255437302.webp)
Muslukları Tekrardan Nasıl Akıtırız?
İzmir'de su kesintileri artık dayanılmaz bir boyuta ulaştı. Şehir, üç bölgeye ayrılmış durumda ve her bölge üç günde bir, saatler süren kesintilere maruz kalıyor. Üstelik, duyurulan bölge ve zamanların dışında gerçekleşen plansız kesintiler de işin cabası.
Sorunun temelinde ise siyasi bir çıkmaz yatıyor. Merkezi yönetim, kendi siyasi hizbinde olmayan belediyelerdeki vatandaşların sorunlarıyla ilgilenmek bir yana, bu sorunları azdırarak siyasi kazanım elde etmenin ve hukuki şantajlarla belediyelere çökmenin peşinde. Bu yüzden şehrin su sorununa kalıcı bir çözüm üretilmiyor. Belediye yönetimi ise bu baskı altında ya da kendi iç dinamiklerindeki aksaklıklar nedeniyle kesintileri düzgünce planlama, uygulama ve vatandaşa duyurma konusunda ciddi eksiklikler sergiliyor.
Küresel ısınma, karbon salınımı ve karbon ayak izi gibi terimleri sıklıkla duysak da insanlık, bu açgözlü üretim ve tüketim anlayışının zincirlerinden sıyrılmak için çok geç kaldı. Sıcaklıklar ve iklimler değişirken kuraklık kaçınılmaz hale geliyor.
Ancak sorunun kökeni, bireysel tüketim alışkanlıklarından çok daha derinlerde. Dünya karbon salınımının aslan payı, ağır sanayi ve fosil yakıt tesislerinden geliyor. Üretim ilişkilerine hâkim olan imtiyazlı sınıfın, küresel ısınma ve beraberinde getirdiği felaketlerden henüz etkilenmesi söz konusu değil. Aksine, bu sınıfın tüketim alışkanlıkları (arabasıyla gidilecek 10 dakikalık yola uçakla giden şarkıcılar, helikopterle arazisini gözleyen şeyhler örnekleri gibi) standart bir işçiden on binlerce kat daha fazla salınıma neden oluyor. İşçi sınıfı olarak, sorumluluğumuzun nispeten az olduğu bu hataların bedelini susuzluk ve daha sıcak çalışma ortamlarıyla ödüyoruz.
Devletler ise bu imtiyazlı sınıfların elinde olduğu için, küresel ısınmanın boyutlarını kavrayamıyor ve ona karşı etkili eylem planlarını harekete geçiremiyor. Hatta bazı muhafazakâr siyasi gruplar, küresel ısınmayı 'var olmayan bir liberal safsata' olarak nitelendiriyor. İşçi sınıfı olarak bizler ise bu olgunun varlığını her gün somut bir şekilde hissediyor ve ikna olmuyoruz.
Bu nedenle, halkların kuraklıktan etkilenmemesi için gereken çözüm, basit teknolojik önlemlerin ötesine geçmek zorundadır. Karbon salınımını azaltan teknolojilere yatırım, imtiyazlı sınıf için kısa vadeli kârlarını azaltacağından reddediliyor ya da etkisiz uygulanıyor. İmtiyazlı sınıf kendinden kesmeyecek, her daim bedeli işçi sınıfına ödetecektir.
Gerçek ve kalıcı çözüm, üretim ilişkilerini ve devleti yöneten sınıfı değiştirmekten geçiyor. Kendi sonlarının uzakta olduğunu düşünen, kısa vadeli kazançlarını insan hayatının üzerinde tutan bu güruhu, proleter bir sosyalist devrimle alaşağı etmek ve derhal felaketleri önleyecek eylem planlarını harekete geçirecek bir işçi devleti kurmak şart. Ancak böyle bir düzende, sanayi ve kentleşme; yeşil, sürdürülebilir ve yeniden kullanılabilir modellere geçebilir.
Ancak o zaman sularımız kesilmez. Ancak o zaman, emeğimizin karşılığını alarak, akşam serinliğinin özlediğimiz keyfini çıkarabiliriz.
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.