
Greta’yı Yargılayan Sol, Kendini Ne Zaman Yargılayacak?
Greta Thunberg’i ilk kez tanıdığımızda 16 yaşında bir iklim aktivistiydi. Okul grevleriyle dikkat çekmiş, küresel çapta gençlik hareketlerini sokağa taşımıştı. O yıllarda onu izleyen çoğumuz gibi ben de mesafeli bir merakla yaklaşmıştım. Özellikle 2019’daki Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’ne uçak yerine tekneyle gitme kararı alması, dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de gündem olmuştu. Fakat bizdeki tartışmanın seyri, yine bildiğimiz bir yere bağlandı: Peşin hüküm, mahkum etme ve küçümseme.
Türkiye solunun önemli bir refleksi vardır; önce kuşkuyla bakar, sonra tartışmadan yargılar. Greta Thunberg de bu topraklarda aynı muameleyi gördü. Daha politik kimliği yeni yeni şekillenen bir genç aktivistken bile “liberallerin projesi”, “beyaz aktivist”, “küresel sermayenin maskotu” gibi ithamlarla mahkûm edildi. Eleştirilerin bir kısmı tartışılabilir noktalara temas etse de genel tavır ezberci bir reddiyeden ileri gitmedi. Solun bir bölümü, meseleyi analiz etmek yerine psikolojik rahatlama sağlayan kolay bir tepki üretmeyi tercih etti. Dinlemeden yargılamak, bilmeden mahkûm etmek... Ne yazık ki tanıdık.
Bugün geriye dönüp baktığımda şunu net bir şekilde söyleyebiliyorum: Biz Greta’yı tartışırken aslında kendimizi ele veriyorduk. Çünkü yıllardır pratiği zayıflamış, toplumsal karşılığı daralmış bir sol olarak dünyayı yorumlama kudretimizi yitiriyoruz. Yalnızca bizde değil; Kolombiya’dan İran’a, Fransa’dan Lübnan’a halk ayaklanmaları baş gösterdiğinde bile bu topraklarda bazı sol çevrelerin dudak büktüğünü, “Devrim mi o da neymiş, TikTok dansı yapıyorlar” diye küçümsediğini gördük. Halbuki küçümsediklerimiz, bizden daha fazla sokağa çıkmayı başarabiliyordu.
Greta’nın 2019 BM İklim Zirvesi’ndeki konuşmasını hatırlayalım. Dünyanın gözü önünde o ünlü cümleyi kurmuştu:
“How dare you?” – “Nasıl cüret edersiniz?”
Greta Thunberg'in konuşmasının tam metni şöyle:
"Bütün bunlar yanlış. Ben burada dikiliyor olmamalıydım. Okyanusun öteki tarafındaki okuluma dönmüş olmalıydım. Yine de hepiniz benden umut bekliyorsunuz? Nasıl cüret edersiniz!
Boş sözlerinizle benim hayallerimi ve çocukluğumu çaldınız. Ama buna rağmen şanslılardanım. İnsanlar acı çekiyor. İnsanlar ölüyor.
Bütün ekosistem çöküyor. Kitlesel bir yokoluşun başlangıcındayız. Ve bütün konuştuğunuz para ve ekonomik büyüme masalları.
Nasıl cüret edersiniz?”
Bu söz dünya gençliğinin iklim isyanının sembolü oldu. Ama bizde? Magazinleşmiş sol haber siteleri, konuşmanın içeriğini değil “okulumda olmalıydım” ifadesini öne çıkardı. Ardından hiçbir zaman tükenmeyen bir mağrur öfke eşliğinde şu tepkiler geldi:
“Ortadoğu’da çocuklar ölürken bu neyin derdi?”
Sahi, bunu söyleyenler kimdi? Yıllardır Filistin dayanışmasını İslamcı çevrelere terk etmiş, emperyalizmin Ortadağu için aldığı savaş tezkerelerine karşı bile etkili bir eylemlilik örgütleyememiş olanlar.
Aradan yıllar geçti. Greta büyüdü, politikleşti ve radikalleşti. Şimdi Filistin için eylemlerde gözaltına alınan bir aktivist. Gazze’ye insani yardım götürmek için kurulan Uluslararası Özgürlük Filosu’nun önde gelen isimleri arasında yer alıyor. Sadece konuşmakla kalmadı, Akdeniz’e açıldı. Dünya onu “küresel tepki” diye överken ben şunu düşündüm: Bizim solumuzdan kaç kişi o filodaydı? Söylemde “Deniz olacağız, Mahir olacağız” diyen onca yapıdan bu filoda tek bir insanımız var mıydı? Maalesef hayır. Greta diye küçümsenen genç kadın, bizim koca solumuzdan daha fazla pratik cesaret göstermeyi başardı.
Greta’yı küçümseyenler ise hâlâ aynı döngünün içinde: Tweet, açıklama, panel, bildiri, yürüyüş, yine tweet… Bitmeyen soyutluk. Bir türlü elle tutulur bir cesaret, bir çıkış, bir gerçek örgütlenme yok.
Bugünün dünyasında büyük değişimler kapımızı zorlarken Türkiye solunun önemli bir bölümü hâlâ iç tartışmaların, grupçulukların ve akademik ahkamların içinde kaybolmuş durumda. Oysa gerçek çok açık: Söz değil, programla ilerleyen pratik belirler.
Twitter’da sıkça karşımıza çıkan şu ironik şaka belki de her şeyi özetliyor:
“X şehri Emek ve Demokrasi Güçleri saat 18.00’de basın açıklaması yapacak.”
Soru şu: Bu kısır döngüden ne zaman çıkacağız?
Yarın, geniş bir yazar kadrosu ile günceli değerlendirme, siyasi gelişmeleri takip etme, öngörme, anlama ve fikri bir yön çizme hedefindedir. Ancak yayınlanan yazılardaki görüşler, Yarın Yayın Kurulu’nun politik değerlendirmeleriyle tümüyle aynı çizgide olmayabilir. Farklı değerlendirmelere sahip olsalar da mücadeleye katkı sunacağını düşündüğümüz tüm yazılara yayın ilkelerimiz çerçevesinde yer vereceğiz.