
Bir Seçenek Daha Var
Seçmek, bir şeyi diğerlerinden daha iyi bularak ayırmak. Tercihini bir yönde kullanmak. Türk Dil Kurumu sözlüğünde yazan anlamlardan biri bu. Seçmek fiili, Türkçe’de var. Türkiye’de bu fiili gerçekleştirmek mi istediniz, o zaman vay halinize.
Bazı seçimler üzerinden anlatmaya çalışacağım.
“Ülkeyi kim yönetsin?” sorusuna yanıt bulmak üzere sandığa gidiyoruz. Adaylar çıkmış, çözümlerini anlatmış. Hangi adaya ikna olduysak, kimin anlattıkları derdimize derman olur diyorsak oyumuzu ona veriyoruz.
Başka bir periyotta bu kez, kentleri kimin yöneteceği sorusu önümüze geliyor. Yine adaylar çıkıyor, seçim çalışmaları yapılıyor. Oylar kullanılıyor. Sandıklar açılıyor.
Buraya kadar her şey normal. Gelelim Türkiye gerçeklerine.
İstanbul halkı 3 kez Ekrem İmamoğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçti. Her seçimde, İmamoğlu daha fazla fark ile seçimi kazandı. Bu, gün geçtikçe daha fazla İstanbullu’nun tercihini Ekrem İmamoğlu’ndan yana kullanması demek. Ne zaman ki, İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olarak konuşulmaya başlandı AKP de operasyonlarına başladı. 19 Mart’tan bugüne kadar, operasyonların ardı arkası kesilmedi. İstanbul ile başlayan süreç İzmir’e, Adana’ya ve pek çok kente sıçradı.
Yerel yönetimlerin elimizden alınması ile yeni tanışmadık. Kürt halkı her seçimde oyunu kullandı, belediye başkanını seçti. Neredeyse her seçimde o belediyelere kayyımlar atandı. Bugün ise görevden almalar, kayyımlar ülke sathına yayıldı.
İktidar, adeta sandığa karşı bir şart koşuyor. Seçim olur ancak adayı ben belirlerim, diyor. Bu, seçimi yasaklamak demek.
Yasaklanmak istenen tek seçim ne yazık ki verdiğimiz oyumuza ilişkin değil.
****
Bu ülkenin önemli gerçeklerinden biri de kadın cinayetleri.
Sinem Topaloğlu ve Saliha Akkaş. Her ikisi de boşanmak istedikleri erkekler tarafından öldürüldüler. Türkiye’nin farklı illerinde yaşadılar. Birbirlerini hiç tanımadılar. Buna rağmen hikayeleri çok benzer. Sinem de Saliha da bir seçim yapmak istedikleri için öldürüldüler. Kendilerine başka bir yol çizmek istediler. Birlikte oldukları erkeklerden ayrılmak, evliliklerini bitirmek istediler.
Sanıyorum, bir kişinin devam eden bir ilişkiyi her şeye rağmen sürdürmek zorunda olduğunu kimse söyleyemez artık. Çünkü bu da bir seçim yapmak anlamına geliyor. Seçimin konusu kendi hayatlarımızsa karar, tabi ki, bize ait olacak.
Kadınların hangi bahanelerle erkekler tarafından öldürüldüğünü, büyük oranda, tespit edemiyoruz. Fakat, tespit edebildiklerimiz çoğunlukla boşanmak isteyen, ayrılmak isteyen kadınlar.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre Temmuz ayında erkekler tarafından öldürülen 31 kadından %35’i, hayatlarına dair karar almak istedikleri bahanesiyle öldürüldüler. Sinem gibi, Saliha gibi.
Bu kararın yalnızca boşanma ya da ayrılık kararı olması gerekmez. Genç kadınlar da kendi tercihlerini yapmak istiyor. Bu tercih, kimi zaman okumak kimi zaman çalışmak kimi zaman ne giymek istediğine karar vermek oluyor. Arkadaşının doğum gününe gitmek istemek bile böyle bir tercih olabilir. Eylem Sevilen, bu bahane ile babası tarafından öldürülmüştü.
İktidar, ülkeyi tek adam rejimiyle bir karanlığa sürüklüyor. Seçme ve seçilme hakkımıza göz dikti, sandığı ortadan kaldırmaya çalıştı. Memleketteki durum böyleyken evlerde de bunun bir örneğini yaratmak istiyorlar. Eşit yurttaş olarak dahi görmedikleri kadınlar, hayatlarına dair seçim yapmak istediklerinde şiddete uğruyor. İktidar, sonu kadın cinayetine kadar giden bu eşitsizliği daha da körüklüyor. Ülkede yurttaş tercihte bulunmasın, ailenin içerisinde de kadınlar.
Sinem ve Saliha’nın hikayesinde bir ortak nokta daha var. Her ikisi de daha önce şiddete uğramış ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında tedbir kararı aldırmış. Yani, Saliha da Sinem de, devlete “yaşam hakkım tehlikede” demiş. Devlet, mahkemeleri aracılığıyla, iki kadını da koruyacağını taahhüt etmiş. Bugün, aramızda değiller.
Kadınların politik, sürekli mücadelesi değişim yarattı. Artık herkes, Sinem’in, Saliha’nın ve Eylem’in ölümünün önlenebilir olduğunu biliyor. Artık hiç kimse öldürülen bir kadının ardından seçimlerini soramıyor, sormuyor. Aksine, kadınları hayatta tutacak çözümleri sıralıyor. 6284 sayılı kanun uygulansaydı yaşayacaktı diyor.
Türkiye’ye dair her ne konuşuyorsak, durum benzer. Açlık sınırının bile altında ücretlerle yaşamaya çalışıyoruz. Her yaz ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Günlerdir sahte diploma çetesini konuşuyoruz. Bunlar bir çırpıda sayabildiklerim. Liste uzar gider. Bu listedeki her bir olumsuz durumun üzerini çizebiliriz, tersine çevirebiliriz. Bunu tercih edebiliriz.
İktidar, her türlü seçimi yasaklamak istese de toplum başka bir seçenek olabileceğini biliyor. Demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana bir seçenek.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.