak aylardır asgari ücret çalışmalarımız sürüyor. EHP genel başkanı Hakan Öztürk’ün asgari ücret tespit komisyonu taraflarına ilettiği açık mektubu sonucunda Türk-İş başkanı ile telefonda görüşüp fikirlerimizi iletti. 3. Toplantı sonrasında açıklanan 29.582 lira ve en nihayetinde bir rakam konuşulmasında bu çalışmaların da payı vardır. Ayrıca Atalay’ın açıkladığı bu rakam içinde “%20 refah payı” oranı bir önceki “Açlık sınırı değil, Refah sınırı” çalışmalarımızın da etkisinin olabildiğini göstermektedir. 24 Aralık akşamı hükümet kanadı sermayenin isteği üzerine asgari ücreti 22.104 lira olarak açıkladı. O akşam Türk-İş’in sanki bu zamana kadar işçiler adına çokça mücadele etmiş gibi tavır alıp görüşmeye katılmamasıyla beraber bir önceki katıldığı diğer üç toplantıdaki halleri ise ayrı bir tartışma konusu.
Mehmet Şimşek’in son konuşmalarında yine mevcut enflasyon oranına göre bir zammın olacağını söylüyordu ancak %30 gibi korkunç bir oran açıklandı. Ertesi gün Erdoğan grup toplantısında konuşurken, herkes Erdoğan’ın bir “jest” yaparak üzerine biraz daha ekleyeceğini düşünüyordu(!), asgari ücretin mevcut zammını “müjdeledi”. Türk-İş başkanı Atalay, bu anti-demokratik komisyona bir daha dahil olmayacaklarını açıkladı. Sayın Atalay, bu komisyonun anti-demokratik bir yapıya sahip olduğunu daha yeni mi kavradınız? Milyonlarca işçi bunu yıllardır söylüyor, 12 Eylül artığı bu komisyonla işçiler yıllardır kavgalı. Şimdi işinize gelmeyince mi anti-demokratik olduğunu keşfettiniz? Yapmayın ya.
Tüm bunlar olurken öte yandan sosyalist sol içinde uzun zamandır sadece Aralık ayı geldiğinde takvimsel olarak hatırlanan asgari ücret gündemi içinde de birtakım gelişmeler oldu. Geçtiğimiz yaz başında başlattığımız yeni çalışmalarımızda rakam belirlemiştik. Peki bu rakamı nasıl belirledik ve rakam neydi?
“Türkiye’nin her yıl önemli ölçüde büyüdüğü, verilerle ortaya konuyor. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYH) göre dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahibiz. 2025 yılı için GSYH 1,8 trilyon dolar olarak hedefleniyor. Durum böyleyken, emekçilere pazar tezgahının altındaki sebze ve meyveler reva görülüyor. 1974 yılında milli gelirin yüzde 81’i asgari ücretliye aitti. Bugün bu oran yüzde 47’ye düştü. Ülke büyüdü ama bu büyümeden asgari ücretlinin payı küçüldü. Milli gelir artıyorsa, bundan emekçiler pay almayacak da kim alacak? Emekçilerin hakkı sadece açlık veya yoksulluk sınırının üstüne çıkmak değil refah sınırının da üstüne çıkmaktır. Bunun olabilmesi için, asgari ücret diğer temeli olmayan verilere göre değil büyümeye göre hesaplanmalıdır. Ekonomik büyüme varsa, emekçiler de emekliler de bundan payını almalıdır…Başlattığımız kampanyada asgari ücretin, kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın aylık karşılığı anlamında 42.300 olması gerektiğini açıklamıştık. Yaşanan ağır enflasyon koşulları, doların değerinin yükselmesi ve 2025 için hedeflenen GSYH de de hesaba katıldığında bugün asgari ücretin 50.000 TL olması gerektiğini ilan ediyoruz. Halk kendi asgari ücretini hesaplamak ve söylemek hakkına sahiptir. Soyut konuşmaya gerek yok. Hesap ortada. Bizden kesilen her kuruş servet sahiplerini düze çıkarıyor. Eğer yaşamını asgari düzeyde sürdürmeye çalışan bizsek, asgari ücretin belirlenmesinde söz hakkı da bizimdir.
Milyonlarca emekçinin yaşamını etkileyen asgari ücret için bir rakam açıklamayıp yanından geçerek sol bir siyaset yapılamaz. Emekçi Hareket Partisi olarak güncel ve çözüm öneren iktisadi bir programın yolumuzu nasıl açacağını biliyoruz ve bu nedenle asgari ücretin rakamını da ilan ediyoruz.”
(https://ehp.org.tr/aciklama/196/lan-ediyoruz-emekcinin-asgari-ucreti-50-bin-t)
Her yerde dediğimiz gibi bu rakamı biz öylesine açıklamadık. Bilimsel veriler, hatta IMF’nin kendisi bunları açıklıyor.
Aynı şekilde bizim gibi bazı dostlarımız da kendi çalışmaları özelinde rakam belirlemeye başladı. Kendi adıma ben bunu sevindirici buluyorum, “insanca yaşam” demek dışında, somut söylemlerle asgari ücret gündemi içinde söz söyleyen bir sosyalist siyaset oluşmaya başladı. Ancak bir de bunun karşısında, sağ partilerin bile “insanca yaşam” için soyut sözcükler yerine somut rakamlar konuştuğu bu süreçte ısrarla rakam konuşmayı reddeden çevreler de var.
İşin can sıkıcı boyutu da bu aslında. Yıllardır “insanca yaşam” neye tekabül ediyor bunun çalışmalarını yapmaya kendimizi adamışken (işsize iş bulun ya da defolun, 6 saat iş günü, açlık değil refah sınırı gibi çalışmalar) hâlâ soyut ve hedefi, sonu olmayan sloganlarla bir yere varılabileceğini düşünmenin hiç anlaşılır bir yanı yoktur. Rakam konuşmadan, çalışma koşulları konuşmadan işçi sınıfı adına nasıl siyaset yürütülebilir ki? Sokaktan bir insan çevirelim, insanca yaşam diyelim ve bakalım. Peki bu kişinin aklında ne canlanacak? Ben söyleyeyim; bizim siyaset üretmeyen sosyalist solun aksine insanca yaşam için önemli somut koşulları tek tek bize sıralayacaktır ve en önemlisi bir asgari ücret rakamı kafasında canlanacaktır. Durum bu hâldeyken biz en basit bu somut koşullara dair dahi bir program oluşturamıyorsak siyaset yapıyoruz diyemeyiz. Bu yüzdendir ki üzerine bir şeyler eklenmemiş, klasikleşmiş ve ucu açık söylemleri bir kenara bırakıp işçi sınıfı lehine, somut söylemlerle beraber mücadeleyi büyütmek sosyalistlerin görevidir.
Zaten asıl sıkıntı da bu, Türkiye sosyalist hareketi uzun süredir belirli gün ve haftalarda anma, basın açıklaması gibi takvimsel şeyler dışında bir çalışma örgütleyemez hâldedir. Bu durum sadece tek başına baskıcı bir iktidara da bağlanamaz. Programsız yani hedefsiz bir örgütlenme biçimi var aramızda. Günlük siyasetin gündemi neyse ona göre tavır alan, işçi sınıfının derdini gündemleştiremeyen, herhangi bir grevde örgütleyici değil de dayanışmacı sıfatıyla orada olan bir örgütlenme biçimi. Durum içler acısı demeyeceğim ama olan da bu. Peki buradan nasıl çıkılacak? Öncelikle iyi bir örgütlenme tutarlı bir program çerçevesi içinde olur.
Bizim asgari ücret çalışmalarımız da yıllardır belli bir program çerçevesinde gitmektedir ve biz bu konuyu Aralık ayından Aralık ayına hatırlamayı reddediyoruz. Asgari ücret, bu toplumun yaşamını biçimlendiren en önemli konuyken biz bunu hep gündemde tutmaya çalıştık. İnsanca yaşamdan değil Refah sınırından bahsettik, hesaplamalar yaptık bu zamana geldik. Şimdi bize diyorlar ki vay efendim, bu rakam gerçekçi değil. Sizin seçimlere girip iktidarı almanız bizim açıkladığımız rakamdan daha mı fazla gerçekçi? Önerdiğiniz rakam verilirse kepçeyle geri alınır. Ne zamandan beri liberallerle aynı şeyleri söyler olduk? Verdikleri miktardan fazlasını kepçeyle almak isterlerse bunun için de mücadele hattı kurulur. Yok bir de asgari ücret zammı enflasyonu arttırır deseydiniz. En çok şaşırdığım söylem de şu; rakam açıklamak pazarlık demektir. Öncelikle şunu düzeltelim, Siz yıllardır mücadele hattı dışında kaldığınız için talep etme ve mücadeleyi kazanma arasındaki çizgiyi kaybetmiş olabilirsiniz. Biz kimseden bir şey talep etmiyoruz, bu yüzden de pazarlık da yapmıyoruz. Biz emekçinin hakkı en az 50 bindir, alacağız diyoruz.
Bununla birlikte, işçi sınıfı adına siyaset üretme iddiası olan kurumların bu sürece dahil olmaması ya da bunu reddetmesi de açıklanabilecek bir durum da değildir, reddetmeyip içi boş söylemlerle konuyu geçiştirmesi de büyük bir tembelliktir. Bugün eğer biz bu siyaseti yürüteceksek bu süreci ne iktidara ne patronlara ne de Türk-İş’e bırakabiliriz. Düzgün bir programla, somut ve gerçek koşullarla “insanca yaşam” neye tekabül eder bunu havada bırakmadan, sağlam temeller üzerinde mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Bugün asgari ücreti konuşacağız, yarın bunu konuşurken 6 saat iş gününden de bahsedeceğiz, 6 saat iş gününü anlatırken haftada 3 gün tatilin de mücadelesini bilimsel metotlarla programımıza ekleyeceğiz. Üreten bizsek nasıl paylaşacağımıza biz karar vereceğiz.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.