Post

Ruhsuz Mükemmeliyet

Cahit Sıtkı’nın can dostu Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektupların birinde tek başlarına alelâde, yan yana gelince ise insana ve her şeye daha başka zaviyeden bakmama sebep olan bu iki kelimeye rastlamıştım. Bu mücerret kelimelere “rastlamıştım” diyorum çünkü o satırı gördüğümden beri düşüncelerimin daha ‘rast’ ve daha somut bir şekil aldığına eminim.

Sözlük anlamıyla mükemmeliyet “eksiksiz, kusursuz, tam” anlamlarıyla karşılanıyor. Bir başka deyişle “bir şeyin tam, eksiksiz, kusursuz olması için gereken tüm niteliklere sahip olması” diye de düşünebiliriz. Bu iki kelime ile eleştirmişti Cahit Sıtkı; Oscar Wilde’yi, Mallerme ve Valery'yi:

“Oscar Wilde gibi insan tarafı, sanatkâr tarafı tekemmül etmemiş sanatkârların bizi yüzde yüz tatmin etmemesi de bundan olsa gerek. [...] Eserindeki [Ziya Osman Saba’nın] o parnasyen yani ruhsuz mükemmeliyetin de sebebi budur; insan payı noksan. İnsandan şaşmamalı Ziyacağım; başımızın belası da mevlası da insandadır. [...] Mallerme ve Valery’nin o kısmi soğuklukları herhalde “insan”ı ihmal etmiş olmalarından ileri gelmektedir.”

Eserlerdeki o bütün kudretli nüvelere rağmen yine de kendi ruhunu tatmin etmemesinin sebebini, insan payının noksanlığına bağlar. Her şey tastamamdır ama yine de eksiktir. Ondaki ruhun tanımı, insandır ve bu eserler belki şekil, belki yapı olarak mükemmeliyete erişir ama ona göre bu ruhsuz mükemmeliyettir.

Bu satırların açtığı düşünce aleminden sonra bir istilâ gibi bu neviden kanaatler her yerimi muhasara altına aldı. Şiirden müziğe, insandan hayata kadar her şeyi bu pencereden sorgularken yavaş yavaş fikir alemim de belirginleşti. Önce bir şiir düşündüm. Türkçe’nin mânâ ve tedai açısından en güzel kelimelerinin olduğu ve bu kelimelere uygun ve en sanatsal sayılan bir şiir kalıbının bir araya geldiği, kulakta hoş bir terennüm bırakan kafiyelerin ve musikînin yan yana raks ettiği, envâi çeşit söz sanatının koşup imdada yetiştiği bir şiir... Yine de o şiirin benim veya bir başkasının yüreğine ve aklına hitap eden bir eser olacağı garanti edilebilir mi? Elbette ki kusursuzdur ama yine de bizim hayatla olan münasebetimize göre eksik olabilir. Divân Edebiyatı’nın bu denli dar bir zümrede kalması ve bütün bir halkın malı olamaması bir örnek değil miydi?

“Dil-hûn eder insânı Emîrî bu temâşâ

Çok su götürür gelmiyor itnâba bu mebhas”

[Bu manzara insanın içini kan ağlatır Emîrî

Bu fasıl çok su götür lafı uzatmaya gerek yok]

Ali Emîrî

Çok su götürse bu fasıl ben kendi içimde lafı da düşünceyi de uzatmıştım.

Sonra bir müzik düşündüm. Dünyaca ünlü bir orkestra şefinin yönettiği, çeşitli enstrümanlar için onları ustalıkla icra eden insanların bir araya geldiği, bütün notalar onların emrine amade edildiği bir müzik... Neden bir Aşık’ın ‘işte gidiyorum’ demesi ya da bir körün üç tel ile anlattığı sadık yâri kadar benim yüreğime işlememişti. İlkinin eksiği neydi? Bir daha sormalı, ikincisini benim içimde daha değerli yapan o ruh neydi?

Elimde kitap, bu satırların altında öyle uzun uzadıya düşünmek güzeldi ya; aklım, huzurumu dürtse de devam ettim bu seyahate.

En sonunda konu kendi aşka bakış açıma geldi, yani bir kadın düşündüm. Bilhassa ezelden beri en çok davranışından karakterine, konuşmasından görünüşüne kadar mükemmeliyet tanımları ona yapılmıştı. Mükemmeliyet için en başta kusursuz bir uzviyete sahip olmalıydı, ki bunlar boyundan badem gözüne, burnundan teninin rengine kadar her detayıyla algımızda yaratılmıştı. Keza aynı bahis erkek için de geçerliydi. Tüm bu mükemmeliyet -artık ‘sözde’ ifadesini kullanarak- tanımlarını karşılayan bir kadın yahut erkek... Neden hepimiz o tanımları karşılayan dünyadaki, hatta yarışmalarla seçilen kâinattaki o insana âşık olamıyoruz? Eksik olan neydi, benim bir insanda aradığım, onu bütün tanımların ötesine götürecek şey neydi?

Velhasıl değinmeye çalıştığım ve Cahit Sıtkı’nın cümlelerinden şahsi hayatıma ve düşüncelerime çıkardığım sonuç basit ama kendimce esaslıydı: Bir şiir, şarkı veya insanın mükemmeliyetin tüm zerrelerine sahip olması bazen önem arz etmeyebilirdi; esasen de bir ruh, mükemmeliyet için gerekli tüm şeyleri bir çırpıda tamamlayabilirdi. “Ruhsuz Mükemmeliyet” diğer bir ifade ile “Mükemmeliyete Ulaştıran Ruh”

Bugün muhtevasını değiştirmeden yeniden şekil vererek yazdığım bu yazıyı aslında iki sene evvel eylül ayında buraya kadar yazarak bir kenara bırakmıştım. Bırakmıştım çünkü bu düşünceler silsilesi en nihayetinde hayatıma kadar gelecekti ve ben, bir gayeye bağlanmamış, çarpık ve iğreti ömrüme şu soruyu sormak zorunda kalacaktım:

“Peki benim eksikleri dağ olmuş bu hayatımı her şeye rağmen mükemmeliyete ulaştıracak şey neydi, ne olmalıydı?”

Her gün bu türden sorular bir alacaklı gibi cevap hırsıyla kapımı çalıyordu. Kimi zaman hiç alâkadar olmuyor, kimi zaman da uzun uzadıya içime sinecek bir cevap arıyordum. Sahi mükemmel bir hayatın tanımı neydi? İyi bir araba mı veya hazirandan eylül sonuna kadar tatil yapabilme imkânı mı? Zenginlik mi yoksa dilediğim şeyi alabilecek maddi kudret mi? Hem bütün bunların varlığı bir hayatın anlam kazanması için yeterli miydi? Şiirde ve romanda, belki bir müzikte veya insanda o belirlenmiş bütün zerrelerin varlığı yetmiş miydi? Öyle olsaydı “... çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, ‘dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya...”1. Kim bilir belki de yanılıyorum ve bütün bu saydıklarım bir hayata anlam ve mutluluk kazandıran şeylerdir fakat öyle olsa da bunu cevap olarak kabul edemem. Çünkü ben; otobüslerde, tramvaylarda, okullarda, yurtlarda ve daha gün doğmadan karanlıkta işlerinin peşinden koşan ve hayatın bodrum katına itilmiş, oradan her çıkma çabasında başı en ağır biçimde ezilmiş bütün kalabalığın bir parçasıydım. Ömrü karın tokluğuna geçmiş bir dedenin ve nenenin torunu, bir anne ve babanın çocuğuydum. Bütün bu sayılanlar bir kenara, bir ev için dahi ömrü boyunca çalışmak zorunda olan bir yurdun evladıydım. Nasıl bu türden hırsların peşinden “yaşadım” demek için koşardım bu düzende yenileceğimi bile bile.

“İnsan ömrünü neye adamalı? Yaşadım demek için ne yapmalı? Eksikleri dağ olmuş hayatımı her şeye rağmen mükemmeliyete ulaştıracak şey ne olmalıydı?” bu sorular pençesinde bir kere rahatım bozulmuştu ve düz bir yazıda veya alelâde bir şarkıda bile bütün eksikleri kapatacak o ruhu arama gayretim başlamıştı. Belki tüm başlıklarda bir cevap bulabildim şiirde, aşkta, hayatta, insanda... Belki de hâlâ arıyorum ama mühim olan bu değil. Çünkü gayem, bir üst akıl gibi bu türden sorulara cevap vermek de değil, bunları sormaktı. Cevabım olsa da olmasa da...

Notlar:

(1) Ömür Hanımla Güz Konuşmaları - Şükrü Erbaş

 

Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.

İlgili Yazılar

Post

Moto Kurye Olmak

Post

Ya Garipler Yakarsa?

Post

Koşulsuz Yurt, Koşulsuz Burs

Post

Bir Kez Daha: Birkaç Elma Değil Sepet Çürük!

Post

Emeğin Yol Haritası

Post

Umut Biziz, Genç Feministleriz

Post

Fındıklar Altında Kardeşlik Bölüm 3: Kayıp Dileğin Sonu

Post

Kanunsuzluk Üreten Kanun Katillerinin Katillik Yaratan Kanunsuzlukları

Post

Ruhsuz Mükemmeliyet

Post

Müsadenizle Denemek İstiyoruz

Post

Fındıklar Altında Kardeşlik Bölüm 2: Belirsiz Yolda Çaresizlik

Post

İki Ekmek Borçluyuz

Post

Bize Yalan Söylediler

Post

Taksim Mücadelesi ve 1 Mayıs’ın Bütünlüklü Siyaseti

Post

Şimşek Programı Çöpe, Patronların “Eller Cebe”

Post

Her Sosyalist Bir Öğretmendir

Post

Bir Işık Yakıyoruz 

Post

Hayata Boyuna Beyaz Atlı Prens Muamelesi Yapmak

Post

AKP’nin Kadınlara Reva Gördüğü Hayat

Post

Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin

Post

Fındıklar Altında Kardeşlik

Post

Yasakları Yasakla

Post

Kuram Tartışması Önceliklidir

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk’ten Erdoğan’a: Ağlasan da sızlasan da bu halk seni gönderecek

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk: İşçi sınıfının bir günlük çalışma süresi 6 saat olmalı

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk: Büyük halk toplantılarıyla, halkın sözünü direkt parlamentoya taşıyabiliriz

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk: 1 Mayıs'ta meydanlarda işçi sınıfının gür sesini yükseltmeliyiz

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: Hem 1 Mayıs’tan hem de seçimlerden başarıyla çıkmalıyız

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: İşçilerin Ürettiği Değer Sermayeden Bağımsız Olmalı

Post

Neo-Feodal Toplumda Hayatta Kalma Rehberi - I

Post

Yeşil Sol Parti İstanbul Adayı Öztürk’ten Diyarbakırda'ki ev baskınlarına tepki: Halk politikalarınızı beğenmezse sizi gönderir, buna alışın

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: Karanlık rejimi göndermek, Türkiye halklarına muazzam bir özgüven verir

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk: O parlamento güçlü olacaksa önce Kürt milletvekilleri konuştuğunda “Kardeş Kürt halkının diliyle konuşuldu” diye kayda geçmelidir

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk öldürülen kadınların aileleriyle buluştu: Kadınların çığlığı o mecliste duyulmalı

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Hakan Öztürk, altı maddede hedeflerini anlattı: Bu iktidardan bir beklentimiz yok

Post

Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı ve Yeşil Sol Parti İstanbul 1. Bölge Milletvekili Adayı Hakan Öztürk, Şırnak’ta yapılan iki Yeşil Sol Parti seçim bürosu açılışına katıldı.

Post

Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı ve Yeşil Sol Parti İstanbul 1. Bölge Milletvekili Adayı Hakan Öztürk, bugün Siirt’teydi.

Post

Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Adayı ve EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk, Diyarbakır’daydı

Post

Yeşil Sol Parti Adayı Öztürk’ten Soylu’ya: HDP’yi Kapatmak İçin Hiç Heyecanlanma

Post

EHP Deprem Politikaları Raporu: Yıkılmayan Kentleri İnşa Edeceğiz

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı: Tarihsel sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz, cumhurbaşkanı adayı çıkarmıyoruz

Post

Şahsım Devlet Olursa - V

Post

Şahsım Devlet Olursa - IV

Post

Şahsım Devlet Olursa - III

Post

Şahsım Devlet Olursa - II

Post

Şahsım Devlet Olursa - I

Post

Trendyol Çalışanları Direniyor

Post

On binler Kartal'da buluştu: Emek ve Özgürlük İttifakı seçim startını verdi

Post

EHP'den Erdoğan'a: Seni Göndereceğiz!

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı “Birlikte Değiştirelim” demek için İstanbul’da buluşuyor!

Post

EHP'den Adaylık Değerlendirmesi: Aday Çıkması Doğal

Post

“Helalleşme” Kavramının Düşündürttükleri

Post

EHP Gençliği Konferans'ta Buluştu: Gelecek Sosyalizm Olacak!

Post

EHP Gençliği 6 Kasım'da Gençlik Konferansı'na çağırıyor

Post

İnşaat-Sen Sendikaların Yüz Akı, Yaşasın İşçilerin Kayı İnşaat Zaferi

Post

Rejim Özgürlüklerimizi Söküp Alacak Güçte mi?

Post

Seçim Ekonomisi Pansumansa İşçi Emekçi Hükümeti Tek Çözüm Olabilir

Post

İşçi Emekçi Mitingiyle İşçi Hareketinde Bir Adım Daha

Post

Yeni Gezi Direnişleri için Mücadele Arkadaşlarımızı Savunacağız

Post

Sansür Yasasını Yenebiliriz

Post

Madenlerde Tek Çare Kamulaştırma

Post

Savaşsız Bir Dünya İçin Emekçilerin İktidarı Gerek

Post

Başörtüsü, Özgürlükler ve Devrimci Siyaset

Post

İtalya’da Seçimler Neyi İşaret Ediyor?

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı yol haritasını binlerin katıldığı halk buluşmasında açıkladı

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı program çerçevesi açıklandı

Post

Emek ve Özgürlük İttifakı yola çıkıyor!

Post

Seçime Bir Adım Kala Sosyal Konut Projesi

Post

Ekonomik Kriz Yayılırken Savaşlar da Yayılacaktır

Post

Ege’nin İki Yakasının Tek Çözümü: Göndereceğiz

Post

Mesele Bakanlık Değil Kürt Halkının Temsil Hakkı

Post

Düzenin Ekonomiye Çözümü Yok

Post

Yolsuzluk Saray Düzeninin Çimentosudur

Post

Gotham’ın Delileri Ne Kadar Kahraman?

Post

‘Zeytinlilerin’ Kazanacağı Günler Yakın

Post

İş, Aş, Barış

Post

Salgın Durumu Üzerine

Post

COVID-19 Günlerinde Anti-Kapitalist Siyaset

Post

Cevap C Şıkkı

Post

Al Gözüm Seyreyle

Post

Ödememek ve Ödeyememek

Post

Batı’nın Göçmen İkiyüzlülüğü

Post

Umudumuz Örgütlü Mücadelemizde

Post

Almanya Seçimlerine Yeşil ve Soldan Bir Bakış